Futbolun Önemli Derbileri (5)

0
48

Değerli okurlarım, derbi müsabakaları yaklaşıyor olmasın, etrafımız tozdan dumandan geçilmez olur. Yöneticilerin verdiği beyanatlar idam hükmü gibi. Yazılı ve sözlü basını söylemeye gerek yok. Sporseverleri “tahrik etmekte” onların üstüne yoktur. Geriye taraftarlar kalıyor. Onlar da maça birkaç gün kala evlerini süsledikleri gibi, maçlara da mutlaka bayraklarla, formalarla giderler. Yolda karşılaştıkları rakip taraftarlara manidar bakmayı da ihmal etmezler.

Şu ya da bu şekilde sahaya yabancı madde atılıyor ya onlara razı olalım. Bir taraftar elindeki cep telefonunu fırlattı, ben buna tanığım. Telefonunu fırlatan bu taraftarın oturduğu koltuğu sökmesi kadar normal bir şey olabilir mi? Derbi rezaleti bunlarla sınırlı kalsa razı olalım. Stat dışında da “sevgi tezahüratları” aynı hızla devam eder. Yenilen takımın taraftarları hem kalabalık ve daha da etkilidir. Çıkmaz sokaklar, dar alanlar tokalaşma mekânı olur. Delikanlılık gençlik arası kanaryaları çok sevmiştim. Şimdi de aynı sevgim devam ediyor.

Yapılan taşkınlıkların sadece o iki takıma ve taraftarlarına zarar verdiğini sanmayın. Bundan herkes zarar görüyor. Yollardaki parke taşlar sökülüp ufalanıyor. Atılan yabancı cisimlerden oradan geçen günahsız insanlar da nasibini alıyor. Esnafın camı çerçevesi iniyor. Arada bir ufak yollu yağmalar da oluyor. Polislerimiz, Gezi Parkında tam görev yapıyorlar da, taraftar savaşında genel olarak iyimserler. Onlar da haklı, tutup nereye götürecekler? Ölüm olmadıktan sonra, ufak tefek kaş göz yaralanmaları normal sayılıyor. Kaşın, başın yaralanmasından bir şey olmaz tabii!

Doğruyu söylemem gerekirse, deplasmana giden takımların taraftarı olmak oldukça zor, hatta çok da zor diyebilirim. Neden zor biliyor musunuz? Stada girerek sanki mahkûm gibi prangalı… Çevren polis gibi… Müsabaka bitiminden iki saat sonra yine tek laf etme şansın yok, bir yerlere de fazla bakamazsın. Hele bir de yenilmişsen dünya zifiri karanlık.

Peki, tribünlerde neler oluyor? Polis nezaretinde içeri girip yerlerini alırlar ve yerli taraftarların iltifatlarına katlanmak zorundalar. El kol hareketi yaptığında da 90 dakika boyunca tüm sülalen yerle bir olur. Diyelim ki, deplasman takımı gol attı. Onun taraftarı “Gol” diye bağırma hakkı yok mu? Var tabii. Bir de bakıyorsunuz ki, kar yapıyor. Binlerce yabancı cisim eşliğinde iltifatlar falan! Ev sahibi takım gol attığında, yer yerinden oynuyor da yine iltifatı elden bırakmıyorlar. “Efendiler (!) sustu… Efendiler (!) sustu…”

Taraftar olarak deplasmana gitmek bana göre dünyanın en zor işlerinden birisi diye düşünmekteyim. Buna rağmen, bizim bir derbimiz dünyada üçüncü olarak derecelendirilmiş. Olacak şey değil. Bu kadar uğraş didin, can al, can ver, sonunda üçüncü ol. Bizim şansımız yok zaten. Hiçbir konuda birinci olamıyoruz. Hakkımızı yiyorlar. Demek ki, daha çok çalışmamız gerekiyor, çok ölüp öldürmeliyiz ki hakkımız yenmesin dereceye girip dünya futbolunda temayüz edelim. İlginç değil mi?

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here