Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün haberleri izlerken resmen ağlıyordum. Yerde öylece uzanmış yatan zeytin ağaçlarını izlerken bildiğiniz gibi. Manisa Soma’nın Yırca köyüne bir termik santral yapılacak. Çoktan konuşuluyordu. Halk orada nöbet tutuyordu. Zeytin Ağaçları için. Ama ne olduysa nasıl olduysa bir gecede 6 bin cana kıyıldı. Bize bir şey öğretilmişti. “ağaca kıyan cana kıyar” diye. Kutsal kitapta da yazar… Haberi izlerken bir an akıl tutulması gibi bir şeyler yaşadım. Sonra çaresizce içim yana, yana ağladım. Bir limon ağacım var. Bir de nar ağacım. Onlara bir şey olmasın diye kendimi yiyorum. Bir tek yaprağı sararsa içim sararıyor çiçeklendiğinde bende çiçekleniyorum. Ya Yırca köylüleri şimdi ne yapsın? Kadınlar ağlıyor beddualar ediyorlar. Sanırım bu ülkede hiç bu kadar beddua edilmemiştir bu son yıllarda edildiği kadar. Her yerde matem acı ve isyan tavan yapmış. Düşünüyorum emri veren nasıl sofrasına zeytin koyacak içi acımadan artık. İnsanların geçim kaynakları, canları, ağaçları gitti termik santrali ne yapsınlar? Hepimizin canı Soma’daki maden ocaklarında yitirdiğimiz canların acıları ile hala kıvranıyorken; şimdide zeytin ağaçları… Yani ürün veren ağaçlar bir tane değil haberlerden öğrendiğime göre 6 bin tane say, say bitmez. Bu ağaçların büyümesi, meyve vermesi bir iki yıllık bir olay mı onlarca yılda yetişmiyor bu ağaçlar!
Ve bir çırpıda onları yere seren araçları kullananlar, acaba ne hissettiler ağaçları biçerken? Çok merak ediyorum. Aralarında ben bu işi yapmıyorum diyen oldu mu? Ya da lanet olsun ekmek param mecburum diye mi çalıştırdı aracını?
İnsanlık ve adalet yerlerde sürünüyor, taş beton dizi-dizi yükselirken gökyüzüne. Can gitmiş, inanç gitmiş, umutlar gitmiş. Üzüntü sıkıntı her yerde… Hepimiz mutsuzuz, hepimiz inançsız, hepimiz kaybolmuşuz, sığınacak yerimiz yok gibi. İsrail’in öldürdüğü Filistinli çocuklar aynen bizim ağaçlarımız gibi yerlerde 400’e yakın çocuk ölmüş öylece duruyorlar yerde üst üste yan yana!!!
Kalp nasıl dayanıyor dünya nasıl dönüyor hala hayret? Bu nasıl bir vahşet, bu nasıl bir insanlık? Dünya izliyor! Türkmenler inim inim inliyor IŞİD denen vahşilerin elinde. Suriyeli Araplar, ülkemizde rahatça dolaşıyor. Hatta bize evet, bize resmen “Arapça konuşun” diyorlar. Yani bu kadar rahatlar.
Ve rezidans denen ultra modern koloniler. İskenderun’da bile yükselmeye başladı ya. Artık ne isteriz zeytin, ağaçlarından, portakal bahçelerinden, üzüm bağlarından, pamuk tarlalarından, şeker kamışından!!! Düşünüyorum acaba, şu bu tarz benim ya da neyse adı programlarını yapanlar, giyinmekten, süslenmekten başka bir şey yapıyorlar mı? Dün bir yerde onları izleme olanağım oldu bir yarım saat gibi bir şey. Ve düşündüm yani elimde olmadan… Ve yine düşündüm. Ve hep düşünüyorum zaten. “Cahille konuşma ona laf yetiştiremezsin” sözünü tekrar, tekrar kendime söylediğim halde her defasında yine duvara çarpıp yıkık dökük kendime dönüyorum. Yoksa boşuna mı düşünüyorum? “Düşünsen ne yazar, düşünmesen ne yazar” diyen arkadaşım haklı mı acaba? Ama o haklıysa bile bendeniz yine düşünüyorum…
Ve sevgili okuyucularım yine düşünüyorum ve inanıyorum, yinede kahretsin inanmadan olmuyor ki bir gün hak yerini bulacak. Ve yurtta sulh cihan da sulh eninde sonunda gerçekleşecek. Bizler her zaman el ele, yürek yüreğe oldukça ve ön yargılarımızdan ve zalim benliğimizden uzak “biz” oldukça. Şimdi sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım her zamanki gibi. Her şey inat hep birlikte… Yase
Günün Şiiri
10 Kasım
Bir bulut inmiş, beyaz,
Karlı dağlar başına.
Her 10 Kasım sabahı,
Bir ateş düşer, döşüme.
Nerdesin, ey Ata’m nerede?
Sensiz millet, öksüz burada.
Sanat, ilim, fen seninle.
Sevinen, gülen seninle.
Olmak isterdik inan,
Ebediyen seninle.
Dağların, ak başı kar mıdır?
Kuşlar, Ata’mdan haber, var mıdır?
Yarım bıraktığın işler,
Bugün, sanki seni bekler.
Zengin millet hayalin,
Acep, neden emekler?
Sen gelmiyorsan, bir haber gönder.
Kim içimizdeki, Atatürk gibi önder?
Hüseyin CELEP
Gidiyor
Gidiyor, rastgelemez bir daha tarih eşine
Gidiyor, on yedi milyon kişi takmış peşine
Gidiyor, sonsuz olan kudreti sığmaz akla
Gidiyor, göğsünü çepeçevre saran bayrakla
Gidiyor, izleri üstün birikmiş yaşlar
Gidiyor, yerde kılıçlarla eğilmiş başlar
Gidiyor, harbin o en korkulu aslan yelesi
Gidiyor, sulhun ufuklarda yanan meş’alesi
Yine bir devr açacakmış gibi en başta O var
Hıçkıran seste O var, sessiz akan yaşta O var
Siliyor ruhunun ulviliği fani etini
Çiziyor ufka batan bir güneşin heybetini
Büyüyor, gökten inip toprağa yaklaştıkça
Büyüyor gitgide gözlerden uzaklaştıkça
Orhan Seyfi ORHON
Büyük Yas
Hatırlatmayın ban dokuzu beş geceyi,
Hele puslu geçen o geceyi….
Söyletmeyin kasım adlı iki heceyi,
Bu benim en büyük yasım.
Bu Atam’ın öldüğü tarih 10 Kasım.
Atam ölmüş Dolmabahçe Sarayı’nda
Çok üzüldüm olamadım ya yanında
Ağladım onun öldüğünü duyduğumda
Bu benim en büyük yasım
Bu Atam’ın öldüğü tarih 10 Kasım…
Dudum ki Atam ölmüş
Türkün yanan meşalesi sönmüş
Atam 10 Kasım da gömülmüş
Bu benim en büyük yasım
Bu Atam’ın öldüğü tarih 10 Kasım….
Bu tarihte Atam’ın kalmış cansız eti
Kan ağlıyor Türk Milleti..
Böyle anladık yokluğu,sefaleti
Bu benim en büyük yasım
Bu Atam’ın öldüğü tarih 10 Kasım…
Bu gün duydum sirenler çalıyor.
Sordum ne oldu? Dediler çiçekler soldu…
Dedim niye? Dediler ki Atatürk öldü diye…
Bundan sonra bayraklar yarıya iniyor.
Bu benim en büyük yasım
Bu Atam’ın öldüğüm tarih 10 Kasım…
Aziz ÇINAR
Günün Sözü
Mustafa Kemal bir temeldir. Bir yöndür. Yapılmış, her şeyi bitmiş bir bina değildir. Onu ancak devam ettirerek, sürdürerek sevebiliriz. Kendisine yeni şeyler, yeni değerler ekleyerek sevebiliriz. Yalnız yüreğimizle değil, aklımızla da sevelim. Mustafa Kemal en büyük zaferini o zaman kazanmış olacak.
Cemal Süreya