Sosyolojik alanda dünyanın adaletini sorgularken, psikolojik hacimde feleğe gizli sitem içeren ve Selda’nın, ‘asil’ sesiyle okuduğu, “Güvenemem servetine malına” diye başlayan, “Adaletin bu mu dünya” nakaratlı türkü, aşık Ali Ercan’a ait..
Köy Enstitülü aşıklarımızdan Hasan Turan ise, genellikle koro halinde okunan ve ‘asi’ tonda seslendirilen; “Nem alacak felek benim” nakaratlıtürküsünde;“Bir giyimlik şal mı verdi, Bir tutacak dal mı verdi, Tükenmeyen mal mı verdi” diyerek açıktan yapar sitemini.. Namdar Rahmi de feleğe olan gizli sitemini, kendini açıktan hicvederek yapar: “Bu kara bahtını sen kambur gibi taşırsın, Eller arabasını dağdan dağa aşırsın, Senin her gün bir kambur yüklenirken dalına, Çapıtına çuluna, aşıklık ne halına.”
Bu dünyada kimi kişileri dağlardan deyim yerindeyse “eğri yollardan aşırtan” kimi kişileri ise “düz yolda şaşırtan” bir güç mü felek?Böyle ise o halde feleğin kendisi de eğri olmalı.. Arapça, gökyüzü anlamlı feleğineğriliği neresinde?Sanırım eski zamanlardan kalan yorumunda.. Hani, göğe bakıp yıldızların yer değiştirmesini gözlemleyen ‘feleksizler,’ arabalarını eğri yoldan aşırtanlara karşı, düz yolda yürüyenleri çelmeleyerek ‘bahtı kara’ muamelesi yaparlarmış ya.. Feleği şaşanlar da “felek senin..” diye hani talihe tarih atarlarmış ya.. Ki bu talihsiz tarihi, Ruhi Bağdadi, ‘Terkib-i Bend’ başlığı altında şu dizelerle hicveder: “Evci feleğe bastı kadem cah ile cahil, Erbabı kemalin yeri yok zir-i felekte.”
İçinde yaşadığımız yer yuvarlağının adı olan ‘dünya’ sözcüğünün anlamı içinde, aşağıya, alçağa (dûn’a) aitliğin çağrışımları da yer alır Arapça dil köklerinde.. “Dünyâ-yi dûn”a düşüşün nedeni ne? Çıkış uğruna kırk yıl çile (ki Farsça kırk demektir) çektikten sonra, balçıktan ayaklarını çekip çıkartan ‘erbabı kemal’ ne diyor? Yüce Varlığa ait zikri, şükrü, fikri unutma! Nekr’e, mekr’e düşme! Nekr’in anlamı tanımamak, mekr’in ise tuzak, tezgah, plan.. Ki rivayetlere göre kimi feleksizler, bu kırk (çile) kavramının kırıntılarından beslenerek, nekr’i mekr’i aşmış, “kırkından sonra” zikre, şükre, fikre başlamış! Kimi feleksizler de kırıklarından topladıklarını yeterli görmüş, “kırkından sonra” çileyi nekr ederek, küpünü çil çil altınlarla doldurma mekri’ne düşmüş! Feleksizler eliyle feleğin pençâh’ında (ki Farsça elli demektir) halsiz düşürülmüş kimilerinde ise kırk dakika bile çile çekecek mecal kalmamış!
Felek sözcüğünün mecazi anlamlarını, ‘feleğin çemberinden geçtiğimiz, sillesini yediğimiz’ deyimlerimizden biliyoruz.. Biliyoruz yakıştırma da olsa feleğin gözünün tepesinde olduğunu.. Hani, kimi zaman kimi kişileri, tutup kaldırır, gözünün yani tepesinin üstünde bir yere koyarmış ya felek.. Ve o yükseklikten alıp yere çalarmış ya hani.. Ki bu talihsiz tarihi de Ziya Paşa; “Pek rengine aldanma felek eski felektir, Zira feleğin meşrebi nâ-sâzı dönektir!” dizeleriyle hicveder..
Feleğin şans, kısmet, talih, baht gibiçağrışımlarından nasipsiz kalıp, “hayal kırıklığı” içinde, dert, sıkıntı mecazı “kamburumuzu” taşıyamaz olduğumuzda, sitemimizi; “kambur felek!” veya “felek, kimine kavun, kimine kelek” türünden deyimlerle dile getirmiyor muyuz? Kambur mecazında görünen kusurumuzu feleğe yüklemenin anlamı ne? Savunma mekanizmaları; bahane bulma, yansıtma, yön değiştirme.. İyi de, peki ya görünürde bir kusurumuz yoksa? Sitemimizi, “sahibinin sesi” türkü arşivinden karşılayabiliriz.. Mesela, “Felek gözün kör olsun!” Mesela; “Felek sana nettim neyledim, Attın gurbet ele parelerimi, Akıbetin beni sılamdan etti, Kestin mümkünümü çarelerimi.” Ya da Namdar Rahmi misali hicvedebiliriz felekle birlikte kendimizi: “Çadır senin nene yetmez, tutturmuşsun villa diye, Üzüyorsun yüreğini, yat isterim ille diye, Taştan taşa fırlatıyor felek seni bilye diye, Ne anlarsın piyanodan, çal kavalı eğlenerek, Sen bir garip çingenesin, telli zurna nene gerek…”
“Telli zurna” türünden bir istemim hiç olmadı.. Ve fakat bu, “feleğe hiç sitemim olmadı” anlamına gelmez.. Bununla birlikte, Namdar Rahmilik bir halim varsa eğer; “geçti Bor’un pazarı” türünden bir yanlış algılamaya neden olmadan, söylenişindeki içtenlik nedeniyle Yunus’a yakıştırılan, “Mal sahibi, mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi, Mal da yalan, mülk de yalan, Var biraz da sen oyalan..” hicvini, felekle birlikte feleksizlere(!) sitem anlamında daha uygun bulduğumu söyleyebilirim..
Selam ve saygılar.. ozdemirgurcan23@gmail.com