Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Seçimler nihayet sona erdi ancak yankıları hala sürüyor ve daha çok süreceğe benzer. İskenderun’da Sayın Seyfi Dingil belediye başkanlığına seçildi hayırlı olsun diyoruz. Sayın Yusuf Civelek kaybetti diyemeyeceğim çünkü o gönüllerin başkanı olmaya devam edecek. Son dakikaya kadar elini taşın altına koymaktan çekinmemiş. Kimseye sözler ve vaatlerde özel olarak bulunmamış, her türü eleştiriyi ve küslüğü ve kızgınlığı üzerine çekmekten korkmamış ve İskenderun için çalışmış. Kimsenin gerçekleştirmediği işleri, gerçekleştirmiş, yol yapımında binlerce küfür beddua almış, buna rağmen kimseye gönül koymamış, seçime az kala temizlik işçileri, havadan nedenlerle iş bırakma eylemine girmiş, aynı gün işi tatlıya bağlamayı bilmiş.
Çok küsenleri olmuş, çünkü kişisel beklentilere hiç yüz vermemiş. Ve seçime az bir zaman kaldığı ve bunun için uyarıldığı halde yinede yolların asfalt işini başka bahara bırakmadı. Gün geldi kazıklı voyvodaya benzetildi, gün geldi aristokrat diye suçlandı ama o hiç birini ciddiye bile almadı. Hiçbir zaman peşinde bir ordu ile dolaşmadı. En önemlisi şaibeli bir durumu olmadı, hakkında herhangi bir dava açılmadı, adı yolsuzluğa karışmadı. Tabi olarak onunda kusurları vardı hatta ben bile birçok kez sayfamdan uyardım, kızdım acımasıca yazdım. Çünkü bizim görevimiz yandaş olmak değil objektif olarak olaylara bakmak ve halkın sesi olmak. Bendenize gelen duyumları ve şikâyetleri yazmaktan bir an bile çekinmedim ama güzellikleri ve doğruları da yazarken abartmadım çünkü sonuçta seçilen herkes hizmet için seçilmiştir, halkın efendisi olsun diye değil. Tarafsız olmak beklentisiz ve gebe olmamak durumlarının getirdiği rahatlık içinde objektif olmak hiçte zor olmaz diye düşünüyorum.
Ve zor olmadı yazmak iyiyi de kötüyü de bu yüzden. Beş yıl içinde gerçekleştirdiği işleri saymayacağım. Yalnızca İskelede dolaşırken, balık tutarken ona sevgilerimi göndereceğim. Sahilde yürüyüş bandında yürürken yine ona ve çalışma arkadaşlarına meltemle selam göndereceğim, sosyal tesislerde denize karşı oturup çayımı içerken yine “ne berbat bu çay” diyip parasından şikâyet edeceğim. Balıkhaneden balık alırken, itfaiyenin önünden geçerken yine ona ve çalışma arkadaşlarına selam göndereceğim. Eski bitpazarından geçerken ve okuyan kız heykelinin yanında dinlenen yaşlıları görünce de tebessümle birlikte selam göndereceğim. Musluktan muslukları patlatarak akan suyu kullanırken motor gürültüsünden artık şikâyet etmediğim içinde selam göndereceğim.
Ve yağmur yağdığı zaman göl olunca sokağımızın bazı bölümleri yine ona bir sitem göndereceğim. Aslında ona ve çalışma arkadaşlarına selam ve sitemler her adımda karşımıza çıkacaktır. Bu yüzden O gönüllerin başkanı olacaktır ve istese de unutulmayacaktır. Artık gitti ama ardında hoş bir seda kaldı ve bu sedayı bırakmak herkesin harcı değildir. Güle, güle başkan, yolun açık olsun, hizmetlerinden ötürü sana teşekkür etmek bir borçtur. Ve özür dilemekte… Yol yapımı sırasında edilen bütün küfürler ve beddualar için herkesin yerine özür diliyorum. Sabrımız da sınandı bu yüzden de sonsuz teşekkürler. Kendimizdeki eksiklerin ayrımında olduk bu sayede yani bendeniz oldum valla.
Ve hoş geldiniz Sayın Seyfi Dingil. Birçoğumuzun sınıf arkadaşı ya da birçoğumuzun dostu falansınız. Bendeniz sizi tanımıyorum, evet abimin sınıf arkadaşısınız, sizi seviyorlar, sayıyorlar bunu biliyorum. Bu çok güzel ama biz Sayın Yusuf Civelek’i ve eşini de tanıyorduk. Abimizin sınıf arkadaşı değildi ya da bizim, ama doktorumuzdu eşi de çocuklarımızın doktoru. Ama başkanlığı döneminde hepimiz onu yakından tanıma olanağı bulduk. Sizi de tanıyacağımızdan kuşkumuz yok ilerde. Dilerim tanışmamız hayırlara vesile olur. Ve görevi aldığınız yerden devam edersiniz. Sağlık, sevgi, birlik ve beraberlikle… Biz ayrımcı gayrımcı değiliz. Ve seçilmişlere seçenlerden dolayı sonuna dek saygılıyız ve yardımcıyız. Nasıl Yusuf beyi her doğrusunda destekledik her yanlışında yerdik. Size de yapacağımız budur. Ardınızda hoş bir seda bırakmak sizin elinizde… Biz sizi nasıl kucaklıyorsak, destekliyorsak başkan olduğunuz partiye rağmen, sizde bizi kucaklamalısınız.
Ve bazı arkadaşlar kendilerine “İskenderun’un önde gelen gazetecisi” deme büyüklüğünü gösteren. İskenderun hemşerisine ya da onun gibi bir şey sahip çıktı diye başlık atmış. Sayın Seyfi Dingil için. Doğrusu esefle karşıladım.
Ne demek yani Seyfi bey hemşeri de Yusuf bey uzaydan mı geldi? Yazıklar olsun. Taraf olmak buna denir işte en basitinden ve bu gibi arkadaşların objektif olmasından korkunç derecede kuşku duyarım doğrusu. Ve sevgili okuyucularım, şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte diyorum ayrımsız, gayrımsız temiz bir vicdanla. Yase
Şubat Güneşi
Sonra kızı kucaklayıp şöminenin önündeki koltuğa dikkatlice bıraktı. “Şimdi iyi misin küçük kız. Uyumak istemiyorsun artık değil mi?” Zeynep yavaşça “evet, daha iyiyim teşekkür ederim” dedi. Ahmet kızın önünde diz çöküp yüzünü kurutup burnunun sildi. Sonra hemen yanına yere oturdu. Elini kızın dizlerine dayayarak “Ne haber” dedi. “Ruhun döndü mü?”
Zeynep halsiz, halsiz gülümsedi “Dönmek istemiyor” dedi. “Uzanmak istiyorum başım dönüyor” “Yardım edeyim” diyerek Ahmet yerinden fırladı, kızı yatağına yatırdı. Yastıklarını düzeltti üstünü örtüp yanına oturdu. “Bakalım ateşin ne alemde” diyerek kızı alnından öptü. “Ateşin iyi tatlım sende ayrımındasın değil mi?” “Evet, ama başım kazan gibi hala, üstelik midemde bir gariplik var gibi.” “Açıkmış olmayasın?” “Bilmiyorum ki”
“Bir şey yemek ya da içmek ister misin? Bak başını kaldıramıyorsun.” “Evet, lütfen çay var mı?” “Olmaz mı? Hemen sen buyur, ben yaratırım küçük sahip.” Kız gülümseyerek “çok hoşsun ya” diye fısıldadı.
“Efendim duyamadım” eğilip kulağını kızın ağzına dayadı “hadi söyle ne dedin” “Aptal dedim. Aptal çok hoşsun”
“Sen aptalsın” diyerek Ahmet kızın saçlarına bir öpücük kondurup kalktı. Mutfakta çayı hazırlarken bir yandan da şarkı söylüyordu. “Bana çok iyi geliyorsun küçük kız” dedi. Kız “sende bana” diye yanıt verdi ama kendisi bile duymadı sesini. Ahmet bir çırpıda çayı demleyip tepsiye bardakları ve kurabiye tabağını yerleştirip içeri girdi. Tepsiyi sehpanın üzerine koyup kızın yanına çekti. Çayı bardaklara boşaltı… “Hazır mısın Zeynep” Kız yattığı yerde hafifçe doğruldu. Ahmet çay bardağını uzatırken “lütfen bir kaşık şeker koyabilir misin?” dedi.
“Ne demek derhal” diyerek Ahmet çaya şeker koyup karıştırdı. Sonra kızın eline verdi. “Teşekkür ederim Ahmetçim” “Öyle yağma yok sonrada sen beni şımartacaksın küçük hanım. Dikkat et kendini yakma.” Zeynep şekerli çaydan bir iki yudum içtikten sonra kendini daha iyi hissetmeye başladı. Sonra hızlı, hızlı bardağındaki çayı içmeye devam etti. “Ağır ol ufaklık içini yakacaksın.”
Can da ona “lütfen hemen yumulma sakin, sakin ye yoksa miden ağrıyabilir canım” demişti annesinin ölümünden sonraki uzun uykusundan uyandıktan sonraki ilk gün. “Yüzyıllardır bir şey yememiş gibiyim” dediğinde.
İçi yine ağrımaya başlamıştı, buna rağmen yutkunup çayını içmeye devam etti. “Kurabiye ister misin?” “Teşekkür ederim çay yeter. Lütfen bir tane daha alabilir miyim” bardağını uzatırken eli titriyordu. “Yine tek şeker mi?” “Evet lütfen…”
Ahmet ikinci bardağı da kızın eline tutuşturdu. Sonrada telaşla kalktı. “A tavuk suyuna çorba yapıyordum bir bakayım. Mutfaktan kokular geliyor inşallah suyu kurumamıştır.” Gerçekten suyu kurumuştu tavuğun tam zamanında yetişmişti yoksa yanacaktı. Ahmet mutfakta oyalanırken Zeynep çayını bitirip nihayet rahat bir uykuya daldı. Ahmet döndüğünde onu mışıl, mışıl uyurken buldu.
Günün Sözü
Bir insan hakkında, başkalarının onun için söylediklerinden çok, Onun başkaları için söylediklerinden fikir edinilebilir…
Leo Alkman