Giden Yeniden Gelir mi?

0
55

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İstanbul’da her gün yangın her gün bir tarihi bina yok oluyor anıları ile. Yeniden onarılabilir tabi hepsi aslına uygun olarak; ama ya o anılar, duvarlara sinmiş sesler, kokular, sırlar, duvarlarda yaşayan geçmişin hayaletleri. Onlar geri gelir mi yüzyılların ardından? Hayır geçti artık, giden gelmez ama yeni anılar oluşacak tabii ki yine zamanla. Bu tarihi binalar ve Taksim’in eski haline aşina olan insanlar kuşkusuz anılarının “ah”ında olacaklar her zaman, her yeni anı eskiye özlemle süslenecek ve hep yarım hep buruk kalacak. Herkes için olmasa da çok İstanbullu için böyledir.

Eski İstanbulluların eskiyi özledikleri gibi ve anılarında yaşatmaya devam ettikleri gibi, bizde artık onların yeni-yeni alışmaya başladıkları ve sürekli özlemle kıyasladıkları şimdiki İstanbullu yavaşça yitiriyoruz. Ve bizde yitirdiğimizi, yarından önce anmaya başladık bile özlemle. Ve bizden sonrakilerde bizim yitirdiğimizi yaşayacaklar ve onlarında özlemi olacak. Ve hayat böyle devri daim yaparak geçip gidecek. Ve bir gün emaneti teslim ettiğimizde yaradana, İstanbul ve dünya yaşamaya devam edecek.

Bu yüzden dünya malına bağlanmak bana her zaman çok saçma gelmiştir. Ancak yinede herkesin yaşamını sürdürebilmesi için belirli şeylere ihtiyacı var. Bazıları bu ihtiyacın çok fazla üzerinde yaşarlar, bazıları da bu temel ihtiyaçlarını bile karşılayamazlar. Kendi hesabıma ne daha fazlasını istiyorum ne de daha azını. Kar yağdı geçenlerde, mutluyduk sıcak evimizde ama ya sokakta yaşayan hiçbir şeyi olmayan bunca insan? Belediye onlara sığınacak yer gösterdi, aş verdi. Ama bu ne zamana dek sürecek? Eminim şimdi güneş çıktı onlara da dışarı da. Diğer taraftan bir AVM’ye gidiyorsunuz dehşet zenginlik sarkıyor süklüm saçak. Özellikle şimdi yeni yılı karşılamak adına yapılan hazırlıklar ve savrulan paralar. Eğer bizler bu kadar bencil olmasaydık. Kardeşimiz açken sokakta yaşarken bu kadar kaygısızca para harcamazdık kapitalizmin faşistliğinde kendimizi kaybetmedik diye düşünüyorum. Ve kendimizi sorgulama zahmetine soktuğumuz zaman yine kendimize yenilmezdik. Sonrada vicdan azabı çekmezdik.

Her zaman sorgulama ve kendimi ıslah etmekle geçiyor hayatım. Buna rağmen bazen kendime yeniliyorum istediğim bir şeyi alıyorum ama ardından vicdan azabından kıvranıyorum. Çünkü sokakta yaşayan çocuklar ve yaşlılar ve kadınlar gözlerimin önünden bir türlü gitmiyor gitse de biliyorum ki varlar ve bir köşede yaşamaya devam ediyorlar.

Şişli’de yeni yıl hazırlıkları tamamlandı. Her taraf donatıldı. Evet görsel bir şenlik bakanlar için ancak benim için yeşile bakmak gökyüzüne bakmak bulutlarda kaybolmak bundan çok daha büyük bir şenlik. Ve paylaştığım her lokma. Bu yüzden bu yıl şimdiden karalar bağladım bile bunca hazırlık bana çok ama çok ters geliyor ve bu terslikte rol almak istemediğimden kendimi lüksün her çeşidinden uzak tutacağım. Sakin, alçak gönüllü ve vicdanen tamamen rahat olacağım bir yılbaşı gecesi geçirmeye çalışacağım. Ve sevgili okuyucularım şimdilik yazıma burada son vermek zorundayım. Sağlık, sevgi, birlik, beraberlik ve paylaşım içinde olalım her zaman. Yase

& & & & &

Birkaç kısadan hisse okumaya ne dersiniz?

Boyayı mı Beğenemedin, Yoksa Boyacıyı mı?

Hep hikmetli konuşan Lokman Hekim’in derisi siyah, dudakları da kalınmış. Değerli sözlerini duyarak hayranı olan biri bir gün bakmış ki hayalinde büyüttüğü Lokman, siyah yüzlü, kalın dudaklı biri. Şaşkınlıkla yüzüne bakarken Lokman Hekim, adamın içinden geçenleri sezmiş olacak ki, şöyle çıkışmış: “-Birader, neden öyle şaşkın bakıyorsun? Boyayı mı beğenemedin, yoksa boyacıyı mı?”

Sonra da ilave etmiş; “Bak, demiş, benim ne yüzümün siyahlığında, ne de dudaklarımın kalınlığında bir tesirim vardır. Onları Yaratan öyle yaratmış, öylesine uygun görmüş. Benim tercihim değil…”

Evet, insanların yüz güzelliği yahut da çirkinliğiyle kendilerine bir pay çıkarmaları son derece yanlıştır. Ne güzellikte bir etkisi vardır, ne de çirkinlikte. Her ikisini de yaratan ve layık gören Allâh-ü azimüşşandır. İnsan kendi iradesiyle kazandığından sorumludur.

& & & & &

Güve Kozası

Bir çocuk sekropia denilen bir tür güve kozalarını topluyor ve bahar gelince, güvelerin kozalardan nasıl çıktıklarını hayretle ve ilgi ile seyrediyordu. Fakat güvelerin kozadan çıkarken sarf ettikleri gayret, çırpınma karşısında da içinde bir acıma hissi gelişiyordu. Babası bir gün, bu böceklerin bir tanesinin kozadan çıkmasını güçleştiren ipeği makasla kesti. Fakat sonuç şaşırtıcı idi; çok geçmeden böcek öldü.

Baba bu olay üzerine oğluna şu hayat dersini verdi: oğlum, bu böcek kozasından dışarı çıkarken sarf ettiği gayret neticesinde, vücudundaki zehri dışarı verir. Eğer o zehir dışarı verilemezse böcek ölür. Aynı zamanda da bu çırpınışlar sayesinde ileride kendisi için çok gerekli olan kasları güçlenir. İnsanlar da, daha güçlü, daha dayanıklı ve daha iradeli olmak ve böylece istediklerini yapabilmek için önlerine çıkan zorluklarla mücadele ederek olgunlaşır, gelişir ve güçlenirler. Eğer insanlar, arzularına kolayca ulaşırlarsa karakterleri zayıflar, adeta, içlerinde bir şeyin ölmüş olduğunu hissederler.

Günün Şiiri

Allahın Duvarında Bir Harftir Kadın

I

Allahın duvarında bir harftir kadın

Siyah kuğuya benzer

Beklemeyi öğrenmiş

II

Ölüm

Zamana

Bekleme git dediği gün

Bildim.

Gün vurmadı yüzüne çinilerin

Çinilere yatırdım oğlumu

Boğdum.

Karnımda büyüdüğü gün bildim

Siyah bir kuğu gibi,

Allahın harflerinden süzülüp

Avluya giren kadın

Su sesinde kendini diledi.

III

Gölgesinde şadırvanın

Günlerce bekledi.

İnsan olmak istiyordu

Kanatlarından kurtulmak.

Şadırvanda aktıkça su

Kanatları inceldi.

Ve kaldırınca kanadını

İçinde bir yılan gördü.

Değişmiş kabuğu

Zarı incelmiş.

Boynunu uzatıp derine baksa

Çürümüş bir oğul görecekti

Bakmadı hiç.

IV

Avludaki dilenci

Allahın harflerini bilmeyenler

Günaha girecek diyordu şarkısında

Sela sesiyle su

Karıştı kadında

V

Ölüm zamana bekleme git derken

Bekledim avluda.

Allahın harflerini bilmiyordum

Zaman bendim

Günah da.

Bejan MATUR

Günün Fıkrası

Mantar

Bir çocuk ormanda mantar topluyormuş. Orman görevlisi çocuğu görünce sinirlenip çocuğun yanına gitmiş: “-Na’apıyorsun?” “-Mantar topluyorum amca!” “-Evladım mantarın zehirli olup olmadığını bilmeden nasıl yiyorsun?” “-Amca ben bunları yemiyorum ki satıyorum.”

Günün Sözü

Sırtından vurana kızma, ona güvenip arkanı dönen sensin…
Arkandan konuşana da darılma, onu insan yerine koyan yine sensin…

Charles Bukowski

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here