Değerli okurlarım, bu makalemde futboldan uzun boylu söz edip etmeyeceğimi bilemiyorum ama her karşılaştığımızda bana sitemkâr olan engelli dostlarımla, sağlığımızın rengi konusunda sizlerle söyleşeceğim ya, duygu ve düşünceden de engelli olanların unutmadan…
Engelli dostlarımla karşılaştığım her yerde selamlaşırız ve kısa süreli sohbet ederim. Sağ olsunlar onlar benim ismimi bilirler de ben onların isimlerini bilemiyorum ama hem aynı dili konuşuyoruz ve de aynı duyguları paylaşıyoruz bundan kesinlikle eminim. Başka türlü düşünmek zaten mümkün değil!
İçinde bulunduğumuz toplumlarda aynı dil ve din olmayabilir ama aynı duyguları paylaşabiliyorsak, çoğulcu barışı ve mutluluğu yakalayabiliriz. İnsanlar birbirine tebessüm edebiliyor ve dostça yaklaşabiliyorsa, sorunlarına duyarlı olabiliyorsa, çözüm üretmeye özen gösterebiliyorsa, sevgiden, saygıdan, hoşgörüden, fedakârlıklardan söz edebiliriz. Aksi halde, herkes kendi dilini konuşur, sorunlara yabancı kalınır, yardımlaşma olmaz ve işte o zaman sevgi saygı da olamaz. Farkında olmasak bile hayatımızın en zor günlerini yaşarız.
Engelli dostlarıma, onlarla olan söyleşime devam edeceğim, daha önce düşünce ve duygularda engelli olanlar varsa, onlara değinmek istiyorum. Şu anda söyleyeceklerim, herkes tarafından biliniyor ama icraatta çok acemiyiz, büyük yanlışlara düşüyoruz. Öncelikle şunu söylemeliyim. Sabahleyin evinden çıkanların (sağlıklı olarak) akşam evine dönerken zayiatsız döneceğini kimse temin edemez. Bu nedenlerle, engelli kardeşlerimize anlayışlı ve sevecen olacağız, günlük yaşamımızda da dikkatli olup, sağlığımızın bozulmamasına özen göstereceğiz. Bu söylediklerim dostça bir uyarısıdır.
Şimdi, duygularda ve düşüncelerde özürlü olanlardan söz etmek istiyorum ki, bu hadise sık-sık tekerrür ediyor. Hepimizin aynı yanlışa düştüğünü söylemeye çalışıyorum. Hastane acil servisinde ağır travmalı hastanın yakınları perişan. Doğal olarak üzüntü duyulacak bir olay. Burada tek düşünce hastalarının zayiatsız bu işten sıyırması… Bu aşamada doktor çok sempatik gözükür, tek dayanaktır. “Aman doktor canım gülüm doktor, hastamı iyileştir…”
Yaşamlarında Allah rızası için parmaklarını oynatmayanlar, bir fakiri sevindirmeyenler, bir öksüzün yetimin başını okşamamış olanlar, günlük yaşamlarının bir bölümünü dedikodu ile geçirenler, durup dururken günahsız birilerine iftira edip, çamur atanlar… Ağır travmalı hastası için (çocuğu, kardeşi ya da eşi olabilir) doktorlar baş tacı edilir ve Allah ismi ağızlardan düşmez. Yukarıda da söylediğim gibi bu yanlışa istemeden de olsa hepimiz düşüyoruz. Bu yanlışların yapılmamasında yarar var ama söyleyeceklerim sadece bu değildi. Diğerleri yarına!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA