Futbolun Şövalye Ruhu (1)

0
41

Değerli Okurlarım, futbolun şövalye ruhunu irdeleyeceğiz bu makalemizde. Bu şövalye ruhu sadece futbolda mı olur? Başka şeyde olmaz mı? Nasıl olmaz, hem olur ve hem de bal gibi olur. Yöneticilerde şövalyelik ruhu var mıdır, yok mudur? Bu konuda bir fikrim olmadığını, daha doğrusu emin olmadığımı samimi olarak beyan etmek isterim. Ancak, yıllar önce de olsa, yerel takımlarımızın birini de, üst düzey üç yöneticide bu önemli özelliği yani şövalyelik ruhunu hissettim ve hatta gördüm diyebilirim.

Bu üç önemli ve şövalye ruhlu yöneticinin isimlerini ve yaklaşımlarını da makalemin sonuna doğru sizlere sunacağım. Tanıyacağınızdan eminim. Yıllardan beri makalelerime edebi girişlerle başlıyorum biliyorsunuz. Beğendiğinizi bilmekle beraber, beni de yarım asır gerilere götürüyor, anılarım tazeleniyor.

Genel olarak kışa yan bakan, yaza tebessüm eden aylardır. Şövalye ruhlu bir mevsimdir. İlki vardır, sonu vardır. Bunlara ilkbahar, sonbahar diyoruz. “Güz” denildiği gibi, hazan mevsimi de denir. Sonbahar, yeni başlangıçların ve bitişlerin mevsimidir, soğuk günlerin habercisidir de denilebilir.

Sonbaharda, fark etmesini bilen insanlara bin bir türlü güzellik vardır. Renkler sonbaharda güzeldir. Yeşilin yanında sarı, sarının yanında kırmızı tamamen sonbaharı simgeler. Dünyaya yeni bir iklimden bakmanın zamanı gelmiştir. Sonbahar bir yandan yakmayan güneşi, bir yandan da soğuk geçecek günleri hatırlatır. Baharı uzun süren yerlerde yaşamak ne hoş olur değil mi? Ben öyle yerlerde çok yaşadım, unutamıyorum da…

Bahar ve bu sezonu uzun yaşayan bölgelerde inanın yaşamda bir başka. İnsanların mutluluğu zirvede! İlkbahar dediğimiz bu aylarda sonbahar ve yaz düşünülmez bile. Arada dağlar kadar aylar var. İnsanlar nasıl mutlu olmasın ki… Sabahleyin sitede güneş kocaman ve ormanda gür sesiyle şarkı söylüyor, sabah rüzgarlarını iç yapraklarına sızdırıyor adeta. Yağmur aheste-aheste uykuya dalacak ve muhtemelen güze kadar sessiz kalacak. Baharın ilkinde rahmet yerini güneşe bırakıyor.

Bu değişimden, altyapısını güçlendiren otlar, ağaçlar iyice mırıldanmaya ve hatta homurdanmaya başlarlar. Kuşlar için fazla bir şey söyleyemeyiz. Bütün ağaçlar onların. Yerde zayiat vermezlerse daima çoğalırlar. Benim eve beton gibi bir yuva yapmışlar, inanın ellemedim bile. Demek ki onlarda benim hayvan sever olduğumu biliyor.

Bazı mevsimlerde de şövalye ruhu vardır. İlkbahar, sonbahar, hazan, güz! Dört bilinmeyenli denklem gibi… Bir mevsimin dört ismi olur mu sizce? Anlatmaya çalıştığım, mevsimler tektir gelir ve gider ya, bahar için öyle düşünemeyiz. Bu mevsimi dolu-dolu yaşayanlar işlerinde başarılı oldukları gibi, şansları da açık olur. Bunları söyledim ama bunaltıcı sıcakları özleten, kâbus gibi üstümüze çökmesini beklediğimiz kış geliyor, kış… Fakir fukaranın sevmediği, itibar etmediği, çabuk geçmesini istediği, uzun gibi gözüken bir sezondur. Bu mevsimde kimileri Mısır’a, kimileri de Uludağ’a çıkar. Garibanlar da köpeklerini ayakucuna alır uyurlar.

Çok mevsimler yaşadım ya, şikâyetçi olmadığım tek şey daktilom oldu. İyi ki o varmış, iyi ki onunla dost olmuşum. Bilgisayarın isminin bilinmediği dönemden kalan asil daktilom… Her şeyin sırası var, belki bir gün!

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here