Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün geceden beri elektik yok mahallemizde. Buzdolapları iflas! İçinde ne varsa çöpe. Bir sürü yiyecek öylece heba oldu. Et tavuk kışlık nevale ne varsa. Hadi ondan geçtik yanan buzdolapların ve diğer elektronik aletlerin zararını kim ödeyecek? Arkadaşımın kocaman sanayi tipi buzdolabının motoru yandı dün ve içinde bulunan her şey kullanılamaz hale geldi onun zararını kim ödeyecek?
Kendi hesabıma bilgisayarımın dışında bir sıkıntım yok bu konuda. Geçen yıl aldığım ağır maddi ve manevi zarardan sonra. Ki o zaman başıma gelenler çok ama çok üzücü ve sinir bozcu şeylerdi. Yazlıktayız, yalnızca, buzdolabının sigortası açık. Diğer bütün sigortalar kapalı. Buna rağmen elektik gelmiş gitmiş olmalı ki ya da ne oldu ise. Buzdolabının sigortası da atmış, yani evde elektrik namına bir şey kalmamış, eve bir döndük ki eve girilmiyor kokudan olmaz böyle şey buzluktaki her şey bozulmuş kokmuş ama ne koku? Buzdolabını olduğu gibi attık gitti. Hadi buzdolabından olduk, ya kapının altından atılan elektrik faturasına ne diyeceğiz? Astronomik bir fatura dudak uçuklatan cinsten… Yani üç ay evde değiliz bütün sigortalar kapalı ve belki biz gider gitmezde buzdolabı iflas etmiş bu neyin faturası olabilir? Tabi tepem attı. Bu durumun nedenlerini öğrenmek ve yanlışı düzeltmek için ne gerekiyorsa başladım araştırmaya soruşturmaya defalarca TEK’e gittim hava sıcak ve orucum buna rağmen koşturuyorum. Hiç ama hiç kendimden ummayacağım bir şekilde. Ancak bütün geliş gidişler, şunlar bunlar hiçbir işe yaramadı. Saat incelendi bir şey yok artık ne yapacaksınız? Bir buzdolabından olduk yetmedi diğer bir buzdolabı alacak kadarda fatura ödedik birde saati değiştirdik.
Ve o sıcakta oruç, oruç koşturmak evin içindeki koku bize kar kaldı. Ve o gündür bu gündür buzlukta günlük ya da en çok iki gün kullanabileceğim yiyecekleri saklıyorum ve bayatlamasın diye ekmeklerimi ve buz dolabı, soğuk yalnızca soğuk konumda kalıyor, her zaman öyle çok soğuk değil. Ancak yinede garantisi yok yani her hangi bir yüksek akımdan. Başıma gelen de bu yüzdenmiş zaten. Ancak bu coğrafyada yaşıyorsanız her an başınıza bir şey gelebilir eklektik kesintilerinden dolayı hazırlıklı olsanız bile. Ve şimdi bilgisayarımın pili bitecek sinyal veriyor.
Hızlı, hızlı yazarken “pat” pilde iflas etti. Kapandı bilgisayar. Bende ufak bir gönderme yaparak elimdeki kitaba yöneldim. Allah’ım sana milyonlarca şükürler olsun ya bu kitaplarda olmasaydı ne olurdu? Ya da okuma bilmeseydim ya da biliyor olup da unutmuş olsaydım o zaman ne yapardım? Şu günlerde klasiklere yeniden döndüm. A. Daudt’in yıllar önce okuduğum “Sapho”sunu okuyorum. Daha iki sayfa okudum yine geldi elektrik fırçaladım yine kendimi unutarak.
Ve nerdeyse insan kopyalanacak bir çağda, biz hala elektrik diye mızmızlanıyoruz olacak şey değil. Ve arkadaşım şimdi yeni motor taktırmak zorunda kaldı buzdolabına, dünya para ve çektiği sıkıntı maddi ve manevi perişanlık çabası.
Hadi hayırlısı diyelim. Hani engin hoşgörüm ve muhteşem “her işte bir hayır var” söylemlerim var ya, başıma bir şey gelince. Bunca zararı ve yorgunluğu çekmekteki hikmeti ve hayrı o koşturma esnasında bir türlü anlamamıştım üstüne üstlük birde kristal olan belim yeniden incinmişti ancak kortizonla ayağa kalkabilmiştim. Nasıl “bir hayır” vardı bütün bunlarda diye düşünmekten de kafayı yemiştim. Saçma sapan bir şey olmuştum sağa sola saldıran.
Valla bu güne bakınca bir tek “hayır” görüyorum. Çok şükür ders almış olmam olaydan ancak garantisi olmayan. Yani şimdi elektrik gelince buzdolabının ya da herhangi elektronik aletin yanmayacağını nerden bileceğim ki? Bütün sigortaları indirmiş olmama rağmen. Bilemem!! Ve gelirse paşa, paşa boyun eğmem gerekir bunu biliyorum…
Valla sevgili okuyucularım diyorum ya hani, vura vura bilge oluyorum diye. İddia ediyorum herkes bilge olabilir bu şekilde yaşıyorsa. Belki işin püf noktası da budur zahar zoraki bilge yapmak insanları… Kendileri bilge değilken hatta yanından bile geçemezken.
Neyse bu sabah içimdeki kurtları saldım dışarı. Çok sıkışmışlardı. Bilge olmak işte öyle bir şey kurtlarını içinde koruyabilmek yeteneği aslında… Bugün bilgelikten istifa ettim ve özgürlük verdim kendime. Bugün çapulcuyum, bugün aptalım, bugün ayyaşım ömrümce ağzıma içki almadığım halde sarhoşum, havadan sudan elektrikten, kuşların cikciklerinden -zaten etrafta bir onların çığlığı var ve bir helikopterin homurtusu uzaktan gelen-
Ve özgürüm kendimce ne istersem onu yapacağım belki yatacağım öyle boylu boyunca iki elim başımın altında düşüncelere dalacağım dudaklarımda belli belirsiz bir gülümseme gözlerim kapalı bir ağacın ağır gölgesi altında. Ya da kızgın güneşte yürüyeceğim yalın ayak. -Çocukluğumuzda yapardık onu. Ayakkabılarımızı atıp kaynayan asfalt üzerinde kim daha çok dayanabilecek diye yarışırdık- Ah işte aynen böyle yapacağım belki, ama herhalde yalnızca düşlerimde. Çünkü yine kristalden harekât kısıtlığım bedensel özgürlüğümü engelliyor. Buna rağmen özgürüm hiç olmadığım kadar. Gerçekte yapmadığım her şeyin düşlerimde yeri var ya işte o da yeter. Acımı da özgür bıraktım. Dilediğince yakabiliyor canımı. Dilimi serbest bıraktım istediği zaman akıtabilir balını da zehrini de. Ama o ne? İstemiyormuş şimdi. Peki, özgür ne zaman isterse döker incilerini. Ancak özgürlüğün değerini bilmek gerekir, oranında, zamanını da, özgürlük hassas bir terazidir aslında. Bütün özgürlükler savruk kullanılınca özgürlükten çıkar çünkü. Ah hayat seni okuyabilmek var ya doğru ve net bir şekilde işte bu özgürlüğün daniskası.
Ve sevgili okuyucularım pilim bitti bitecek hemen bağlamam gerekiyor yazımı işte özgürlüğü kısıtlayan bir neden daha (elektrik yine gitti). Kim kimi kandırıyor ya “özgürlük” pilin bitince özgürlüğünde biter o kadar. İşte bilgisayarın kanunu da bu değil mi? Vazgeçtim özgürlükten şimdi yalnızca kitabımı okumak ve çapulcu olmak istiyorum. Hadi ya şimdi gevezelik yeter sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım. Her zaman sevgili okuyucularım. Yase
Ve sevgili okuyucularım geçen gün arkadaşlarla oturuyorduk. (elektrik yine geldi devam ediyorum) Aralarından biri aslında arkadaşım değil arkadaşımla gelen biri. “Sana bir haber vereceğim” dedi ama “Yazmayacaksın.” “O zaman neden anlatıyorsun?” dedim içimden ama hevesini kırmak istemedim. “Haber niteliği varsa neden yazmayım ki?” dedim. “İyi olmaz” dedi. Ve olayı anlattı. İnanın sevgili okuyucularım anlattığı şey yalnızca bir dedikodu hiçbir haber değeri olmadığı gibi bilmenin de kimseye yararı yoktu. Sessizce dinledim ve “Bak şimdi ben sana bir şey anlatacağım” dedim. Ve Sokrates’in üç filtre adlı söyleşisini anlattım… “Bir şey anladı mı?” diye sorarsanız bence anlamadı.
ÜÇ FİLTRE TESTİ
Bir gün bir tanıdık büyük filozofa rastladı ve dedi ki: “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?”
“Bir dakika bekle.” diye cevap verdi Sokrates: “Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum.Buna3’lüFiltreTestideniyor.”
“Üçlü Filtre mi?”
“Doğru” diye devam etti Sokrates; “Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup; söyleyeceğini gözden geçirmek iyi bir fikir olabilir. Bu, ona üç filtre testi dememin sebebi. Birinci filtre Gerçek Filtresi. Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?”
“Hayır” dedi adam, “Aslında bunu sadece duydum ve…”
“Tamam” dedi Sokrates;
“Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi 2. filtreyi deneyelim, İyilik Filtresi’ni. Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi?”
“Hayır, tam tersi” dedi adam.
“Öyleyse” diye devam etti Sokrates; “Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı: Yararlılık Filtresi. Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?”
“Hayır gerçekten yaramaz.” dedi adam.
“İyi” diye tamamladı Sokrates. “Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar bir şey değilse bana niye söylüyorsun ki?”
Günün Şiiri
Tabiat Odam
Severim kırlarda ben yaşamayı,
On iki ayı.
Severim kırların yeşil göğsünü,
Bütün süsünü.
İstemem başımın üzerinde dam,
Tabiat odam.
İstemem topraktan başka bir yatak,
Kehkeşanlar tak.
Kuşlardan savrulan bir incecik tüy,
Üstümde örtü.
Ve aydan kırpılan bütün yıldızlar,
Rüyamda kızlar.
Her sabah neşeyle uyanan bir eş,
Koynumda güneş.
Dallarda ötüşen kuşlar kabilem,
Bilmezler elem.
Ağlarsak bizimle beraber olur,
Hemşirem yağmur.
Sızlarsak bizimle beraber sızlar,
Kardeşim rüzgâr.
İsteyen toplasın binlerce arşın,
Karlardan kışın.
Mutlaka öptürür bağlarda temmuz,
Çıplak bir omuz.
Severim kırlarda ben yaşamayı,
On iki ayı.
Severim kırların yeşil göğsünü,
Bütün süsünü.
Ölürsem istemem ne yas, ne kefen,
Ne başka bir fen.
Üstümden kalkmasın çimen, çiy, yosun,
Ruhum uyusun.
Ahmet Kutsi Tecer
Günün Sözü
Silgi kullanmadan resim çizme sanatına hayat denilmektedir.
John CHRİSTİAN
Dosttan bol şeyde yok dünyada, dosttan bulunmaz şeyde.
La FONTAİNE
Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür…
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür…
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür…
Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür…
Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür…
Mahatma GHANDI