Değerli okurlarım, uzun yıllar önceki futbolumuzdan ve futbolcularımızdan, yeri geldiğinde mutlaka söz ederim. O günlerin futbolunu görenler ve o yılları yaşayanlar giderek azalıyor ama hamdolsun bizim kuşak dipdiri, hayatta kaldığım sürece de sporseverlerin karakterini, değişen futbolumuzu, bunlarla ilgili anılarımızı sunmaya devam edeceğim.
Anlatmaya çalıştığım yıllarda, gerek futbolcular, gerekse sporseverler, birbirlerine karşı oldukça saygılıydılar. Spor ahlakı ile ilgili makalelerimde bir nebze olsun konulara değinmiştim, tekrarlamaya gerek duymuyorum. Yine de teğet geçmem gerektiğine inanıyorum. Bir örnekle yolumuza devam edelim…
Günümüz futbolcuları sık-sık sakatlanıyor, bazılarının bu sakatlığı bir hayli uzun sürüyor. Şundan dolayı, bundan dolayı deyip de konuyu geçiştirmeye çalışmayacağım. Günümüz futbolcuları aynı zamanda çim sahada oynuyorlar. Yorulur yorulmaz çimlere seriliyorlar. Bizim dönemimizdeki futbolcu ağabeylerimiz sakatlığı fazla yaşamazlardı. Ons ekiz kişilik kadroyla değil, en fazla on üç, on dört. Hepsi o kadar!
Fiziki Güçlerinin üst düzeyde olduğundan değil, daha iyi antrenman yaptıklarından hiç değil, peki neden? O zamanlar futbolcuların birbirine olan saygısı üst düzeydeydi. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. O asil futbolcular rekabette bile olsalar, sakatlık olmamasına özen gösterirlerdi. Bu tamamen doğru ve bir önemli doğru daha var. Bir yaş büyük, ağabeydi. Yani ağabey diye hitap edilirdi.
Şu aşamada, Ankara, İstanbul ve biraz da İzmir futbol takımlarından ve o takımların tutumundan söz edeyim dilerseniz. Antrenörler takımları sahaya çıkmadan şunları söylerdi. Ben çok duydum, o nedenle kesin konuşuyorum. “…Çocuklar güzel futbolla iki puanı almanızı istiyorum, ama rakibinize saygısızlık etmeyin, sakatlanmalarına neden olmayın, göreyim sizi…”
Milli Lig ihdas olduğunda, Ankara’da yedi futbol takımı bulunmaktaydı, her hafta sonu diğer takımlar deplasmana gelirlerdi. Hem gazeteci ve hem de futbolcu olduğumdan her tarafa girip çıkardım. Bu güzel sözleri ve yaklaşımları, doğruyu söylemem gerekirse, daha ziyade, (ikisi de rahmetli oldu) Gündüz Kılıç ve Coşkun Özarı’dan sık-sık duyardım.
Rahmetli olan bu iki teknik adam, daha önceleri de futbol oynuyorlardı. Futbolculuğun ne olduğunu, sakatlanmanın nelere mal olacağını kesin olarak biliyorlardı. O dönemde, kupalara iştirak eden takımlarımız, Avrupalıların averajını düzeltirlerdi. Futbolumuz “Hasan-Hüseyin Efendimizin kellesidir, günahtır” diyenlerin yüzünden geri kalmıştı.
1956 yılında Macarları Ankara’da 3-1 yenmiştik. Her yıl günü geldiğinde o galibiyetle övündük durduk. O müsabakanın gollerini atanlar Kral Metin Oktay (2) Ordinaryüs Lefter Küçükantonyadis (1) idi, şimdi yoklar. Hakkın rahmetine kavuştular, rahmet olsun!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA