Değerli okurlarım, bu serimizde bazı şeyler anlatırken, burada engelli sporcuları ve diğer engellileri ayırt etmeksizin eksikleri, yanlışları gündeme getiriyorum. Ayırım olmaz. Kamu binalarının ve kamusal alanların fiziki olarak ulaşılabilir olmaması, Türkiye için hem açıklanması çok zor ve hem de ihmal edilmiş ve ayıptır. Engelliler dilenci değildir! Onlar çalışarak yaşamlarını idame ettirmek istiyorlar. Onların dost bir ele ihtiyaçları var, acınmaya değil.
Seçimler de yaklaşırken, Türkiye’nin her tarafı inşaat halinde… Şimdiden söylemiş olalım. Yeni yapılacak kaldırımların yüksek oluşu, tekerlekli sandalyeler için büyük sıkıntı yaşatıyor. Bu türden olumlu yaklaşımlar bile, engelli kardeşlerimizi mutlu etmektedir. Engellilere insanca yaklaşım, devlerin kalitesini de ortaya koymaktadır.
Normal koşullarda insanlar beyniyle düşünür, duygularıyla hareket eder. Bir de, ayaklarıyla düşünenler var. Onu nasıl izah edeceğiz? Şu şekilde anlatmak istiyorum. Bütün statlarımızda Ulu Önder Atatürk’ün vecizesi bulunmakta! “Ben Sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim!” Aynen böyle söylemiş Atamız!
Efendim, tam da şu andan itibaren azıcık futboldan söz edeceğim. Futbolsuz yaşam olmuyor bildiğiniz gibi! Futbol, transfer edilmiş bir spor değildir. O zaten bizim içimizde. Unutmamız, içimizden çıkarmamız da mümkün değil. Ülkemizde spor kompleksleri yaygınlaşmakta. Her tarafta bulunan çim sahalar futbolumuzun hizmetinde. Bunlar çok güzel yaklaşımlar ama yetmiyor.
Ne deniliyor? Spor dostluk ve kardeşliktir. Öyle denilmiyor mu? Ancak, bunun bir tek örneğine rastlaşmadık, neden acaba? Beraber düşünelim. Ayaklarıyla şöhret olup, yaşamı öğrenen, köhne gecekondudan en lüks konutlarda oturanlar, her türlü nimeti yanlarında bulanlar, anlatmaya çalıştığım o kişiler nedense kafalarıyla değil de, ayaklarıyla düşünüyorlar.
Geçenlerde, bir Alman Gazetesi elime geçti. Daha doğrusu bir dostum getirmişti. Almanca bildiğim için bakmam yeterli oldu sadece! Sporla ilgili beş sayfasında futbolcu, teknik direktör beyanatı yok. Ya da tek bir sütun! Ülkemizde ise öfkesine yenik düşen futbolcu, teknik direktör, yöneticilerin gündeme gelmelerinden bıktık usandık. Herkes gündemde kalmak, pastanın kaymağını yemek istiyor. Genellikle fazla haklılıkları da yok!
Savaşa gider gibi maça gitme alışkanlığı azalmıyor. Her geçen gün artıyor maalesef. Atamayla ve şaibeli bir federasyon olursa, bu işin önüne ceza, güvenlik tedbirleriyle geçilmez diye düşünüyorum. Avrupa’dan bazı maçlar izliyorum. Adamların oturuşu da, tezahüratı da, muhtemelen sloganları da değişik olmalı. Holiganlar mı diyeceksiniz? Onların tırnakları söküldü. Kıpırdayacak halleri kalmadı. Bizdekiler hala havalardalar.
Bazı maçlar, bir iç savaş, bir darbeye bahane gibi. Böyle futbol mu olur? Böyle yönetici, futbolcu mu olur? Baştan da başlayamazsın. Bu böyle gider ancak belki bir gün Allah’ın da yardımıyla düzelir diye düşünmekteyim.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA