Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Seçimlere günler kala siyasiler seçim çalışmalarına hız verdi. Günde beş altı yerde konuşuyorlar maşallah enerjilerine hayranım doğrusu. Tabi İskenderun’un da konukları vardı bu bapta. Önce Sayın Metin Feyzioğlu geldi ardından İç İşleri Bakanı Sayın Soylu ve son olarak Pazar günü Sayın Muharrem İnce yıldırım gibi geçti gitti İskenderun’dan. Ardında gülümseyen mutlu yüzler bırakarak. Gerçekten İskenderun’la bir kez daha gurur duydum, polisinden en ufak ferdine kadar. Üç toplantıda da yoğun bir kalabalık olmasına rağmen muhteşem bir sükûnet, bir huzur hakimdi her tarafta. Örnek olabilecek kadar. Konuşmacılar derslerini iyi ezberlemiş, hitabet güçlerini artırmışlar, nerdeyse hitap şekilleri birbirinin aynı olmaya başlamış. Özellikle –Eyyy- diyen konuşmalarda (Eyyy İskenderun halkı) örneğin. Ama kötü olmuyor, etkiliyor insanları… Muharrem İnce de çok iyi bir hatip doğrusu. Konuşmaları az ve özdü. Konunun etrafında dolanmadan net bir şekilde anlattı neden “hayır” demek gerektiğini. Sağa sola çokta yüklenmeden. Bu yüzden bendenizce çok yararlı ve güzel bir toplantı oldu.
& & & & &
Ve dün mahalle muhtarımızın konuğu vardı Ak Parti Hatay Milletvekili Sayın Orhan Karasayar ve partili arkadaşları. Sayın Orhan Karasayar’ı çoktan beri tanırım ve saygı duyarım. Toplantının amacı muhtarları bilgilendirmek olmasına rağmen bendenizin dışardan gelmesine kimse ses etmedi. Önce onları dinledik hep birlikte. Çay servisi yapılıyor bu arada “Tutmuşlar bir sitem değişikliği gidiyorlar, oysa bu seçimle sistem değişmiyor” dedi Sayın Karasayar. İçimden “Allah Allah” dedim başkanlık bir sistem değil mi? Değilmiş, yanlış biliyoruz? Aslında kimse bir şey bilmiyor bu yüzden hayır diyormuş?!
Sonra CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun partisinin tek başkanı olduğunu ve yerini kimseye vermek istemediğinden söz edildi. Konuyla bağlantı kuramadım doğrusu. Biz başkanlık sistemini konuşuyoruz onu oylayacağız bize ne Sayın Kılıçdaroğlu’ndan onun derdi partisi ile sınırlı… İsterlerse onu bir dakikada yerinden ederler! Ülkenin sistemi onun başkanlığı ile değişmiyor ki.
Çok başlıktan söz edildi. “Yani” dedim “Çok başlılık nedir? Başbakanla Cumhurbaşkanını mı kastediyorsunuz?” “Evet, ilk başta o, düşünün rahmetli Ecevit’i. Cumhurbaşkanı ile anlaşamıyordu hatta bir toplantı da anayasa kitapçığını fırlattı yüzüne. Sayın Ecevit çok güzel işler yapabilirdi oysa ama ona yaptırmadılar ama tek başına olsaydı böyle olur muydu? Şimdiye dek bir şey yapamamamız hep bu iki ve çok başlıktan kaynaklanıyordu, şimdi bu seçim sonrası vereceğiniz oylarla toplumun bütün kesimlerini bir şemsiye altında birleştireceğiz kimse bize karışamayacak”
“İnanıyor musunuz buna?” dedim. “Olabilir mi?”
“Eğer yüzde elli biri tuttursak olacak.”
“Ama Hayır diyenlere FETÖ’cü PKK’lı diyorsunuz, anarşist diyorsunuz. Bu iş nasıl olacak?”
Sayın Karasayar ve arkadaşları bir ağızdan karşılık verdi. “Hayır, biz öyle demiyoruz? FETÖ’cüler de hayır verecek diyoruz. PKK arasında da “hayır” diyecekler var diyoruz.” (gördüğünüz gibi sevgili okuyucularım hayatın her anında “hayır” var.”
Yani biz ne duyduğumuzu biliyoruz sonunda. Ama yine de onlara taktik verdik o zaman diğer toplantılarınızda buna açıklık getirseniz iyi olur, dedik. Biz duyduğumuz şeyi biliyoruz çok şükür ama duyduğundan emin olmayanları bari uyarın “biz böyle demiyoruz” diye.
Sevgili okuyucularım konuşmalarımız anlaşılacağı gibi asla ses yükseltmeden, nezaket ve hatta dostluk içinde geçti. Sonunda hepimiz belli bir olgunluğa ermiş insanlarız ve görüşümüz ne olursa olsun dost kalabilecek kapasitedeyiz. Çok şükür.
Aslında söyleyecek sözümüzde çoktu duyduklarımızdan değil. Bizzat kendi savundukları şeylere karşı ancak bu bir nezaket, bilgilendirme ve yardım isteme ziyaretiydi. Ve öyle kalmalıydı. Bizi bilgilendirdiler sağ olsunlar. Ve sonunda anlattıklarından ki baya bir konuştuk buraya azını aldım anladım ki ellerinde sihirli bir değnek varmış. 16 Nisan sonrası yüzde elli bir çıkarsa ülkenin üzerine dokunacaklar ve her şey birden değişecek!
Hayallerime sonsuz özgürlük verdiğim zamanlarda bile böyle bir hayalim olmadı yazık bana.
Birlikte dostluk resmi çektirdik ve birbirimize hayırlı sonuçlar ve hayırlı çalışmalar diledik karşılıklı olarak. İçten el sıkışıp ayrıldık. Dostluk güzel şeydir “evetle, hayırla” harcanmaz.
& & & & &
Ve sevgili okuyucularım kütüphane haftası etkinlikleri sürüyor. Seçimlerin gölgesi altında. Kütüphane müdürü sevgili Harika Hanım, yardımcısı sevgili Nebil bey, diğer çalışanlar çeşitli etkinlikler yapmaya devam ediyorlar. Dün onların haftasını kutlamaya gittik arkadaşım ile. Kitaplığa yeni katılan kitapları inceldik, çocuk filmi izledik ki bu sabah onları ana okul çocuklarına izletecekler. Bir grup hapishaneye gidecek oradaki suçlularla kitap ve okuma üzerine bilgilendirme toplantısı yapacak. Yarın ve her gün hafta sonuna dek. Yazarlar ve şairlerin söyleşileri devam ediyor.
Yoğunluk yok ama ilgi çok yine de. Harika Hanımla eksikler üzerine de konuştuk. Bir iki su sebiline ihtiyaç çok… Uzaktan gelen çocuklar bir bardak su içebilsin diye. Biz elimizden geleni yapacağız ama buradan seslenmek istiyorum yardım sever arkadaşlara, bazı çocuklar dolmuş parası vererek geliyorlar, evlerinde olanakları olmadığı için kütüphaneye. Onlara sıcak bir çay ve yiyecek bir şeyler ikram etmek istiyoruz. Sizde kütüphanenin önünden geçerken evde yaptığınız herhangi bir pasta, börek türünden şeyi bırakabilirsiniz diye düşünüyoruz.
Unutmak lazım çocuklarımız, geleceğimiz ve onları doğru ve sağlıklı yetiştirmek zorundayız. Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle, ayrımsız gayrımsız kalalım her zaman. Yase
Günün Şiiri
Sakarya Türküsü
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu’nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!.
Necip Fazıl KISAKÜREK
Günün Sözü
Kitaplar benim sevgili dostlarım, gerçek yol gösterenlerimdir; çünkü iki yüzlülük etmeden bana görevlerimi hatırlatırlar.
Alphonse DAUDET