Ey Aziz İskenderun!

0
110

Sanat Yazısı

Muhteşem Görüntünü, Amanos Dağlarından ve Yarıkkaya’dan Seyrettim; Ey Aziz İskenderun

Değerli Okurlarım, yarım asırdan beri İskenderun’u tanırım ve bilirim. Şu anda da İskenderun Nüfusuna kayıtlıyım. Bir şeyi yürekten istemek lazımmış ki en küçük oğlum İskenderun doğumlu, babam şuralı buralı demeden “İskenderunluyum” diyebilme yürekliliğini gösteren bir mühendistir oğlum! Kaderde buralı olmak varmış ne mutlu…

Kader var mıdır? Var oluşumuzun tek çabası önceden tasarlanan bir senaryodaki rolümüzü oynamak mı ya da kaderimizi değiştirebilir miyiz? Özgür irademizle, “Kader”i istediğimiz biçimde kurguladığımız “Yazgı”ya, istediğimiz biçime dönüştürebilir miyiz?

Yazgı-Değişken kader, kaderden yazgıya giden yaşam yolculuğunun, düşündürücü ve analitik bir yorumunu sunmaya çalışıyorum. Kadere inanıp kaderci olmamayı ve değişken kaderin yani yazgının lideri olmayı, inanç olgusuyla çatışmayan, hatta onunla bütünleşen bir yaklaşımla anlatmaya çalışıyorum İskenderunlu olmanın asaletini.

Dualarda enerji parçacıklarıdır ve içinde bulunduğumuz yaşlı evrenin her şey birbirini etkiler. Sonuç olarak, kader bizim için önceden tasarlanmış ve ağlarını örmüş olsa bile, yine de yazgının kumaşını kendimiz dokuruz. Tıpkı Mevlana’nın dizelerinde olduğu gibi:“Eğer sana bir diken batmışsa, / Bil ki onu ellerinle dikmişsindir! / Şayet, yumuşak ve kadife-kadife kumaşlar içindeysen, / O kumaşı da sen dokumuşsundur…”

Kaderi değiştirmenin az da olsa kişinin kendi elinde olduğunu söylemeye çalıştım. Benim ve Oğlumun sonradan İskenderunlu olması gibi… İskenderun’la dolu-dolu dopdoluyum. Neresinden başlayacağıma karar veremiyorum. O zaman Aziz İskenderun hakkında şunları söyleyerek yolumuza devam edelim…

İskenderunlu olmak, doğum ya da ikamet etme üzerinden tanımlanamaz. Sevimsiz sürprizlere uyum üzerinden, her şeye rağmen kentte kalma kararlığı üzerinden tanımlanabilir. Yıllar önce kurulan bir fabrika, Sevgili İskenderun’un kültürünü öylesine etkiledi ki, toprağa gark olan o kültürden zırnık bile kalmadı. Bu konuyu da Gönül Köşemde ayrıntılı biçimde sizlere sunacağım.

Başını Amanos Dağlarsına dayamış ve ayaklarını da Akdeniz’in serin sularına uzatmış, ülkemin en modern ve güzel ilçesi, Aziz İskenderun… İskenderun kendi kültürünü yaşarken, her şey değişkendi ve vakitte günü gününe uymazdı. Geceler uzar, gün sarkar, hiç ummadığınız bir anda her şey bir anda durabilirdi.

İskenderun’da vaktin şiiri hiç yazılmadı. Çok araştırdım, bulamadım. Bu şiiri çok şükür ben yazdım ve onu da sizlere sunacağım. Bizim de pişen çorbada tuzumuz bulunsun.

Bir zamanlar İskenderun, Akdenizliydi. Şimdi o fabrikanın çalışanları sayesinde Ortadoğulu olmak üzere. Dinsel nedenlerle bu hep böyle oldu. Son referandumda ve genel seçimlerde olduğu gibi.

Aziz İskenderun; yıllar önce toprağa verdiğim bir muhteremi sana benzettim, sadece O’nu sana benzettim. Benim için ne denli değerli olduğunu anla. Vergi rekortmenleri, plaketli zenginlerimiz seni üzseler bile, aldırma. Herkes yaptığıyla utansın. Bizler senin daima yanında olacağız… Aziz İskenderun!

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Türk mü? Türkiyeli mi?

Değerli okurlarım, bir gemiciğiniz olsa; mavi sularda aheste-aheste yol alırken, ufuktan görkemli bir yolcu vapuru beliriyor ve de oda aheste-aheste yaklaşıyor. Enini boyunu, yani boyutlarını görebilme durumuna geldiğinizde, “güzel vapur” diyerek iç geçirmenle gayet doğal ama siz gemiciktesiniz, yaşamınız onu sağlıklı bir biçimde, batmadan kıyıya yanaşmasına bağlı.

Şehrimizde muhtelif mahalleler bulunmakta. Önceleri Savaş Mahallesinde oturuyordum ve “SAVAŞ MAHALLELİYİM” diyordum. Şimdi burada ikamet ediyorum “İSSUMELİYİM” diyorum. Bu doğal bir yaklaşımdır.

Şimdi, övünerek söylüyorum ki; TÜRK’üm diyeceğim. Çok iyi bildiğiniz gibi, bazı insanların sözleri rahatsız edicidir. Cevap vermeniz gerekmeyebilir, ses çıkarmasanız da olur. Fakat o sözlerin hazmedilmesi oldukça zor, hatta mümkün değil.

Bazı siyasiler “TÜRKİYELİLİK”den dem vurur. Yani Türk’üm demez. Türk olmayanlar bunu açıkça söyleyebilmeli. Başka bir anlama geliyorsa bunu herkes rahatlıkla anlayabilmeli. Kimsenin zorla TÜRK olmasına da gerek yok. Bu ifadeyi kullanan ya da yeni-yeni kavramlar uyduran (white sea gibi) siyasiler, tepki çekmezse üstüne-üstüne giderler.

Burada, patent kendisine aittir, topladığı puanlar da kendinindir. Ne adam yahu, durup dururken gündem değiştiriyor derler ve ilgi odağı olur o siyasiler.

Eğer tepkili olanlar çoğunluktaysa, sözlerim yanlış anlaşıldı. Allah’ın izniyle Kasımpaşalıyım, Karagümrüklü de sayılırım. Ama içki içmem, kafası kıyak gençlik de istemezük. Bu geri adımı bir sohbette söylerler ve konunun üzerini kapattıklarını sanırlar.

Bunları unutmayalım ama şimdilik bir tarafa bırakalım. Şehrimizde bile, tanıdığım öyle insanlar var ki şahsen de ismen de biliyorum. “İskenderunluyum” demiyor. Bunu bir türlü söyleyemiyor. Muhtemelen kendine hakaret edilmiş gibi kabul ediyor. Oysa İskenderun’da doğup büyümüştür. Eğitimini buradan almıştır. Dört köşe oluşu da bu topraklara aittir. Hatır için bile olsa, “Ben buralıyım” diyebilme nezaketini gösteremiyorlar. Hepsi de vergi rekortmenleri, plaketli iş adamları. İşin ilginç tarafı da, öldüklerinde de bu topraklara gömülecekler.

Bu dar açılı düşüncelerden, küçük kalıplardan sıkıldığım için bazı kovboyların duyguları beni rahatsız ediyor. TÜRK’üm demek bu kadar zor mu?

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Bu vecizenin ışığında onurlanmamak, gururlanmamak, mutlu olmamak mümkün mü? Bu uydurma yola çıkan kovboyların, seviyesiz, basit yaklaşımları bana biraz da tehlikeli gözüküyor. Yıllar önce de bu konuya girmiştim de, altı yedi şiddetinde deprem olmuştu. Sanki umurumdaydı. İnsanlar ekmek yediği masaya da, tabağa da saygılı olmalı. Bu tür kovboylardan bir gün mutlaka hesap sorulacaktır.

Belki bir gün! Samsun’a birileri ayak bastığında, kim bilir! Bu söylediklerim inanıyorum ki gerçekleşecektir, umarım hayatta oluruz. Türk’üm ya da İskenderunluyum diyemeyenlere söylenecek söz çok aslında. Sevmediğiniz Ülkede Ne İşiniz Var ki?

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Şunlara Dikkat Etmeliyiz…

Yaşamımızda, öyle gelişmeler olur ki, bazen engellememiz mümkün olmayabilir. O nedenle, elimize ve dilimize mümkün olduğundan daha fazla sahip olmalı, dikkat etmeliyiz.

Geri gelmesi mümkün olmayanlar: *Taş atıldıktan sonra, *Söz söylendikten sonra, *Fırsat kaçtıktan sonra, *Zaman geçtikten sonra, *Dost gittikten sonra…

Bu saydıklarımın tekrar yaşanması ya da geri dönmesi de diyebiliriz. Mümkün değildir. Zor durumda kalmamak için, yaşarken elimize dilimize sahip olmalıyız. Dikkatli olursak başarabiliriz…

Günün Sözü

Aşk Dünyanın En Güzel Bekasıdır.

Öcal’dan İnciler

Çevren Temizse Ruhunda Temizdir

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here