Değerli okurlarım, yaşamımızın belli karelerinde bizleri duyguların doruğuna çıkaran, mutlu eden, bazen de mutsuzluğumuza neden olan “belli günler” bulunmaktadır. Bunlardan biri de, Şubat ayının ikinci haftası kutlanan, piyasaya epeyce ciro yaptıran ‘SEVGİLİLER GÜNÜ’dür.
Hemen şunu belirtmek isterim ki, gerçek sevgililere hem saygılıyım ve de kullanacağım ifadelerden dolayı da onları tenzih ederim.
Genel olarak söylemem gerekirse, bugün en belirgin yanı, HEDİYEDİR… Nedense hediyeleri de hep erkekler alır. Bu hediyeler öyle ucuz şeyler olmayacaktır. En ucuzu tek taşlı pırlantadır. Alınan ucuz hediye, sözde olan o sevgiyi yerle bir eder. “Bana bir kaşkol almış, ben o kadar ucuzuyum…”
Bu üzücü ifadeleri sık-sık duymuşluğum vardır ve bu nedenle de tarafların ciddiyetinden uzak olduğunu düşünerek bugüne, yani Sevgililer Gününe fazla değer verdiğimi söyleyemem. Sürç-i lisan ettiysem af ola…
Sevgiler bir güne sıkıştırılmamalı, sevdiklerimiz hep gönlümüzde olmalı. Tabiî ki hayat devam ediyor ama gönlümüze yerleşmiş ve oraya mekân edinmiş o sevgiyi tahliye ettirmek o kadar zor ki. Bana göre mümkün değil. Sevmenin ya da aşık olmanın ihanete toleransı sıfırdır. Bunun orta yolu olmaz. Ya seveceksin, ya da sen bilirsin!
Eğer adam gibi seversen, sana güzel yaşlanmakta nasip olur. Korkmadan, çekinmeden, sakınmadan sevenler, delikanlıca yaklaşımda bulunanlar, hilesiz hurdasız kendi gibi duranlar dimdik dururlar, kimselere verilecek hesapları yoktur. Gerçekten sevenler Allah’a yakındır!
Sevgililer gününde sizlere söyleyecek çok özel ifadelerim olacak aslında küçük bir paragrafla anlatmayı düşünüyorum…
“…Bu yürek kavgasında pes etmeyeceksin. Tüm kaslarınla, tutkunla, gövdenle, yüreğinle, maneviyatınla gireceksin ve arkana da bakmayacaksın. Anlıyor musunuz beni? Sevgililer gününüz kalıcı, samimi, gönül dolusu olsun. Unutmayın ki, insanlar her zaman sevemezler. Bulutlar arasında bana tebessüm eden renkli gözlü meleğe ilk günkü sevgimle ve gözyaşlarımla sesleniyorum. Sevgililer Günün Kutlu Olsun!
Mutlu olun, mutlu aklın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Coğrafyamıza Hâkim Olmalıyız
Değerli okurlarım, ikamet ettiğimiz evlerimizin ve bu mekânlarda neyin nerede olduğunu kesin olarak bizler bilmeliyiz. Eğer başkaları da sizin kadar biliyorsa, güvende değilsiniz demektir, korku hâkimdir sizlerde.
Ülkemizi ele alalım. Her karış toprağı kanla sulanmış ve yüz binlerce şehit vermiş ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti kurarak bizlere emanet ettiği bu aziz vatanın her yanını bilmek zorundayız. Ancak, Misak-i Milli sınırları içindeki tüm bölgelerimizi her kes bilemeyebilir. Bunu bilecek kurumlar mevcuttur. Bu kurum ve kuruluşların, özellikle Doğu’daki dağların tepelerin girdisini çıktısını bilmeleri şarttır diye düşünüyorum.
Elin adamı en olumsuz hava koşullarında bile, düşerek karlar arasında kaybolan uçağını, helikopterlerini vs. en kısa zamanda bulabiliyor. Satın alınmış da olsa, en gelişmiş teknoloji elimizde olmasına rağmen bu işi beceremiyoruz. Bizim becerimiz tesadüflere bağlı ve enkaza o şekilde ulaşabiliyoruz. İnsanlarımıza tek parça ve canlı olarak zaten mümkün değil.
Efendim, Doğu bölgemizde özellikle; teröristlerle askerlerimiz saatlerce, günlerce çatışmaya girer, sıcak temas halinde olurlar ve şehitlerimiz gündem oluşturur. Kaçan teröristleri kimse bulamıyor ama dağları bombalıyoruz.
Elimizdeki gelişmiş teknolojiye rağmen başarısızlığa uğramamız elem verici doğrusu. Burada bir terslik yok mu sizce? Millet olarak çalışmayı sevmeyen, neme lazımcıyız. Birisi gelsin bir poşet nohut, bir torba kömür versin onu en iyi dost biliyoruz.
Kanatsız kuşlar uçmazlar, çabaları yetersiz kalır ve sonunda başka bir kuşa yem olurlar. Bu söylediklerim espri değil, gerçeğin ta kendisidir.
Bilinmesi gereken bir önemli gerçek daha var. Paylaşmayı bilmiyoruz ve hem de birbirimize karşı dürüst değiliz. Yaşamayı güzel kılanlardan bir tanesi de paylaşmayı bilmek, birlikte yaşamayı anlamak ve herkese yaradılışından, kişiliğinden, konumundan, varlığından dolayı saygı duymak ve bunu ilke edinmek.
Hayatın gerçeklerini zor da olsa içimize sindirmek ve de kabullenmektir. Yaşam engellerle dolu bir yoldur ama onu otoban haine getirmek bizim bilgeliğimize kalmıştır.
İlginç bir toplum olduk dedim ya, Afrin Harekâtından söz etmeyeceğim, muhtemelen daha sonra!
İnsanlar gergin, herkes birbirine kızgın gibi…Neden acaba?
Her ailede feryatlar yükseliyor. Hayatının baharında terörist kurşununa hedef olmuştur. O ailelerin ya oğludur ya da kocasıdır. Gencecik askerlerimiz, subaylarımız şehit oluyorlar. Yani aileler manen yıkılıyor.
Mahkemeler boşanmak isteyen insanlarla dolu. Çocuk tecavüzünü söylemiyorum, bizim yüz karamız çünkü. Allah’ında sabrı geniş, ne diyebiliriz ki…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Bir Yalnız Adam
Kovası boş,
Çünkü oltasında çengel yok
Oturmuş,
Akdeniz’in dalgalı turkuazında
Dalgın gözleri
Ne yeşil, ne de mavi
O da turkuaz besbelli hani, bazen çakır dedikleri.
Herkes sıralanmış sahil boyunca
Nasıl da seviniyorlar, kovalar dolunca.
Eğer, kovası boş,
Turkuazlara dalmış bir balıkçı görürseniz,
Bilin ki; bir yalnız adamdır “O”
Oltasına çengel takmaz
Öyle merhametlidir ki,
Balık bile tutamaz,
Dalgalar bile utanır coşkusundan,
Med-Cezir zamanıdır belki
Sular çekilir.
Kovası boş, gönlü boş
Deniz gözlü bu adamın,
Yalnızlığa saygı duyar,
Çekilir sular…
Emel Aydınalp/Ankara
Günün Sözü
Sevmek Bir Sanattır!
Öcal’dan İnciler
Sevmenin Şekli Olmaz