Değerli okurlarım, epeyi örnekler vererek futbolumuzu bataklığa itenleri, sırtından hançerleyenleri, rant peşinde olanları, üstüne üstlük bu güruhun elini kolunu sallayarak dolaştığını anlatmaya çalıştım. Arife tarif gerekmez, herkes kendini çok iyi biliyor. Kendileri lekesiz, şaibesiz insanlardır ve “Futbolumuzu düzlüğe çıkardık, sağlam temellere oturttuk” derler. Bunları söylerken de renk değiştirmezler.
Birbirinden çok farklı hayatları olsa da aynı şeyleri düşünüp hisseden, ayrıca düşüncelerini birbirinin tıpa tıp aynı cümlelerle ifade eden pek çok güzel ve özel insan gelip geçti futbol dünyamızdan. Onları benzer duygu ve düşüncelere yönelten şeylerse hayatı daha iyi tanıma, mutluluk ve mutsuzluğu, iyi ve kötüyü, güzel ve çirkini anlama çabaları belleklerinde yer etmiştir diye düşünüyorum.
Futbol deyip de geçemeyiz, futbolumuza yön veren o kadar muhterem gelip geçti ki, bir kaçını tanıma şansım oldu, birçoklarının da hayatlarını okuyarak öğrendim. Makaleme başlarken merhum Şairimiz Can Yücel’in “sağlık olsun” şiirini okuyordum. Duygulanmadığımı söyleyemem. Kısa süre sonra da televizyon Karadenizli Sanatçı Kamil Sönmez’in vefat ettiğini bildiriyordu. Futbol oynayıp oynamadığını bilmiyorum ama koyu bir Trabzonspor taraftarıydı. Hepsine rahmet gönderiyorum.
Çok şeylerden söz ettim… Futbolumuza yön veren muhteremlerden, Futbolumuzu batağa sürükleyen namertlerden, Rant peşinde olan, insan sevgisinden nasibini almamış bencillerden… Bunları anlattık ama bir konu var ki, onun da altını çizerek anlatmak istiyorum. Sözde büyük takımlar, Sözde derby müsabakası, Sözde dünya derbysi! Sözde yöneticiler, Sözde basın, görsel medya…
Geçenlerde dünyanın sayılı derbylerden birini izledik. Rakip takımın taraftarı yok, birkaç kişinin dışında yönetici de yok. Nedense, yerli-yabancı yüzlerce delikanlı basın mensubu mevcut. Stadın çevresi ise futbola gönül vermiş sporseverlerle dolu. Fanatikler ise, pimi çekilmiş el bombası gibi…
Evlat acısını, kuyruk acısını anladık da büyük takımız diye geçinenlerin bu düşmanlığı nereden kaynaklanıyor? Bu takımlarımızı tanıdınız değil mi? Genç kuşak bazı şeyleri bilemeyebilir, o nedenle de kısacık anlatmak istiyorum. Anlatacaklarıma şu anda delikanlılık çağında olanlar muhtemelen inanmayacaklardır. İnanmaları da oldukça zor aslında!
Uzun yıllar önce, İstanbul’a maça giderdim. Dünya’da üçüncü olarak lanse edilen iki futbol kulübümüzün maçına… Bazen bir gün önceden gidip (bunları daha önce anlatmıştım. Konu itibariyle tekrarlıyorum) saçaklardan buz sallanan zula yerlerde sabahlar, bazen de sabah erkenden kuyruğa girip bilet alma derdine düşerdik. Gerek turnikelerde ve gerekse tribünlerde hiçbir olaya tanık olmadım. Aslında biz de yaramazdık ama yine de bir olay olmuyordu. Tribünlerde fötr şapkalı, papyonlu insanlar da vardı. Sadece “Gol” olduğunda kimliğimiz ortaya çıkardı. Gol olmazsa, gol pozisyonları bizi ele verirdi. Bu düşmanlığa neden olanları ve çözümünü yarın anlatacağım…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA