Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız? Teşekkür ederim bende iyiyim. İyiyim diyebilmek ne kadar harika bir şey biliyor musunuz? Ben deniz hep yeniden, yeniden öğreniyorum. Ve kötü olmak istiyorum bazen. Çünkü kötü olmayınca iyi olmanın anlamını çözemiyorum. Korkmayınca korkusuzluğu anlayamıyorum, uyuyamayınca uykunun önemini anlayamıyorum. Ve bu liste uzar gider. Bu durum ne yeni keşfedilmiş bir şeydir ne de kişiye özeldir. Onu özel kılan tek şey bunun ayrımında olmaktır. Bizler hayatı o kadar afra tafra yaşıyoruz ki, iyiyle kötüyü birbirine katmış yuvarlanıp duruyoruz. Yani en azından ben öyle algılıyorum, kulağım sağır çoğu zaman bedenimin sesine, yani hır hır gezerim, saatlerce boya yaparım başım döner kaldırma çökerim, bir ter boşalır üzerimden bazen, anında en ufak hücreme dek ıslanırım. Başım ağrır önümü göremem.
Ve böyle yaşayıp giderken başka bir tarz var mı bilemem. Oysa var tabi. Buna kaliteli yaşam diyorlar herhalde? Yani gece “tamamdır” dedim “sabaha kalkamayacağım çok kötüyüm.” Hatta arkadaşım “of ya demişti” daha çok erken bu kadar üşütmek için. Demek birde zamanı varmış hastalığın? Oysa ben hep davet beklediğini sanırdım. Kesinlikle davetsiz gelmez benim gururlu ders vericilerim. Çokbilmiş acı çektirenlerim… Davetsiz gelmez bence onlar hiç kimseye de, bu yüzden “zaman mekân onların dışındadır” diye düşünüyorum. Neyse düşüne durmadan sabaha vardığımda pat ayaktayım. Balkon kapısını açıp güneşi içeri aldım (bu da garip bir şey ya.) Olmaz böyle şey. Başım dik, görüşüm net. Sıkıntı ya da bir hımbıllık işareti yok üzerimde. “aa ne güzel” diyorum. Ne güzel bakınca net görmek… Bedeninde bir hafiflik bir duruluk hissetmek? Ne güzel kulağında uğultusuz oturup yazını yazabilmek! Ya her şey ne güzel…
Ve bunları yazdıran neden aslında güzel olan ve sizinle paylaşmak istediğim, “farkında olmak güzel, ayrımına varmak güzel…” İşte paylaşmak istediğim bu. Yaşamımızın farkında olmak! Şu anda bir arap bülbülü var nerde bilmiyorum ama ıslık çalıyor o kadar neşeli ki o kadar güzel ki sesi anlatmam ne çapkın bu yaratık ya, beni bile baştan çıkarabiliyor. Kalkıp bir bakayım nerden geliyor sesi. Bakındım güneşli balkonlara sokağa, ağaç diye bir şey yok ki nerde bu güzellik?
Tam oturdum yine başladı nereye gizlenmiş ki? Nerde olursa olsun belki içimden geliyor belki bir ödüldür cıvıltısı, akşamın sabır sınavına karşılık? Olmaz mı? İşte belki bunları yazdıran bu aşk? Ve bunu paylaşmak istedim. Çünkü eğer ayrımında olmazsak aşkın, güzelin, sağlığın, sevginin, birliğin, berberliğin ne anlamı var ki yaşamın? Aşık Veysel’in dediği gibi, “Güzelliğin on par’ etmez / bu bendeki aşk olmasa / eğlenecek yer bulamam / gönlümdeki köşk olmasa…
Öyle görünüyor ki bu sabah köşkteyim ve eğleniyorum kendimce her şeye rağmen. Ve yarın sabah Allah izin verirse Berke’nin köşküne davetliyim. Ne çapkın ya yine ıslık çalıyor. Ve aklıma bir şeyler geliyor. Ve şimdilik sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım sevgili okuyucularım. Yase
Günün Şiiri
Güzelliğin On Par’Etmez
Güzelliğin on par’etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa
Tabirin sığmaz kaleme
Derdin dermandır yareme
İsmin yayılmaz aleme
Aşıklarda meşk olmasa
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’a olmasa
Güzel yüzün görülmezdi
Bu aşk bende dirilmezdi
Güle kıymet verilmezdi
Aşık ve maşuk olmasa
Senden aldım bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı VEYSEL adı
O sana aşık olmasa.
Aşık Veysel
Günün Sözü
Bir anne yüreği, dibinde daima af bulunan bir uçurumdur.
Honore de BALZAC