Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bayramın ilk günü 5 Temmuz’du yani Türk Askerinin Hatay’a İskenderun’dan girdiği gün.
Aynı zamanda Ramazan bayramının ilk günüydü; keşke bu kadar acı, kan revan içinde olmasaydı ülkemiz… Havaalanı baskını, arka arakaya gelen şehit haberleri, bayram tatili için yola çıkanların yaptıkları, kazalarda yiten onlarca can ve kurşun yarası gibi ağır olmasaydı içimiz. Bizde bu iki bayramı coşku ile yüreğimizden geçtiği gibi kutlayabilseydik! O kadar kırgın, o kadar üzgünüz ki, gülümseyebilmek için çaba harcamamız gerekiyor. Oysa çok değildi birkaç yıl önce kahkahalarımızla çınlatırdık etrafı, bizi bu duruma düşürenler Allah’tan bulsunlar cezalarını diliyoruz. Çünkü belli ki bizim bir şey yapacağımız yok. Herkes kendi derdinde çünkü sanki hiçbir şey olmamış gibi laylaylom yaşıyor!
Ve diliyoruz ki bu günleri bile arar duruma düşmeyelim. Bu yıl 78inci yıl dönümünü kutladık kurtuluş günümüzün. “Hatay benim şahsi meselemdir” “Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz” diyen. Yüce insan sevgili Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğü ile başlayan mücadele yerli halkın Kuva-i Millîye ruhu ile birleşince zafer kaçınılmaz oldu. Ve büyük bir coşku ve sevinçle Hatay ana vatanına kavuştu. Aslında çokta kolay değildi bu. Çünkü Hatay sahip olduğu limanı ile sahil komşularına ( Mısır, Suriye Süveyş kanalı) hâkim konumda ve Akdeniz’in giriş kapısı olması ile stratejik bir öneme sahipti. Bu da düşmanlarımız için çok önemliydi. Bu yüzden hala Hatay üzerinde değişik emelleri olanlar var…
Tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Hatay tarihi Hititlere dek uzanır. Ve Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Han’ın 1516’da Mercidâbık Zaferi ile Suriye ve Hatay’ı Osmanlı Devletine katmasına dek uzanır.
On yedinci asırda Antakya 5 sancaklı Trablusşam eyaletine (beylerbeyliğine) bağlı bir kaza merkeziydi. Yirminci asır başlarında ise 3 sancaklı Halep vilâyetinin (eyaletinin) merkez sancağına bağlı 14 kazadan biriydi. Bu kazalardan biri de İskenderun’du. Birinci Dünya Harbinin sonunda Ekim 1918 sonlarında Antakya’yı İngilizler işgal ettiler ve bir sene sonra Fransızlara devrettiler. 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması ile Fransızların iç bağımsızlık tanıdıkları İskenderun sancağında çoğunluk Türklerdeydi. Buna rağmen Fransa iki kardeş ve komşu ülke olan Türkiye ile Suriye’nin arasına fitne tohumu ekmek için, Misak-ı Millî sınırları içinde olan Hatay’ı (İskenderun sancağını) Lozan’da geri vermedi. Fransızlar, 1925 Mart’ında İskenderun sancağının idaresini diğer Suriye illerinden ayırdılar. Türkçe, Arapça ve Fransızca’yı resmî dil kabul ettiler. 1937’de bağımsız Hatay Cumhuriyeti kuruldu. Atatürk’ün gayreti ve Hatay halkının isteği ile. 23 Haziran 1939’da Türkiye-Fransa arasında yapılan Ankara Antlaşması ile Hatay’ın ana vatana kavuşması kesinleşti.
Gazi Mustafa Kemal Paşa 1923 Adana’da kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz diyerek ilk meşaleyi yakmış. Şükrü Kanadlı bu meşaleyi 5 Temmuz’da Hatay’a girene dek taşımıştı. Bu yüzden Şükrü Kanadlı Hatay’ın simgesi sayılmaktadır. Rahmet ve minnetle anıyoruz.
Hatay’a girişinde Türk askerini ve Şükrü Kanaldı ve silah arkadaşlarını karşılamaya gelen heyet, Mustafa Kemal Atatürk’e bir telgraf çekerek teşekkürlerini şu şekilde dile getirmişlerdi;
ATATÜRK-REİSİ CUMHUR, İSTANBUL
Bugün Hatay’a giren kahraman Türk askerlerinin teşrifi kudümünden mesruri ve mutlu olan biz İskenderun cemaatinin mümessilleri büyük halaskarlarını tazim ile selam hissiyatı halisanemizin kabulünü rica ederiz.
Türk askerini karşılama komitesi reisi Rasim Kunun, Alevi Cemaati adına Ahmet Abdulhamit Tümkaya (Dedem), Musevi hahambaşı Davut Suade, Ermeni Ortodoks Cemaati Ruhani reisi Papaz Krikor Dersahakyan, Rum Ortodoks Cemaati ruhani reisi Papaz Lüandiyos Mahfuz, Maroni Cemaati ruhani lideri Hana Seade, Rum Katolik Cemaati Ruhani Reisi Fladyonos Kehale, Gıldani Cemaati Ruhani Lideri Mihail Getti, Süryani Katolik Cemaati namına Josep Makzume
Hepsine Tanrı’dan rahmet diliyor saygılarımızı minnetle sevgiyle sunuyoruz. Bundan 78 yıl önce genç bir anne olan rahmetli annem ve teyzelerim bu günü kırmızı beyaz puanlı elbiseler giyerek ellerinde bayraklarla karşılamışlardı. ‘Şimdi nerde o coşkulu o Kuvai Milliye ruhu?’ diye sormaktan kendimi alamıyorum. Dedelerimiz, babalarımız, annelerimiz o ruhla büyümüşler mücadele vermişler. Dilerim biz onların onda bile-bile olamazken yine de eserlerine sahip çıkarız umudumuzu yitirmeden.
Bu günü görmemizi kutlamamızı sağlayan büyük Türk Atatürk başta olmak üzere bütün emeği geçenleri rahmetle, şükürle ve minnetle anıyoruz. Dilerim gelecek yıl bu yıldan güzel olsun barış ve kardeşlik hepimizi sarsın. Bayramınız ve bu kurtuluş günümüz kutlu olsun Allah bize bu günleri unutturmasın.
Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle hep birlikte, 78 yıl önce nasıl ki hep birlikteydik ayrımsız gayrımsız aynen öyle kalalım. Yase
& & & & &
Şükrü Kanadlı’nın Albay Collet ile Bir Anısı
3 Temmuz 1938’de Antakya’da Türk-Fransız askeri anlaşması imzalanmış, 5 Temmuz 1938’de Türk askeri Hatay’a girmiş, Fransızlarla ortaklaşa bir geçici yönetim göreve başlamış, bu olumlu gelişmelerin ışığında 2 Eylül 1938’de de Hatay Devleti kurulmuştu. O zamanki anlaşmaya göre İskenderun ve Kırıkhan Türk askerinin denetiminde kalacak, Antakya Türk-Fransız, Reyhanlı ise yalnız Fransız askerlerinin yönetiminde bulunacaktı. Türk askerleri Serinyol’da çadırlı ordugâhtaydı. Kış başlamış ve çadırlı ordugâhtaki Mehmetçikleri kapalı bir mekâna yerleştirebilmek için Türk kuvvetleri komutanı Albay Şükrü Kanadlı Serinyol’da bir kışla yapımına başlamıştı. Albay Şükrü Kanatlı bir söyleşi sırasında bana şu ilginç ve Türk askerine yaraşır olayı anlattı:
“Geçen gün Albay Collet (Kole) beni ziyarete geldi. Görüşme sırasında sözü Serinyol’da yaptırmaya başladığım kışlaya getirerek “Bizim Hatay’da görevimiz bitmiş durumdadır. Hatay Devleti kuruldu, hükümet oluştu, bu bölgenin güvenliğini sağlamak için Hatay Devleti’nin bir de ordusu var. Sizin Serinyol’da bir kışla yaptırmaya başladığınızı haber aldım. Buna ne gerek var?” dedi. Kendisine şu karşılığı verdim:
-Hükümetimden emir almadan buradan ayrılamam. Kış geldi. Çadırlı ordugahtaki askerlerimi bir çatı altında barındırmak zorundayım. Kışlayı bu nedenle yaptırıyorum.
Albay Colltet geri adım atmadı:
-Ama bizim Suriye’de durumumuz biraz sıkışık. Hatay’daki birliklerimizi o tarafa aktarmak zorundayız. Collet’in gerekçesini hiç umursamadım:
-Albayım, sizin Suriye’de durumunuz sıkışık olabilir. Benim için böyle bir sorun yok. Demin de belirttiğim gibi hükümetimden emir almadan buradan ayrılamam. Eğer sizin Suriye’deki durumunuz gerektiriyorsa, sayın Başkomutan General Huntzinger’e şu önerimi iletiniz: Bizim Fransa ile bir ittifak anlaşmamız var. Ben, buradaki Alayımla sorunun çözümüne yardımcı olmak için Huntzinger’in emrine girmeye hazırım.
Bu kararlı yanıtım üzerine Albay Collet konuyu kapattı, bir daha kışladan tek kelimeyle bile söz etmedi.
(Kaynak: Hatay’ın Kurtuluş Mücadelesi Anıları-Selim Çelenk)
Günün Şiiri
ALESTA
Hadi kalbine bir kurşun daha sık, yekin
Bir yanda dürülü dururken mektupların
Ihlamurlar altına kan düşülü suretler
Eline al kan fışkıran yüreğini, iri bir bomba olsun
Umutsuzluğu tahrib eden, yılgınlığı tarümar
Kan basan gazeteleri unutma
Böyle hazin akşam vakitlerinde bir başına
Bir kıyıda münzevi kalma
Göğsünü acılara bastır. Alanlardan geçir yüreğini
Çepeçevre taranıyoruz ve söylüyorum yine de
Bizim ateş hattına sokulabilecek bir yüreğimiz vardır
Çapraz taransa, bombalanmış olsa dahi
Dinamitlense, kundak da sokulsa bir gece yangınında
Diri bir yürek ve asla imha olmayan
Kitapla, yürekle beslenen, dölgücüyle
alınteri ve bakır tellerle beslenen
eski takvim yapraklarıyla beslenen, attığımız çentiklerle –
Burdan biliriz ki her şafak bizden yanadır
Tabiî bir cephe daha alınmışsa, kundaklanmışsa zulmün kal’ası
Gece boş durulmamış, salınmışsa fitiller düşmanın otağına
O zaman söylenir rahatça:
Şafak bizden yanadır, gün bizim olacaktır.
Hadi öyleyse verilsin künyen hayatın balçığına
Beynin kitaplarda meşgulken yüreğin yaşayadursun.
Sonra aynı örste çekiçlenmeli bunlar kıvılcımlarla
Birkıvam olmalı güne ve kavgaya hazır.
Hadi öyleyse kendini hayata sal
Kan içinde yüreğin zaten
Gözlerin dağlarda kaldı gitti
Gövdenin yarısı kırlarda
Vaktidir buraya dönmenin
Umutsuzluğu umuda
Zaferlere verip yılgınlığı
Dumanlı şantiye meydanları tornacılar arasından
Her solgun yüze bir ırmak boşaltmanın vaktidir.
Vaktidir artık, duvardan insin sazımız
Ufku tutsun türküler, oyun havaları
Falçatan su gibi aksın kuşağından
Dağlı havaların oyduğu pütürlü avcun
Buzlu sularla yıkansın
Bir çentik daha atılsın zulmün faturasına
Silâhın
Kaçaktır
Katıdır, soğuktur kül mavi çeliği
Nakışlıdır
Kinimiz oyuludur
Kan vurmuştur
Hıncımız, öfkemiz kaydolmuştur ceviz kabzasına
Zıpkın gibi
Dal gibi
Eğik bir fidan gibi
Hadi,
Yakanda bir karanfil gibi dursun kavgan
Ama göğsünü tokmaklamayı unutma sakın
Varsın kara güller patlasın terli alnında
Dağyanığı yüzüne vurup acılar serpsin
Kurt havasıdır –
Yağan kar altında usulca beklesin silâhın.
Erol ÇANKAYA