Öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine dair yönetmelik değişti.. Yeni yönetmeliğe göre (belirlenen sınırlamalar dışında) forma artık yok! Dolayısıyla, “Bugün acaba ne yemeği yapayım” telaşındaki annelerimizin kaygısına artık, “bugün çocuğuma acaba ne giydireyim” kaygısı da eklenmiş oluyor.. Ve fakat konu kamuoyunda öze yönelik “ne” değil, biçime ilişkin “nasıl yani” soru formatı üzerinden tartışılıyor..
Kimi eğitimciler; bu yeni durumu, “eğitimde özgürlükçü bir reform” olarak nitelendiriyor.. Dolayısıyla “nasıl yani” sorusunu da; “giysi özgürlüğünü düşünce özgürlüğüyle eşitleyerek” hem yanıtlamış hem de gerekçelemiş oluyor.. Dil öğretmeni sevgili arkadaşım Ayhan Dertsiz örneği kimi eğitimciler ise bu değişimle eğitimde eşitliğin deforme olacağını düşünüyor.. Dolayısıyla onlar da “nasıl yani” sorusunun yanıtını; formanın kaldırılmasıyla formatik zengin-yoksul sosyal statü farklılaşmasının travmatik şekilde açığa çıkacağı gerçeğini gerekçelemiş oluyor.. Ki bu da aslında formanın, adaletsiz gelir dağılımını kısmen örtülediği gerçeğinin dışa vurumu oluyor! Ben, konuyu “kavramsal” bir “disiplin” (çünkü eğitim bir anlamda disiplin demektir) bağlamında irdelemek ve düşüncelerimi de kavram analizi formatında kalarak dile getirmek istiyorum.. Disiplin, Latince “öğretilen konu; öğrenmek” anlamındaki discere kökünden geliyor.. Pedagoji Sözlüğü, disiplini etimolojik anlamıyla; “öğretim konusu veya dalı” anlamıyla tanımlıyor.. ( s. 103, Sosyal Y. 1994, İst.) Disiplin sözcüğünün köksel anlamında var olan “öğretim konusu veya dalı,” bu sözcüğün, yaygın kullanımındaki anlamına da ışık tutuyor.. Örneğin; disiplini; bir topluluğun yasalarına ve düzenle ilgili yazılı yazısız kurallarına özenle uyulması anlamında kullandığımızda; aynı zamanda, bu alanda öğretim konusu olan veya olabilecek bilgilerin davranışlara yansıtılmasını da görebiliriz.. Yahut disiplini; kişilerin içinde yaşadıkları topluluğun genel düşünce ve davranışlarına uymalarını sağlamak amacıyla alınan önlemlerin bütünü anlamında kullandığımızda; aynı zamanda, bu alandaki bilgilerin öğretim konusu olması gerekliliğini de, sosyal yaşamın tabiatında görebiliriz. Bu bağlamda formadan kurtulan öğrencilerin okula nasıl bir giysiyle gelecekleri, akademik bir disiplin dalı olan eğitimin biçimsel disiplinine değil özüne ilişkin sorulmalı ve yanıtlanmalıdır diye düşünüyor ve “formasız” eğitimin, “tek tipçilik” dayatmasını ortadan kaldırabileceği umuduyla (giysi özgürlüğünü düşünce özgürlüğüyle eşitlemeden) değişimi “ilkesel” anlamda “olumlu” buluyorum.. Ve fakat bunun eğitimde bir reform olduğu kanısında değilim.. Çünkü bir düşüncenin reform olarak nitelendirilebilmesi için gerekli olan mantıksal formun içinde, formun kaldırılması söz konusu edilemez. Reform kavramının mantığında, formun kaldırması değil yeniden biçimlendirilmesi söz konusudur.. Bu anlamda formanın kaldırılması reform mantığının kavramsal tabiatına aykırıdır.. Kaldı ki, bir şeyin nasılını nitelerken, onu başka şeylerden ayıran özelliklerinin sıfatlandırılması da söz konusudur..
Forma, biçim, şekil anlamlı “form” kelimesinden geliyor.. Reform; yeniden şekillenmeyi tanımlıyor.. Reform denilince ilk anda akılımıza bir deforme olma durumu gelmesi doğal.. Zira biçimde bir bozulma yoksa neden eskisi formatlanarak yeniden biçimlendirme anlamıyla reforma ihtiyaç duyulsun ki? Bu anlamda her reformla, formdaki bir bozulmayı yani deformeyi düzeltmenin amaçlandığını söyleyebiliriz..
Adaletsiz gelir dağılımını kısmen örten formanın kaldırılmasıyla eşitliğin deforme olacağı kaygısına gelince, bu konuda “nasıl yani” sorusunun yanıtının da kavramsal eşdeğerlilik tanımında bulunabileceği kanısındayım.. Zira, “eşitlikçilik” dayatmasının aynılaştırıcı etkisiyle, sanki eşdeğermiş algısına yol açtığını, dolayısıyla ben kaba eşitlikçiliğin, gerçekte eşitsizliği örtülediğini düşünüyorum.. Çocuklarımızın formasal eğitim eşitliğini de, (sosyo ekonomik ve kültürel bağlamda öze yönelik eşdeğerlilik açısından) bu anlamda inandırıcı bulmuyorum.. Ki, öğrencilerin forma zorunluluğunu kaldıran yeni yönetmelikte, forma özgürlüğünü (velilerin en az yüzde 60’ının muvafakatiyle) yalnız özel okul öğrencilerine tanımasının da “örtük bir kast sisteminin” dışa vurumu olarak değerlendiriyorum.. Öte yandan en iyi diye bilinen popüler özel okulların “erguvani” özel formalarıyla markalaştıklarını da bilmiyor değiliz.. Tayfun Er, “Erguvaniler” adlı kitabında, kitabına ad olarak seçtiği rengin tarihsel anlamını kaynaklara atıfla veriyor: “Bizans’ta, imparatorların çocukları; erguvan renkli sarayda, erguvan rengindeki odada doğuyordu. Bu çocuklar “erguvan doğmuş” ya da “erguvan içinde doğmuş” unvanını alıyorlardı. Erguvan rengi giysi ve ayakkabı yalnızca saray mensuplarına özgüydü. Erguvan renginin soyluların rengi olması, bu sınıfın beğenisinden değil ekonomik kökenindendir. Erguvan, Antik Çağ’da kırmız böceğinden elde edilen kırmız renginin bir türevi olarak sağlanabiliyordu. Bir böcekten ancak birkaç damla renk maddesi elde edilebiliyordu. Üretim de karmaşık ve çok masraflıydı. O yüzden erguvan rengi giysi giymek son derece pahalıydı. Dolayısıyla sadece en üst sınıfın giysilerinde bu renk görülebiliyordu.” (Erguvaniler, s.13, Duvar Y. 2007, İzmir)
Son tahlilde ben, rengi erguvan formaların da bir gün kaldırılacağı umuduyla, yeni yönetmelik üzerinde yapılan tartışmaların, insani özümüzdeki eşdeğerlik şuurumuzu akademik bir disiplin anlamında duyumsattığını düşünüyorum..
Selam ve saygılar…