Sanat Yazısı
Değerli okurlarım, yarım asır önce bestelenmiş bir eseri tesadüfen de olsan dinlerken; ‘sessizleşiyor, duygusallaşıyor ve de göz pınarlarınızda bir hareketlilik oluyorsa’ hem yarım asır önceyi yaşıyor ve hem de o esere, söz yazarına, bestekârına saygı duyuyorsunuz demektir.
Bir spor makalemde de altını çizerek söylemiştim ya, bazı futbol müsabakaların da bahislion
kanlı bıçaklı olan taraftarların babaları dedeleri, gençliklerinde spor temaşa ederken, o anda aynı renkleri paylaşmadığı kişilerle göz göze gelmekten bile imtina ederlerdi. Bunu o kişileri rahatsız etmeme adına yaparlardı.
Saygı ve sevgi manevi duygulardır, gözle görülmez, sadece hissedilir. Anlatmaya çalıştığım dönemde “SAYGI” gözle görülüyordu. Şimdilerde hissediliyor olmasına da razıyız ama elimize geçerse! Nereden nereye gelmişiz de haberimiz yok.
Ancak bir gerçeği de vurgulamadan geçemeyiz. Korkunun olduğu yerde saygıdan söz edilemez ama saygının olduğu yerde var olan korkunun saygıdan kaynaklandığını belirtmeliyim. Bir toplumda, birileri geldiği zaman küçüklerin ayağa kalkması, büyüklerin kibarca kımıldaması, dostça bir tebessüm, saygın sıcak bir ortam yaratmaya yeter ve artar bile.
Saygı, alınabilecek en önemli vitamindir ama hiçbir yerde satılmaz, bedavadan gelir, çok şeyleri satın alır. Saygılı olurlar, toplum içinde toplum içinde kısa vadede yüceldiklerini hissederler. Ailelerde bile saygı sükut etmişse, sevgi yer ile yeksan olur. Saygısız insanlar, aynı zaman da sevgiden de yoksundur, dostları olmaz hiç kimse ile sağlam bir dostluk kuramazlar, koşullar ne olursa olsun toplum onları daima dışlar. Belki milletvekili olabilirler. Nasıl oluyorsa o işe pek aklım ermedi.
Uzun yıllar önce, saygı kavramından rahatsız olan o küçük çocuklar, şimdilerde bir aşk gibi, sevgi gibi özümlüyor, terennüm ediyorlar. Özellikle uzun ve engebeli yol arkadaşlıkların da saygı dediğimiz erdem, tükenmez bir enerji veriyor, yarı yolda kalmıyorlar.
Saygı kavramının anlamını bilmezden gelenler, onun neleri çözümlediğini bilmezden gelenler, en son ve en keskin viraja geldiklerinde geriye bakacak zamanları varsa, “neden saygıyı özümlemekte zorlandık, neden onu gereği kadar içimize sindiremedik” diyeceklerdir eminim.
Birçokları da uluorta fetva verirler ve derler ki; ‘Bu dünya ölümlü ve imtihan dünyasıdır. Birbirimizi üzmeyin, kimsenin hakkını yemeyin, kandırmayın, haram yemeyin, zina yapmayın!’ Derler de kendileri dünyanın her şeyini yerler.
Dini, maske olarak kullananlara, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını yiyenlere lanet olsun. Onlara itibar edenlere lanet olsun. Dünya tabi ki, hem ölümlü ve hem de imtihan dünyasıdır. Yüce Yaradan bu düzeni kurmuş. Yoksa halimiz nice olurdu. İyi ki ölümlü dünyada bulunuyoruz. Onların nasıl can vereceklerini çok merak ediyorum. Her şey ertelenir ama ölümün ertelendiği hiç görülmemiştir. Çünkü Azrail şike yapmaz!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Ayrılıkların Ardından
Değerli okurlarım, insanların bir araya gelmeleri kadar normal bir şey yoksa ayrılmaları da o kadar normal kabul edilmelidir. Bizim topluluğumuzda bunu kimselere anlatamazsınız. Ve bu aşamada önemli bir şey daha yaşarsın. Yaşadığın ilişkinin adı her ne ise, bunu insanlara anlatmak zorunda olmadığını kendine anlatamazsın her zaman!
“Hayat benim, başkalarına zarar vermeden, istediğim gibi yaşarım hayatımı” kelimelerini bir araya getiremezsiniz, bunu gönül rahatlığıyla yapamazsınız özünüze karşı. Kararların nettir aslına bakarsanız ama yakın çevren buna nedense inanmaz ya da inanmak istemezler. Kararsızlık içinde olduğunu düşünerek, bu beraberliği bitirmemen gerektiğine inanırlar ve dahası ısrar ederler. Senin duygularına ve aldığın kararlara aldırmadan!
Mutsuzluk bir kâbus gibi üzerine çökmüştür, bu da yetmiyormuş gibi, yapılan baskılar seni olağanüstü sinirlendirir. Art niyet olmamasına rağmen, yakınlarının seni neden anlamak istemediklerini sorgularsın durmadan. Oysa burada yapılması gerekenler bir ayrıntıda gizlidir ve sen o ayrıntının ne kadar farkındaysan, o kadar yaşarsın kendi hayatını…
Çok ilginçtir, ilişkin dışarıdan iyi gidiyor gibi gözükebilir, kararlıysan bu senin zerre kadar umurunda olmamalı. Zira ilişkinin dışarıdan göründüğü değil, senin için yaşanış şekli çok önemlidir. Yaşam sana ait olduğuna göre, mutluluğun tanımını da kendi yapman gerekir.
Tanımını yaptın diyelim, mutsuz olduğuna ve beraber olduğun kişiyi sevmediğine karar verdin, nedeni ne olursa olsun, ayrılmaya karar verdin ve de normal koşullarda bu kararını kimselerle tartışmak, paylaşmak zorunda değilsin.
Bu kararı verirken, kişilik sahibi olmak da, özgür olmak da oldukça önemlidir. Burada böyle durumlarda kişilerin alması gereken tavır bana göre tektir ve aynı zamanda, söylenmesi gereken bir çok şeyleri de içermektedir.
“Ben bu insanı sevmiyorum… Sevmediğim insanla hayatımı paylaşmak zorunda değilim. Tartışmaya noktayı koydum…”
Söylediğim bu iç cümlecik, birçok şeyleri halledeceği gibi, kısır çekişmeleri de ortadan kaldıracaktır. Bir çıkar yol bulunmuyorsa…
İçe sinmeyen bir ilişki neden yaşansın ki? Adı belki ilişkidir ama aslında bir enkazdır o. Adam egemen bir toplumda ve bu toplumda kadının adı bile geçmiyor ve doğal olarak sızlanıp duruyor. Beraber olduğu adamın bir sürü sevmediği özellikleri var. Ertesi günü bedenini temizlemek için, saatlerce yıkanıyor. Ne hikmetse bu ilişki devam ediyor.
Bir kadın sevip sevmediğine emin olmadığı bir adamla beraber oluyor ona sevgilim diyebiliyor daha sonra da çevreye sızlanıp duruyor. Bunu yaparken, aslında duygularını yerden yere vuruyor, içindeki boşlukları daha da büyütüyor. Belki de gelecekte kurabileceği sağlıklı ilişkinin de önünü kesmiş oluyor.
İçe sinmeyen ilişki yaşanmaz ve duygular tarafsız bir biçimde analiz edilirse her şey gün ışığına çıkar. Sadece cinsellikle ilişkiler devam edemez, kurtarılamaz da! Hiçbir şey de dört dörtlük bir yaklaşım beklenemez. Ama kişi mutsuzsa, cehennem azabını dünyada yaşıyor demektir. Sınırlı bir yaşamı olan insanların, bu azabı çekme yükümlülüğü yoktur.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Aile İçi Anlaşmalar
Sıkı ve güçlü bir aile olmak, hiç de kolay bir hadise değildir. Koşulları vardır. Mesela aile fertleri birbirlerine karşı dürüst olmak zorundadır. Bütün aile fertlerinin bilerek ve isteyerek yalan söylemeyecekleri konusunda anlaşmış olmaları şarttır. Evinizde birbirinize dürüst davranıyorsanız, güven ve saygı da eksik olmayacaktır.
Çocuklar, söylediklerimizle yaptıklarımız arasındaki çelişkiyi çok çabuk yakalarlar. Sakın ola ki aklınızdan çıkarmayın! Tutarsızlığımız devam ederse, çocuklar da ergenlik çağındaysa, otoritemize başkaldırırlar. Bunun önüne geçmemiz de imkânsızlaşır.
Söylediklerimizle yaptıklarımız arasında büyük bir uyum varsa, çocuklarımız kısa sürede sonuçları ne olursa olsun, söylediklerimize ve bize inanmayı öğreneceklerdir. Ana-Baba olmak gerçekten zor! Benden söylemesi…
Günün Sözü
Aşk Anlatılmaz, Sadece Yaşanır!
Öcal’dan İnciler
Bazı Aşklar Bir Bilmecedir!