Değerli okurlarım, futbolun “inceliklerini” sıralayıp dünden beri de anlatmaya çalışıyoruz ya! Futbol, o maddeleri teker-teker ele alıp anlatmaya çalıştığımızda, hiç birisine tıpa tıp benzemiyor ama kuş bakışı baktığımız da, hepsine aynen benziyor. Bu benzeyiş de, futbolu gerçek bir sektör konumuna getiriyor.
Bunları da söyledikten sonra, kaldığımız yerden devam edelim. Tahmin ettiğiniz gibi, kat edeceğimiz o kadar uzun bir yolumuz var ki… Futbol sevgisini, centilmenliği, fair-play ruhunu, ekonomisini, meslek oluşunu, sevenini ve sevmeyenini, sanat olma durumunu vs. bunları şu aşama da bir arada götürmeye çalışıyorum.
O maddeleri teker-teker açıklamaya kalkmam pek mümkün gözükmüyor, öyle bir yaklaşımımız olursa, konu hakkında bildiklerimizin hiç birisini doğru dürüst söylememiş olacağız. Evet, o kuyrukta bekleyenler, dayanacak bir yerleri yoktur ama yağmurun şarkısını doya-doya dinlerler ve hem de gün boyunca! Usanmadan, bıkmadan.
O kuyrukta bekleyenler, kafalarından şu geçer, şunları tahayyül ederler: “Bizim takımda da, rakibiz da sahaya el ele çıksa n’olur? Maç öncesi ve sonrası olaylar olmazsa olmaz mı? Sonuç ne olursa olsun, kazanan tebrik edilsin. Kaybeden de teselli!” O sıcakta ya da yağmurun altında bunları düşünür, o kuyrukta bekleyenler!
Tribünler iki takım futbolcularını çağırsın, alkışlasın ve sahaya bu sefer çiçek atsın. Yabancı maddelerin adı çiçek olsun. Maç sonrası görevli polisler de herkesle beraber evlerine gitsin. Olaylar olmasın. Stat dışına taşacak bir şey olacaksa, dostluk olsun bu!
Fair-Play, dostluk, futbol sevgisine, spor adına sonuç olarak şunları söyleyebiliriz. Öncelikle, insanların gözünde futbol bir umacı olarak gösterilmemeli. İnsanlar sahadaki o koşuşturmanın bir oyun olduğunu unutmasın ve üzerindeki formanın rengi farklı bile olsa, karşısındakinin de aynı vatanın evladı olduğunu, maç dışında belki de tamamen kendisiyle aynı şeyleri yaptığını, birisin babası, ağabeyi, kardeşi olduğunu, her şeyden önce insan olduğumu hatırlasın.
Bu düşünceleri uygulamaya sokacak olursak, yüzleri kızaracak, namusları varsa eğer, utanacak o kadar çok insan var ki… Onlara sözün gelimi insan diyoruz.
Futbol, asla sadece futbol değildir diyenler, Kanla beslenen yöneticiler, Kariyerleri çıkardıkları olayla artan holiganlar. Kaosla geçinen, gazeteci kimliği altında tam sipere olan, yani bu kimliğin alına gizlenmiş çakallar utansın.
Holiganlar ve kaosla geçinen gazeteci kimliği altındaki çakallar dedik, ‘şehrimizde bunlardan var mı ki?’ demeyin. Bunların hepsi her yerde var ve de bir yerlere siperlenmişler, müsait bir zaman kolluyorlar. Kimisinin keçi sakalı var, kimisinin elinde defter kalem, reklâm peşinde koşar. Ayrıntıya girmeyim de, zamanı geldiğinde bunları en renkli bir biçimde sizlere tanıtırım.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA