Değerli okurlarım, ‘SIZI’yı aynı anda yüreklerde duymak, düşünce ve mantık ayrıntılarını, dezavantajlarını hiçe saydırır adama. Ve de o andan itibaren hassasiyet, duygusallık vitrine çıkar ve tek yürek olur, o kavşakta insanlar… Nereden biliyorsun diyenler olacaktır. O duyguları ve o acıyı, hala yüreğimin derinliklerinde hissediyorum. Son nefesime kadar da devam edecektir.
Yalnız yaşadığım yıllarda, çılgın bir taraftardım, boyutlarını aşan yaklaşımlarda bulunurdum. Tabi futbola olan sevgimden ve saygımdan… Çocuklardan sonra, yine futbola sevgimden ve saygımdan dolayı, sessiz ve sakin olmayı yeğledim. Kötü örnek olmak hiç de güzel bir şey değil. Bu yazdıklarım ve duygularım, futbol adına olmakla beraber, hiç yanlışı yok, tamamıyla doğrudur. Ancak, doğrular da her zaman söylenmemeli…
Futbol adına bile olsa, zarar verecek (insan ve topluma) doğrular bile söylenmemeli derler büyüklerimiz. Çünkü bizim için doğru olan o sözler, yaydan çıkmış bir ok gibidir. Dolaşır ve dolaşır ve öyle yere saplanır ki, derin yaralar açar, o yaralar evlat acısı gibidir. Çok derindir, kapanmazda. Futbola saygımız varsa, ağzımızdan çıkanlara dikkat etmeliyiz.
Yapılan bütün hizmetler insanlar içindir. Yüce Yaradan kullarını özel olarak değerlendirmiş, hiçbir canlıya benzemeyecek biçimde yaratmıştır. Durup dururken kendimizi çirkinleştirmemeliyiz.
Futbolu yaratanlar, öyle ya da böyle, futbolu sevmeyip, ona saygılı olmasalar da inanın bu ayak oyunu hiç de bu kadar sevemezdik, bu karizmatik spor voleyboldan farklı olmazdı.
Büyük turnuvalarda bazen şampiyonluk 120 dakikanın sonlarında kazanılıyor. İşin gerçeği bu! Aynı zamanda, futbolun karizması, büyüklüğü ve cilvesi de burada yatmakta. Örneğin, koca dünya şampiyonluğu bir dakikada kazanılmış gibi gözükse de, kazın ayağı hiç de öyle değil. Futbola, rakibine, tribüne daha saygılı olan taraf zor da olsa kazanıyor.
Bu vesileyle, bir önemli konuya daha değinmek istiyorum. Öyle ya da böyle, iyiydik veya kötüydük. Şans yanımızda değildi diye yakınsak bile, seksen milyonluk TÜRKİYE, derya gibi potansiyeli olmasına rağmen, taş gibi bir milli takım çıkarıp Dünya Kupası organizasyona iştirak edememişti. Biz de suçlu aranmaz, kader ilahi deyip geçeriz. Milli takımımız bu işe gereken saygıyı gösterseydi, yani iyi çalışsaydı, kamp çalışmalarının hakkını verseydi, şimdi başka şeyler yazıyor olacaktık. Son Avrupa Şampiyonasına da çalışmanın hakkıyla gittik.
Aslına bakarsak; futbolumuzun da, hakemlerimizin de kalitesi ortada. Futbolu sadece futbolcular çirkinleştirmez. Hakemlerimizin de bu çirkinlikte önemli ölçüde payı olduğunu söylemeliyim.
Hakemlerin, futbola ve tribünleri dolduran sporseverlere birazcık saygıları olsa, size temin ederim, futbolumuz iki kademe üstte olurdu. Onlar da biliyorlar ki verdikleri kararları mahkemeler bile bozamaz!
Muhtemelen sizlerin de çoğunu hatırlayacağı ve katledilen müsabakalardan sonra, ekranlara yansıyan hakem beyanatlarını sunmak istiyorum ama yerimiz dolduğundan, vereceğim örneği yarınki sayımızda sizlerle paylaşacağım.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA