Eğitimde Günceli Yorumlamak!

1
302

Başlık, “Eğitimde Rönesans Özlemi” de olabilirdi.. Maksadıma atfen söylemeliyim ki, burada Rönesans’la kastedilen, güncelin sorunlarını gözden kaçırarak geçmişi idealize etmek değil.. Tam tersi güncelin sorunlarını gözden geçirirken duyumsanan geçmişin idealist maruf değerleriyle geleceğin maarifini kavramsal bir tarifle ifade edebilmektir..

Kaldı ki, bugünün sorunlarını göz ardı ederek geçmişi idealize eden görüşlerin, (öznel insani duygularımızı okşasa da) geleceğin toplumsal yaşamına nesnel bir değer aktarabileceğini de sanmıyorum..  Öte yandan bu sanımın, geçmişin maruf idealizmini duyumsayıp bugünümüzde yeniden üreterek geleceği tarif edemeyiz anlamına gelebileceğine de ihtimal vermiyorum.. Bu sanı ve düşüncelerimin hükmüne kıymet bağlamında,Talim Terbiye Kurulumuzun eski başkanlarından Prof. Dr. İrfan Erdoğan’ın 2007 tarihli iki ayrı konuşmasından özdeş düşüncelerini aktarmak istiyorum..

Sayın Erdoğan,1–3 Şubat 2007 tarihinde Antalya’da düzenlenen “Öğretmen Eğitimi Sempozyumu”nda yaptığı konuşmasında, bir zamanlar reform olarak sunulan “Anadolu Liselerinin” eğitim sistemimizi, eğitim kültürümüzde hiç rastlamadığımız bir yapıya büründürerek üniversiteye öğrenci gönderen iddialı okulların ortaya çıkmasına ve iddiasız okulların meydana gelmesine sebep olduğunu, sistemi işleyiş olarak tahrip eder hâle getirdiğini söylemiş ve eklemişti.. “Geçmişte her lisemizin bir iddiası vardı. Türkiye’nin okulları, sosyo-ekonomik durumu, etnik yapısı, kültürü ne olursa olsun kişileri yukarılara çok iyi taşıyan ve bu yönüyle dünyaya örnek olan bir sistemdi.” Sayın Erdoğan, devamla; “Sistemi tekrar gözden geçirmeliyiz” demiş ve “Eğitimde Kendi Köklerimize Dönmeliyiz!” hükmünü, “Bizim eğitim alanında çok köklü birikimlerimiz, çok önemli değerlerimiz var” kıymetiyle sentezleyerek Rönesans özlemini vurgulamıştı..

16 Mart 2007 tarihinde Kültür Üniversitesindeki formda da bu özlemini; “1940, eğitimde Türk Rönesans’ının başladığı devirdir” şeklinde dile getirmiş ve devam etmişti:  “Türk Rönesans’ı; Batının Rönesans’ında olduğu gibi çevirilerle, eğitimde atılan hamlelerle, yüzlerce  özgün uygulamanın başlamasıyla bir dönüm noktasıdır. Hasan Ali Yücel’in önemli uygulamalarından biri Köy Enstitüleridir. Onun dışında tercümeler, klasikler gibi daha birçok güzel uygulama var. Kadronun çok iyi çalışması bile başlı başına önemlidir. İ.Hakkı Tonguç gibi bir Genel Müdür kendisini ziyarete gelen öğrenciyi ismen tanıyacak kadar işe yatkın birisidir. Tabi o zamanki öğrenci sayısı azdı, ondan tanıyor denebilir ama tanımak başka bir iştir. Tanımayan insan on kişi de olsa tanımaz.”

Maarifte, arif bir tarife imza atan İrfan Erdoğan’a referansla, “kendi köklerimize dönmeliyiz” özlemini, yeniden duyumsayış anlamında Rönesans kıymetiyle ve fakat duyumsananı taklit etmek değil yeniden üretmek hükmüyle kabul ediyorum..

Bu bağlamda mesela,  (nüfusumuzun yüzde yetmişinin köylerde yaşadığı 1940’lı yıllarda test edilen Köy Enstitüleri’ni birinci tez olarak kabul edersek; birincisinin test sonuçlarından ve nüfusumuzun yüzde yetmişinin artık kentlerde yaşadığı 2010’lu yılların “yeni gerçeklerinden” hareketle) ikinci tez olarak tüm meslek liselerini “Kent Enstitüleri” üst başlığı altında, toplumumuzun ihtiyaçlarını karşılayabilecek eğitim kurumlarına dönüştürebiliriz.. Bu kurumlara en az 5 yıllık ilkokul sonrasında çocuklarımızın ilgi, merak, heves ve heyecanları doğrultusunda kazanabildikleri bilgi, beceri ve yetenek gelişimine göre öğretmenlerin rehberliğinde velilerin de iradesiyle sınavsız yerleştirebiliriz.. Devamında üniversitelerin ilgili bölümlerine yine sınavsız erişebilmelerini sağlayabiliriz.. Bu yapılabildiğinde, yine “Kent Enstitülerinde olduğu gibi” sınavsız yerleştirilen ve Fen, Anadolu vb ayrımından arındırılmış diğer tüm liselerin, Sayın Erdoğan’ın ifadesiyle “geçmişin iddialı kent liselerine” dönüşebileceğini söyleyebiliriz.. Kaldı ki, güncelin yorumu bağlamında, Sayın Erdoğan’dan beş yıl sonra, geçen yıl bu günlerde yayımlanan ve fakat güncelliğini yitirmeyen, “Türkiye’de sınav odaklı eğitim sistemi dershane ve özel derslere ihtiyacı körüklüyor. Bu durum farklı ekonomik seviyedeki ailelerin çocukları arasında eğitim eşitsizliğini artırıyor, gelir dağılımındaki eşitsizlik eğitime erişimi de kısıtlıyor. Anadolu ve Fen Liseleri “elit devlet okulları” olarak biliniyor” cümleleriyle sorunu özetleyen Dünya Bankası raporunu bir kez daha gözden geçirebiliriz diye düşünüyorum..

Ek bir değerlendirmeyi de yeni Milli Eğitim Bakanımız Sayın Nabi Avcı’ya atıfla yapmak istiyorum.. Göreve başladığı gün, “formaların kaldırılmasına” ilişkin bir soruyu Sayın Bakanımız, “gözden geçireceğiz” şeklinde yanıtlamış ve bu yanıtı ben; (forma giyme zorunluluğunu kaldıran, forma giyme özgürlüğünü ise velilerin en az yüzde 60’ının muvafakatiyle yalnız özel okul öğrencilerine tanıyan yönetmelik de dahil benzeri) eğitimdeki “elitist” birçok parçanın da bütünsel açıdan gözden geçirilebileceği şeklinde algılamıştım..

Son tahlilde ben, üretilmiş parçasal reformların, “marufu emr, münkeri nehy” bütünsel algısıyla  gözden geçirileceğini umuyor, eğitim kültürümüzün köklerinde var olan maruf insani değerlerimizi duyumsayarak Sayın Erdoğan’ın ifadesiyle, “sosyo-ekonomik durumu, etnik yapısı, kültürü ne olursa olsun” çocuklarımıza erişebilecekleri  yere kadar fırsatta ve imkanda eşitliği sağlayabilecek sistemi üretebileceğimize inanıyorum..

Selam ve saygılar…

1 YORUM

  1. GÜRCAN ÖĞRETMENİM, ELİNİZE SAĞLIK. YAZINIZI ZEVKLE OKUDUM. BİZLERİ, YANİ ÖĞRETMEN DÜNYASINI İHMAL EDİYORSUNUZ, O GÜZELİM ŞİİRLERİNİZİ YİNE BEKLİYORUZ.
    SELAMLAR.
    AYDIN KARATAŞ
    ÖĞRETMEN DÜNYASI YAYIN KURULU ÜYESİ

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here