Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yaz sona ermek üzere, sonbaharın renkleri, sesi ve kokusu derin bir melankoliye çağırıyor hepimizi. Bir başka oluyor akşamlar artık. Güneş erkenden gümrah ağaçların ardından kızıl renklerini sarı sulara, denize, gökyüzüne yansıtarak adeta kaçarak batıyor denizin derinliklerine. Bir sessizlik iniyor kızıllaşan gün batımına, yaprak kıpırdamıyor, kuşlar susuyor, insanlar susuyor, dünya susuyor.
Eylül akşamları böyle başlıyor Gazipaşa’da. Sonra bir belediye otobüsü geçiyor, geç kalmışların telaşlı bekleyişlerini sona erdiren, kazılmış toz toprak içindeki yoldan iki yana savrularak etrafı toza duman bulayarak. Ardından bir araba, ardından bir kamyon, ardından bir motor ve bisikletli turistler, bisikletliyseniz ya da yürüyüş yapıyorsanız toz altı kaldınız demektir. Ki kalıyoruz. Dedim ya aptal bir kaldırım için etraf kocaman bir şantiye alnına dönmüş, ağız tadı ile bir gün batımını bile izleyemezsiniz sokakta iseniz bir resim çekemezsiniz keyfinizce. Nasıl bir doğa düşmanlığı anlaşılır gibi değil! Hayır, bu yol ana yol falan değil hem ara yol hem de uzun bir çıkmaz sokak. Sokağın sonunda plaj var ve bir dinlenme tesissi. Daha ilerisi dağ taş, sera merdiven, nedir bu telaş?
Telaş demişken öğretmen adayların başvuruları, KPSS sonuçları ve üniversitelere kayıt yaptırmak gerek, dershaneler açılıyor, bayram kapıda, diyerek buranın yazlıkçıları birer ikişer siteyi terk edip evlerine dönmeye başladı bile… Siteye de sonbahar böyle doluyor iki tarafı ağaçlı daracık havuz yolundan geçerken bunu yüreğimizde hissedebiliyoruz. Sararan yapraklar savrularak yolda yuvarlanıyor, renkleri aynen gün batımı renklerinde kızıl sarı.
Bizde de bir telaş var. Emre KPSS sonuçlarını bekliyor, aynı zamanda sözleşmeli öğretmenlik için başvurularını yapıyor. Onun yerine biz telaşlıyız annesi ile birlikte. Onda tık yok?
Kaç sabahtır insanların vedalaşma seslerine uyanıyoruz. Arabalar tıka basa doluyor, sonra insanlar zorla o torbaların arasına sıkışıp bir klakson ve bir iki el sallaması, birkaç gözyaşı ile uğurlanıyor. Sonra hayat devam ediyor durduğu yerden. Her el sallayıp yolcu eden, iki gün sonra başkaları tarafından yolcu ediliyor ve sonunda herkes evine. Aynı telaş tabi bizi de sarıyor. Doğrusu Gazipaşa’da eylül çok güzel oluyor bana kalsa kasım aralığa kadar dönmem ancak hayat Eylülde başlıyor.
Bendeniz yaşamı ikiye ayırıyorum “yazlık ve kışlık” diye. Yaz aylarını, hayattan çalınmış zaman olarak değerlendiriyorum. Düzen diye bir şeyiniz kalmıyor, yazlığa gitmeyip evde olsanız bile bu değişmiyor. Sıcaktan, mayışıyorsunuz, hiçbir ciddi işe el atamıyorsunuz ve her şeyi erteliyorsunuz yani ben böyle yapıyorum ve meditasyon gibi yüzmelerime, saatlerce okumama rağmen bambaşka dostlar arkadaşlar edinmeme rağmen kendimi zamandan hırsızlık yapıyormuş gibi algılıyorum.
Ve toprakla uğraşanların da tatili bitti burada. Şimdi toprak anızlardan yakılarak ayıklanıyor ne yazık ki burada hala her akşam bu günlerde, çıtır, çıtır yanan anızların dumanı havaya karışıyor, ateşin neşeli çıtırtıları ve küçük, küçük alevlerin kırmızısı ile birlikte. Ateşin rengi büyüleyici anızların yakılma suçunu hafifletiyor sanki. Ateşe tapanlara her defasında hak verdiriyor.
Bu güzelliklere Allah’tan aldanarak Mecusi falan olmuyoruz. Ancak şaka bir yana sevgili okuyucularım köylüler bu anız yakma huyundan bir türlü vazgeçmiyorlar. Valla kim ne derse desin, her gece balkondan ufak ateşi izlerken içimiz korkudan ürperiyor, çünkü her yer sera dolu bir kıvılcım sıçrasa Allah korusun çıra gibi yanar her taraf.
Dün kardeşimle çok korktuk. Balkonda ceketlerimize sarılmış karanlık gecede büyüyen yıldızları izleyerek kahvemizi içerken, uzakta ufak alev gördük ufaktan ufaktan rüzgar esiyordu. Ateş bir anda büyüdü karanlığı deldi alevler ancak o zaman, adamlar cehennem zebanileri gibi ellerinde uzun küreklerle hayaletler gibi süzülerek ateşi söndürmeye başladılar. Uzun sürdü ama başardılar. Bizde ancak o zaman rahatladık. Oysa bu anızlar bir yerde toplanıp derin çukurlar da bekletilip gübre haline getirilse daha doğru olmaz mı?
Neyse bu temizlenen topraklar güzelce sürülüyor gece gündüz. Sulanıyor ve iki gün bekletiliyor. Önümüz sera ve açık toprak denize kadar uzanan balkondan izliyoruz ister istemez. Dün bu bekletilen toprak yeniden sürüldü. Bölümlere ayrıldı adım, adım sayıp… Hortumlar döşendi. Karşımızda uzanan sarı kahverengi toprağın yeni sürülmüş hali görülmeğe değer. Bütün gün koşturduktan sonra balkonda bir an oturunca gece inmeden bütün sıkıntı ve yorgunluğunuzu unutturur.
Ve işte o zaman İskenderun’a eve dönmek fikri bile işkence gibi geliyor. Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle kalalım, her zaman birlik ve beraberlikle ayrımsız gayrımsız. Yase
Günün Şiiri
Adı ‘Eylül’ Olsun
adı: ‘eylül’ olsun.
hem son olsun
hem de en güzel ilk
günlerden: ‘pazartesi’
soğuk, güneşli
ve neşeli.
yaprak olsun yemyeşil
‘sararmaya yüz tutmuş ben’de
düş-l-erken
arkamdan bakar olsun.
gülücüğü hep sıcak
dokunuşum olsun ulaştığım
hani o uzak erişilmezliğinde
salınırken yanyana.
bilmiyor olsun gölgemi
bilmeyenler dünyasında
dudaklarında titreşen kelimeler
yine sevgi olsun
hiç susmayacak yıllarca
döküldükçe yavaşça.
bahçemde çiçek olsun
kırmızı, ‘mavi’ye çalan
koklayamayacağım
bakakaldığım
en suskun halim olsun
kilit vurduğum kendime
kapanmış içine ürkek yabancı
uzak kalır olsun
yine mutlu kendi haline.
çizdiğim resim olsun
hayal edip günlerce
uykusuz gecelerde
renkleri karıştırdığım tual
üzerine vurduğum bez
duygularım olsun
şekillerde sakladığım.
yeni bir baslangıç içinde
kucaklanan günler
koşulan öpüş olsun
özlenen sevgili hayallerde
geceyarıları uyandıran
rüyalardan heyecan içinde
sonrasında bilinen mutluluğu
tesellisi olsun.
bir saç teline dokunuş
bir öpüş usulca yanağından
sessizliği bozan
hissedilen nefes olsun
gözlerine bakan gözler
yalnız / mavi
hayal meyal olsun.
adı: ‘eylül’
soyadı: ‘pazartesi’ olsun.
İsmail ONAT
Günün Fıkrası
Temel ava çıkmış. 3-5 saat gezinmiş av bulamamış. Dönmeye karar vermiş. Yol üzerinde ufak bir delik görmüş deliğe tüfeği sokmuş ateş edip elini deliğe atmış. İçinden çıkan fareyi çuvala atmış. Yola devam ederken daha büyük bir delik görmüş tüfeği sokmuş ve ateş etmiş. Elini deliğe atmış içinden çıkan tavşanı çuvala atmış. Yola devam ederken daha büyük bir delik. Tüfeği dayamış yine vurmuş. Ordan da bir tilki çıkmış atmış hemen çuvala. Ertesi gün Trabzon gazetelerinde bir haber… Dün feci bir tren kazası sonucu bir vatandaşımız tren altında parçalanarak can vermiştir. Merhumun trenin altında kalmadan trene bir el ateş ettiği sanılıyor.
Günün Sözü
Yalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma! Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!
Francis Bacon