Güzellikleriyle birlikte anlam içeren; özel yazılara dayanamayıp onunla ilgili bir şeyler yazmak istedim. Yaşam tıpkı fotoğraflar gibi çekildiği andan itibaren unutulur. Yıllar sonra tesadüfî bazı fotoğrafların bulunduğu arşivleri karıştırılırken, sararmaya yüz tutmuş birkaç fotoğraf sizi o fotoğrafın çekildiği ana götürür. Onu seyrederken çok zamanınız olur. Ona bakar-bakar dalar gidersiniz.
İstersiniz ki o anları tekrar yaşamak! Ama bir türlü o anı bir daha kesinlikle yaşayamazsınız. Fotoğraf sanatçılarının geneli bu anları görür görmez deklanşörüne basar. Tesadüfü yakalamak istediği pozlar; anlıktır, yakaladın-yakaladın. Yakalayamadığında yeni bir görüntünün hayalleriyle gezinir sanatçılar.
Zaman ve zemin onların yaşam alanlarında gizlidir. Çok görürler az bulurlar. Nadir buldukları anların ölümsüzlükleri onların sanatçı olmalarını belirler. Biz insanlar yaşamları boyunca tıpkı doğa gibi değişik poz vererek yaşarız. O değişik zamanlarda verilen pozların çekim makineleriyle ölümsüzleştirilmesi ve daha sonra bir yerlerde arşiv gibi bekletilip unutulması doğal. Çünkü o an o anı yaşayanlar o anın içinde olduklarından çekilen her resimler onlara pek acayip gelmez.
Yazımın başında belirttiğim gibi tıpkı yıllanmış bir şarabın tadına eriştiğinde resimler anlamlaşır. Benimde; yıllar evvel çekilip bir tarafa atmış olduğum sararmış resimlerimin arasında kaybolmuşluğum çok oluyor. Onlara baktığımda ‘bu ben miyim?’ diye kendi kendime sorup dururum. Ölümsüzleşen resimlerde; arkadaşlarımla beraber ne çok anılarım varmış. Onları yıllar sonra o resimlere baktığımda anlıyorum. Dün niye bunları inceleyemedim diye şimdi kahırlanıyorum. Resimlerde olanların çoğu aramızda değil. Olanlara dalıp gidiyorum. Ne yazık ki her kare benim gibi sararmaya yüz tutmuş.
Şu güz mevsimleri olmasaydı ne olurdu… Yapraklar doğa yemyeşil öylece kalsaydı ne olurdu. Hiçbir şey aynı şekilde kalmıyor ve bir türlü hayallerimizin geçmişi ile bir olamıyoruz. Gözlerimin altından dökülen birkaç damla gözyaşı göğsümün kıllarını nemlettiğinde derin bir nefes alış altında nükseden karışık duygularla bir olan geçmiş hatıralar hepsi o kadar. İnsanların yaşamı tıpkı mevsimler gibi… Her mevsim akıp geçtikçe bir şeyleri bizden götürüyor. Yıllar devrilip gittikçe; aslında geleceğimizin yaşlılığı yanımızda! Bizden evveldekiler de bizim gibi gelip geçmedi mi? Gelecektekiler de gelip geçecek. Çekilen resimler yıllar sonra elden ele kaybolup gidecek.
Birileri bir resmi bulduğunda bir an ona bakacak ve şöyle diyecek… “Şu resme bak nasıl bir resim. Onların zamanıyla bizim zamanımız çok farklıymış…” Bazen dedelerimden kalma bazı resimlere benimde daldığım çok oluyor. Çekilen zamanla, şimdiki zamanı kıyasladığımda bende gelecek kuşaklar gibi düşünüyorum. Onlarında benim düşündüğümden farklı görüşleri olmayacak. Yaşamın geçen her zamanı bazı düşünceleri bakış geneliyle süsleyecek. Ve sonra karanlığa doğru hızlı geçiş başlayacak.
Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Saniye sonrası yeni sayfalar açılıp durdukça, yaşamın tarzları tıpkı bir savaş gibi bizi yerimizde durdurmayacak. Yeniden koşacağız koşacağımız yerlere doğru… Sonra son bir nefes alış sonrası gaiplikler ülkesi… Yorulduğunu gerçek hissedenler bir an durur ve aldığı soğuk nefesi içine çekerken yarınları kaybedeceğini bile-bile yine ümitlenir.
İnsanlar geçmişi çok çabuk unutur. Geçmişte yaşadığı zor günleri unutmaya başladığında değişik insan kartografisiyle toplumda yer almaya kendini zorlar. Yanlarına ulaşmaya kalkıştığınızda sizi tepeden bakışlarıyla süzer. Neden ve niçinler soramadan yanından geçer gidersiniz. Sararmış resimlerde var olan o yok olmuş. Kuru bir çay veya gösterişsiz bir öpücükle yanınızdan koşar adımlarla uzaklaştıklarında ise ardından ona doğru koskocaman bir kahkaha atar sizde geçer gidersiniz.
Hayat ve yaşamak buymuş. Dur desen durmazlar, çok hızlı bir trendin içindeler. Onlar meçhulde ne yaparım telaşındalar. Ölüm hastalık onlar için normal bir vecize… Duyarlar hissederler ama yine geçer giderler. Bir yerlerde o korkuyu hissettiklerinde kendilerine ait uğraşlar onu o korkulardan uzaklaştırır.
Her geçen günümüz mübarek olsun. Allah bizlerin birliğini dirliğini bozmasın. Çok yaşayalım ama yerinde yaşayalım. Asla geçmişimizi unutmadan yaşayalım. ‘Neydik ne olduk ne olacağız’ düşüncelerinde olmalı insan… Para pul mülk hepsi gelip geçici! Geçici olmayan tek şey; iyi ve yerinde olan, mert insanlığın yanında oluşan Allah korkusu!
Hırsızlık bir hastalıktır. Kişi hangi mertebeye gelirse gelsin ruhunda bulunan bu sızıyı içinden söküp atamaz. Profesyonel şekilde yine yapacağını yapar. Kişilere yalvarır yakarır ve elde edeceğini muhakkak almaya çalışır. Aldıkça kazandım sanır ama bataklığın içinde olduğunun farkına vardığında artık iş işten geçmiştir. Allah bizleri, geçmişini ve geleceğini doğru tasarlayan, mert, doğru insanlarla karşılaştırmayı her zaman nasip etsin!
AMİN . Dostum dilinden bal akmış yine geçmiş durağın dan bindirip son durakta indirdin beni yola devam özledim seni sonsuz selam İSKENDERUN u seviyorum.