Değerli Okurlarım, ilginç bulacaksınız ama söylemeden de edemeyeceğim. Birçok okurlarım beni yönlendirmeye çalışıyorlar ama bazıları en önde. Bu yönlendirme art niyetli değil, bazı konuların gündem oluşturması, unutulanların hatırlanması bakımından da oldukça önemli.
O yönde dediğim okurlarım daha fazla etkililer. Hem dostluğumuz var, arada bir okey oynuyoruz falan. Bu nedenle onlara karşı biraz daha müsamahakârım. Makalelerimi okuyan, sohbetlerinden feyz aldığım, karşılaştığımız yerlerde selamlaştığım okurlarıma, beni okeyde yenerek bilek gücüyle çayımı içen o okurlarıma da şükranlarımı sunarım. Onlar için en iyisini yapmaya çalıştığımdan emin olsunlar…
Efendim, bugün daktilomun başına geçtiğimde, “Panter Kaleci” namıyla maruf, Avrupa’da bile isim yapmış Turgay Şeren hakkında bildiklerimi sizlere sunmaktı. Zaten okurlarım göremedikleri, isminden başka bir fikre sahip olmadıkları ve de Türk futboluna damga vurmuş şöhretlerimizi kâğıt üzerinde de olsa bilmek istiyorlar. Bu talep en doğal hakları!
Hatırlayacağınız gibi, Lefter Küçükandonyadis’i (o zaman hayattaydı) yazmıştım. Birkaç ay sonra vefat etti. Herkes çok üzüldü ölümüne. Öyle sporcular kolay-kolay dünyaya gelmiyorlar. Ancak, benim üzüntümün ayrıntıları vardı. Onun hakkında yayın yapmamdan dolayı öldü ya da ölümü bekleniyordu gibi duygulara kapılmıştım. Tamamıyla yanlış bir düşünce! Ne mutlu ki, rahmetli hayattayken tanımayanlara tanıtmaya çalışmamız. Birçok okurlarım da teşekkür etmişlerdi. Bu şekilde de üzüntümüz de azalmıştı.
Bu baskı altında, Turgay Şeren hakkında bir tek satır dahi yazmak istemiyorum. Şom ağızlı değilim ama yine de şu aşamada yazmamayı yeğliyorum. Sadece Ankara deplasmanında alınan bir galibiyetten sonra, şu anda Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan Metin Oktay’ın elini omzuna koyup takım arkadaşlarına hitaben; ‘…Bu maçı taraftarımızın coşkusuyla kazandık, onları selamlayalım ve alkışlayalım beyler…’ sözünü dün gibi hatırlarım. O zaman biz de genç bir gazeteciydik. Ankara’daki maçlar kaçar mı hiç! Bu ifadenin öncesini sonrasını daha sonra sizlere sunmak istiyorum.
Konuyu değiştirmeye karar verdim ama yine de etkisinden kurtulamadığımdan,“Alkış”la ilgili bir başlık atmayı düşündüm. Güzel de neyi alkışlayalım. Alkışlanmayı kimler hak ediyor, hangi başarı alkışa müstahak oldu. Bunları düşünürken, yine futbol oluştu düşüncelerimde… Futbolu oynayanlar değil, futbolu oynatanlar hiç değil, yönetenler, o delikanlılar da değil, bizlere miras kalan futbol, hilesiz hurdasız o tepük oyunu var ya, işte o! Yarınki sayımızda sizlere sunacağım.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA