Gerçekten Üzgünüz, Gerçekten Kırık Umutlarımız…

0
115

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah. Sevgili okuyucularım bitmiyor sağlık çalışanlarına yönelik saldırılar. Geçtiğimiz günlerde değerli bir insan Dr. Kamil Furtun, görevi sağlık dağıtmak hayat kurtarmak ama gelin görün ki magandalar, hainlerce, kadir bilmez vicdansızlarca katledildi. Nasıl bir kin, nasıl bir öfke, nasıl bir insanlık var bunu yapanlarda artık sorgulamaktan çoktan vazgeçtim. Kendilerini kaba kuvvetle eşleştiren insanlar son günlerde hızla artmaya başladı ve kimse bu konuda herhangi bir önlem almıyor ya da gerek durmuyor. Hoş bendenizde olsam düşünmezdim, başıma böyle bir şey geleceğini mesleğimi yaparken. Ancak artık düşünmek gerekiyor.

Ve önlem almak gerekiyor! Ve bizim yapabileceğimiz şey kendimizi korumak artık. Çünkü biliyoruz ki kimse kimseyi korumuyor. Haklısın, haksızsın ayrım yapmıyor, o halde kendi işimizi kendimiz yapalım ve önlemlerimizi alalım. Hiç birimizi analarımız bu vahşilere yem olalım diye yaratmadı. Üstelik hayatın nerdeyse yarısını deva olabilmek, doktor olabilmek için çalışarak geçirmişken. Bugün bir doktor kolay yetişmiyor ve bu kadar kolay harcanmamalı. Sorumluların en ağır biçimde cezalandırılmalarını dilerim. Ayrıca vicdanları onları rahat bırakmasın. En büyük ceza budur bendenizce tabi eğer vicdan varsa. Dr. Kamil Furtun’a Allah’tan rahmet diler ailesine ve sağlık camiasına candan başsağlığı ve sabır diliyoruz.

Ve Yine Bir Vahşet… Açık Çukurlar…

Kendi halinde bir insan mili piyango satıcısı… Yine pisipisine hayatını yitiriyor ne olmuş açık çukura düşmüş. Ne yapıyor yetkililer soruyorum! Millet uzaya gitti orada yerleşmeye başladı ama bizler hala orta çağın vebalı açık lağım çukurlu sokakları gibi sokaklara sahibiz… Nasıl bir şey bu? Yakışıyor mu bize bu görüntüler? Çocuklarını geçindirmek için milli piyango satan bu adamın pisipisine ölmesinin hesabını  kim verecek? Kimse… Yokluğunu ve yoksulluğunu kim çekecek? Ailesi çocukları. Allah rahmet etsin dilerim başka bir  yaşama  inanıyorsa, yeni hayatında bari insanca yaşanan bir yerde doğsun. Açık çukurlu sokaklarının olmadığı… Feyezan kanalı gibi kanallarda  turistik  gezilerin yapıldığı, kimsenin kimseyi ayrılmadığı, gelir düzeyinin eşit, insanların mutlu olduğu bir yerde. Doğanın ve hayvanın korunduğu… Ah o yer varsa bende geleyim… Ailesinin başı sağ olsun, mekanı cennet. Vicdan sahipleri seni unutmayacak.  Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle kalalım her zaman hep birlikte ayrımsız gayrımsız. Yase

& & & & &

Aynadaki Aksimiz

O yıl New York’ta kış, Nisan’ın sonuna kadar uzamıştı. Kör olduğum ve yalnız yaşadığım için çoğunlukla evde kalmayı yeğledim.

Sonunda bir gün soğuk hava gitti, bahar kendini gösterdi. Hava coşkulu bir kokuyla dolmuştu. Arka bahçeye bakan pencerenin önünde küçük, neşeli bir kuş devamlı cıvıldıyor, sanki beni dışarıya çağırıyordu. Nisan ayının değişken havasını bildiğimden kışlık mantoma sarıldım. Fakat havanın ılıklığını içimde hissedince, yün kaskolumu, şapka ve eldivenlerimi bıraktım. Üç  çatallı bastonumu alıp neşeyle sundurmaya çıktım ve kaldırımın yolunu tuttum.

Yüzümü güneşe doğru kaldırıp, onu selamlayan bir gülümseme sundum. Sessiz çıkmaz sokağımızda yürürken kapı komşum ‘Merhaba’ diyerek seslendi ve gideceğim yere götürmeyi teklif etti: “Hayır, teşekkür ederim. Şu bacaklar bütün kış dinlendi. Eklemlerimin harekete ihtiyacı var. Bu yüzden yürüyeceğim” diye cevap verdim.

Köşeye vardığımda alışkanlıkla durdum. Birinin gelip yeşil ışık yandığında beni karşıya geçirmesini bekledim. Nedense bu sefer, öncekilere göre daha uzun süre beklemiştim ve hâlâ hiç kimse teklifte bulunmamıştı.

Sabırla beklerken, eskiden hatırladığım bir melodiyi mırıldandım; çocukken öğrendiğim ‘Hoş geldin bahar…’ şarkısıydı. Birden güçlü bir erkek sesi konuştu: ‘Sesinizden çok neşeli bir insan olduğunuzu hissettim. Sizinle caddeyi birlikte geçme şerefini bağışlar mısınız bana?’

Kibarlıkla iltifat görünce gülerek başımı salladım ve duyulabilir bir sesle ´Evet´ dedim. Kibarca koluma girdi ve birlikte kaldırımdan yola indik. Yavaşça yolun karşısına geçerken, konuşulabilecek en iyi konudan, havadan konuştuk.

Adımlarımızı birlikte atarken hangimiz rehber, hangimiz yardım alıyor, belli olmuyordu. Yolun karşısına varmamıza az kala ışığın değiştiğini anlatırcasına kornalar sabırsızca çalınmaya başladı. Kaldırıma çıkmak için birkaç çabuk adım daha attık.

Ona dönüp, bana eşlik ettiği için teşekkür etmek üzere ağzımı açmıştım ki, ben daha bir şey söylemeden o konuştu: “Bilmem farkında mısınız? Sizin gibi neşeli bir insanla karşıya geçmek benim gibi bir kör için ne kadar muhteşem bir şey…”

O bahar gününü hiç unutmayacağım. Bazen evrende kendimizi en yalnız hissettiğimizde, sıkıntımızı atlatmak ve farklılığımızı ve yalnızlığımızı hafifletmek için Tanrı bize, aynadaki aksimiz gibi bir ikiz gönderir. (Netten)

& & & & &

Sevgiyi Bilmiyoruz

Bir keresinde bana çok yakın bir arkadaşım olmuştu! Bir yüzme havuzunun kenarında otururken avuçlarından birisini biraz  su ile doldurdu ve bana uzatıp Şunu söyledi: “Elimde tuttuğum bu suyu görüyor musun? Bu “sevgi”yi sembolize ediyor. Ben bunu söyle görüyorum: Elini özenle açık tutar ve suyun (yani sevginin)
orada kalmasına izin verirsen, her zaman orada kalacak. Ancak, parmaklarını kapamaya kalkar ve sahip olmaya çalışırsan bulduğu ilk  aralıktan akacak.

İnsanların sevgi ile karşılaştıklarında yaptıkları en büyük hata bu! Buna sahip olmaya çalışırlar, talep ederler, beklerler! Ve aynen elinizi kapadığınızda elinizden dökülen su gibi sevgi, aşk da sizden kaçar. Çünkü sevgi özgür olmalıdır, onun doğasını değiştiremezsiniz. Eğer sevdiğiniz insanlar varsa, onların özgür birer varlık olmalarına izin verin. Verin ama beklentiye girmeyin. Tavsiyede bulunun ama emretmeyin. Verir misin deyin ama hiç bir zaman talep etmeyin.

Kulağa kolay gelebilir ama bu, gerçekten anlayabilmek için bir omur isteyebilecek bir derstir. Bu, gerçek sevginin sırrıdır. Gerecekten öğrenmek için sevdiklerinizden içtenlikle bir şey beklememeli ama onlara koşulsuzca
özen göstermelisiniz.”

Hayat aldığımız nefes sayısı ile değil, nefesimizi kesen anlarla ölçülür! Yaşayın!

Swami Vivekananda (Çeviri: Lale Kulahli)

Günün Şiiri

Yüreğimi açmak, dedim.
Bir tebessümle bak her şeye, dedi…
Tebessüm, dedim.
Her kapının anahtarı, dedi.
Kapı, dedim.
Girmeden bilemezsin, dedi.
Ya korku, dedim.
Bilinmeyenden korkar insan, dedi.
Ben kimim? diye sordum.
Sevgiyle beslenensin, dedi.
Durdum. Durdum.
Yine sustum.
Kimsin? diye sordum.
Sen’im, dedi.
Seni seviyorum, dedim.
Ben de seni, dedi…

Şems-i Tebrizi 

Şu kapının açılmasını istiyorsan

kapıya doğru yürü,

usanmadan geledur.
Başköşeye geçme kaydını,

ârı, hayâyı, ululanmayı bırak da

canda ara başköşeyi.
Yücelik külâhıyla

Süleyman tacı

her kele nasip olur mu,

hâşâ ve kellâ.
Sustum,

kısa söz daha hoş;

şu âna gürültü patırtı sığmıyor…
Hz. Mevlana

Günün Sözü

Eğer aç ve kimsesiz bir köpeği alıp bakar ve rahata kavuşturursanız sizi ısırmaz. İnsan ve köpek arasındaki temel fark budur.

Mark Twain

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here