Değerli Okurlarım, yaşam içinde bizleri başarıya, güzelliklere götürecek, hiçbir şey vermeden çok şeyler kazandıracak bazı özellikler vardır ki, nedense biz insanlar, çoğu zaman onları göz ardı ederiz. Oysa güler yüz, tolerans, hoşgörü, çağdaş insanın iskeletinde bulunması gereken önemli özelliklerdir. Ailede, çevrede, iş yerinde, okulda, güne güler yüzle başlamak, işlerin gün boyunca olumlu bir atmosferde devam etmesine yardımcı olur. Çevremizdeki insanların motivasyonunu ve verimliliğini artırır, iletişimi kolaylaştırır, korkuya, endişeye yer vermez.
Gülümseme insanın doğasına güzellik katar, çevreye de pozitif enerji yayar. Güler yüzlü olmak, doğuştan gelen olabileceği gibi, sonradan da pekâlâ kazanılabilir. Toplumumuzda, güler yüzlü, hoşgörülü insanların çoğalmasının yolu, aileden, çevreden geçtiği gibi, önemli ölçüde eğitimden geçer.
Okullarımızda, iş yerlerimizde, toplu yaşanılan ortamlarda, yöneticilerin ve diğer personelin, gülümsemenin, iyileştirici yönünden yararlanmaları gerekir.
Nezaket ve gülümseme sıcak, samimi, güven veren sağlıklı bir ortam yaratır, aynı zamanda bulaşıcıdır da. Zincirleme olarak çevreye yayılır. Bu yolla, çalıştığımız ortamlarda güler yüzlü, mutlu, başarılı, özgüvenli, kendisi, çevresiyle barışık birey sayısı, mutlaka artış gösterir ve içinde yaşadığımız toplumun kalitesinin yükselmesine katkıda bulunur.
İnsanlar arasında Kafdağı yok tabi ki. Yine de mevcut mesafeyi kısa tutmak (kısaltmak) için, nezaket ve gülümseme çok büyük bir güçtür. Sermayesi bile olmayan bu büyük güçten, toplumumuzun her bireyi mutlaka yararlanmalıdır.
Konuyu biraz da şu açıdan görmemiz gerekir… Barışın en büyük düşmanı, hoşgörü başka bir ifadeyle toleranstır. Barışın en büyük dostu, yasal hak ve özgürlüklere saygıdır. Bu hoşgörü ya da tolerans zaman-zaman rahatsız edici de olmaktadır. Öznesi ve nesnesi arasında güç dengesizliği mevcuttur.
Hoş gören, yani bağışlayan güçlü, hoş görülen, yani bağışlanan güçsüzdür. Burada şunu söylemeye çalışıyorum. Güçlüyü güçsüzü bir tarafa bırakacak olursak, sık sık hoş görmek ya da bağışlamak, bireyleri suça teşvik ettiği gibi, diğerlerine de haksızlık etmiş oluruz.
Bu nedenle, hoş görürken de, bağışlarken de, toleranslı olurken de, tadını kaçırmamak, adaletli davranmak en doğrusu olacaktır. Bütün bunlara rağmen, Yüce Yaradan, yüzünüzden tebessümü, gönlünüzden sevgiyi, bir an bile eksik etmesin, daim kılsın…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
“Kendine Güven” Şart
Değerli Okurlarım, hayatlarımızı toplumun gidişatına, geçer davranış kalıplarına göre kurmaya çalışıyoruz. Çoğu zaman da bu işi istemeden yaptığımızı dostça söylemeliyim. Nedeni var… Kurtlar kapmasın diye, sürüden ayrılmamaya özen gösteriyoruz. Bu özeni gösterirken de, kendimize göstermemiz gereken özeni unutuyoruz.
Böyle olunca da, kendimize yabancılaşıyor, bizim olmayan, bize uymayan hayatlar yaşıyoruz. İğreti bir yaşamın labirentlerinde çoğu zaman kendimizi yitiriyor, buluncaya kadar da, oldukça yıpranıyor ve özellikle kendimize güveni yitiriyoruz.
Bütün bunları sineye çeksek bile yine yetmiyor, toplumla çok önemli bir derdimiz daha var çünkü… Toplum tarafından sevilmek de istiyoruz. Bu alanda da, farkında olmadan yenilgiden yenilgiye koşuyoruz. Sevgi beklerken, küçük bir çocuğun annesine, babasına çektiği numaraları aynen kopya eder gibiyiz.
Böylece tribünlere oynarken, aradığımızı bulduğumuzu sanıyoruz ama yanılıyoruz, yanılıyoruz ve aldatıyoruz kendimizi. Bulduğumuzu sandığımız istediğimiz değil, yani gerçek bir sevgi değil. Maliyeti de çok ağır. Sevginin dilenciliği olur mu? Sevginin membaı var mıdır? Sevgi de renk aranır mı?
Bu sorulara negatif yanıt vereceğiz. Bu soruların hiç birisine de yine tahmin ettiğiniz gibi “Evet” dememiz mümkün değildir. Çünkü “Her hayırda bir hayır vardır…” Şimdi saadete gelelim…
Anlatmaya çalıştığım konuda, yapılması gereken tek bir şey var. İç eğitimimizi tamamlayarak, kendimize güvenmeyi başarmak. İşte bunun hakkını verirsek, başkalarının onayına ihtiyacımız kalmaz. Kendimize ait bir sistemimiz, hayata karşı bir duruşumuz olur.
Kendimize saygılı olur, olur olmaz zamanlarda suçlamayız. Kendimizi sever ve kendimizle barışık olursak, anlayacak birileri çıkar karşımıza. Kimselere sığıntı olmadan, onayını beklemeden, lütuf dilenmeden, sempatik gözükme zorunluluğu yaşamadan herkes tarafından seviliriz. Demek ki, sevilmek için, yağdanlık olmak gerekmiyor. Adam gibi adam olmak gerekiyor!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Stres Dişi Vuruyor
Stres ciddiye alınmasa da, en tehlikeli hastalık kadar tehlikelidir. Dikkat Şart! Sabah uyandığınızda çeneniz mi ağrıyor? Uykudayken dişlerinizi sıkıyor, gıcırdatıyor ve durup dururken dişlerinizi kırıyor musunuz? Eğer, cevabınız evetse, bu hastalığın adı tıp dilinde “Bruksizm”dir. Yani sizler bu hastalığa yakalanmışsınız. Bu hastalık anormal bir durum arz etmektedir.
Uyku esnasında, dişlerin sıkılması suretiyle çıkan sesleri, insanın daha başka zamanlarda çıkarması mümkün değildir. Şiddetli diş sıkma ve gıcırdatmalar, insanın sağlığını bozduğu gibi, dişlere de büyük zararlar verir. Diş sağlığı çok önemlidir. Burada yapacağınız en önemli yaklaşım şu olmalıdır; Öncelikle stres hadisesi sıfırlanmalıdır.
Bazı olayları gündemden çıkararak stresin önüne geçmiş oluruz. Daha sonrada dişçimize giderek, diş gıcırtısına mani olan silikon esaslı bir maddeden ve çene yapınıza uygun olarak yapılan gece plakaları, uykuda dişlerinizin gıcırdamasına engel olacaktır. Deliksiz uyku ve sağlıklı dişlerle hayat daha da güzelleşecektir.
Günün Sözü
Yaşamanın Adı Sevmektir!
Öcal’dan İnciler
Sevmek Yaşamaktır!