“Dünyalı”

0
65

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah?  Eski yazılarımı okuyordum, dün ve önceki günün falan. Baya sıkıcı konular yazmışım, hatta ağır bir dil kullanmışım gibi geldi kendime? Bir öz eleştiri yaptım ve kendi kendime buna hakkım olmadığına karar verdim. Benim felsefem, her zaman yumuşak ve anlayışlı olmaktan yanadır, kırmadan, incitmeden ama bazen ve çoğu zaman dünyada yaşadığımı unutuyorum. Düş aleminde yaşarken her şey çok kolay olur, kötülükten uzak durmak, diline beline hakim olmak kolay olur sanıyorum. Ancak böyle olmuyormuş, her şey bildiğimden milyonlarca daha ağır daha kötü ve daha acımasız. Ve istiyorum ki birileri anımsatsın sürekli “hey arkadaş uyan, ayakların yere değsin, sen dünyada yaşıyorsun dünyada, dünyada…”

Evet bu dünya ki, çok güzel, rengarenk ona dışarıdan bakarsanız başka bir şeye bakmak istemezsiniz ancak, çok hayalci ve gerçekdışı algılıyorum. İsteyebiliyorum, yazabiliyorum hatta aşırıya gidebiliyorum (bunun için özür dilerim herkesten) ve kendim için değil ama başkaları için de düşler kurabiliyorum ve gerçekleşeceğine inanıyorum. Ve yine diyorum ki umutsuz olmaya hakkımız yok. Evet, inandığım bu, ancak olan bu mu aslında? Ve diyorum ki nasıl padişahlara anımsatıyorlardı ya “büyüklenme sultanım senden büyük Allah var” diye. Bana da birileri anımsatmalı. “Kardeş unutma dünyadasın” diye.

Üstelik tam içinde. Yani haksızlıkların, acımasızlıkların ve diyet ödetenlerin dünyasında ve deniz kestanelerini tek, tek denize atıp yaşama dönmeleri için çalışan sıradan insanlara inat yaşayanların dünyasındasın!! Ve bu dünyanın güzelliğine kapılıp kokusu ile sarhoş olunca, her şeye rağmen, nedense bu olumsuzlukları yaşamadığımızı sanıyoruz. Sanki bize değmeden geçip gidiyorlar. Peki ama o zaman, yüreğimizdeki tırnak izleri neden bu kadar derin ve taze?

Hala bu tırmıkların acısı ile yaşarken sizin için seçtiğim iki öykü ile hoşçakalın demek istiyorum sağlık ve sevgiyle kalın sevgili okuyucularım. Yase

& & & & &

İnsan Ve Dünya

Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra Pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü.

Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna “Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim” dedi sonra düşündü: “Ohh be kurtuldum en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez.”

Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi ve “Baba haritayı düzelttim, artık sinemaya gidebiliriz” dedi.

Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hala hayretler içindeydi ve bunu nasıl yaptığını sordu. Çocuk şu cevabı verdi: “Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı.  İNSANI DÜZELTTİĞİM ZAMAN DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELMİŞTİ.”

& & & & &

Kurdele

New York’ta yaşayan bir öğretmen, Lise son sınıfındaki öğrencilerinin “diğer insanlardan farklı özelliklerini” vurgulayarak onurlandırmaya karar vermiştir. California Del Mar’dan Helice Bridges tarafından geliştirilmiş süreci kullanarak, her bir öğrencisini teker teker tahtaya kaldırdı. İlk önce öğrencilere sınıf ve kendisi için ne kadar özel olduklarını belirtti. Sonra her birine üzerinde altın harflerle “Siz çok önemlisiniz” yazılı birer mavi kurdele verdi. Daha sonra kabul görmenin toplum üzerinde ne gibi etkileri olacağını anlayabilmek amacıyla sınıfına bir proje yaptırmaya karar verdi. Her bir öğrencisine üçer tane daha kurdele verip, onlardan bu töreni gerçek dünyada devam ettirmelerini istedi. Öğrenciler, daha sonra sonuçları takip edecek, kimin kimi onurlandırdığını tespit edecek ve bir hafta boyunca sınıfa bilgi vereceklerdi.

Çocuklardan biri, gelecekteki kariyer çalışmaları için kendisine yardımcı olan yakınlarındaki bir şirketin üst düzey görevlisini onurlandırmış, adamın yakasına mavi kurdeleyi iliştirmişti. Ardından, iki tane daha kurdele vermiş ve; “Sınıfça bu konuda bir projemiz var. Sizden onurlandırmanız için birini bulmanızı istiyoruz. Onurlandırdığınız insanlara ekstra kurdele de verin. Böylece onlarda bu projenin devam etmesi için başkalarını bulabilirler. Daha sonra, lütfen bana ne olduğu konusunda bilgi verin” diye rica etti.

O gün üst yönetici, suratsız biri olarak bilinen patronunun yanına gitmeye karar verdi. Patronun odasına girdi ve onun “iş dünyasında bir deha olduğundan ötürü” onu takdir edip örnek aldığını söyledi. Bu mavi kurdeleyi yakasına takması için izin verip vermeyeceğini sordu? Şaşkına dönen patron; “Tabi ki” şeklinde cevap verdi. Yönetici de mavi kurdeleyi, patronun tam kalbinin üstüne, ceketine iliştirdi. Ekstra kurdeleyi verirken de; “Bana bir iyilik yapar mısınız? Siz de bu kurdeleyi onurlandırmak istediğiniz birine verir misiniz? Bunu bana veren çocuk, okulda bir proje yaptıklarını söyledi. Bu kabul görme töreninin devam etmesi gerekiyormuş. Böylece bunun, insanları nasıl etkilediğini belirleyeceklermiş” dedi…

O gece patron evine geldiğinde, on dört yaşındaki oğlunun yanına oturdu. “Bugün inanılmaz bir şey oldu” dedi. “Ofisteydim. Üst düzey yöneticilerimden biri içeri geldi, bana hayran olduğunu söyleyip, “iş dünyasında bu kadar başarılı olduğum için” göğsüme bu kurdeleyi iliştirdi… Bir hayal etmeğe çalış… Benim bir dahi olduğumu düşünüyor… “Siz çok önemlisiniz” yazılı bu kurdeleyi tam göğsümün üstüne taktı. Bana ekstra bir kurdele verdi ve onurlandıracak başka birini bulmamı istedi. Arabayla eve gelirken, bu mavi kurdeleyle kimi onurlandırabileceğimi düşündüm ve aklıma sen geldin… Ben “seni” onurlandırmak istiyorum. Günlerim aşırı yorucu geçiyor. Eve gelince sana pek ilgi gösteremiyorum. Bazen derslerden aldığın notları beğenmeyince veya odanı toparlamayınca sana bağırıp çağırıyorum… Oysa bu gece bir şekilde buraya oturup, sana benim için ne kadar farklı ve özel olduğunu söylemek istedim. Annen gibi sen de benim hayatımdaki en önemli insansın. Sen mükemmel bir çocuksun. Seni seviyorum” diye devam etti…

Şaşkına dönen çocuk şimdi ağlamaya başlamıştı… Bütün vücudu titriyordu… Başını kaldırdı, gözleri yaş içinde olarak babasına baktı ve: “Yarın intihar edecektim baba” dedi… “Baba, ben senin… Çünkü ben senin… Beni hiç sevmediğini… Beni hiç önemsemediğini düşünüyordum… Ama artık her şey çok farklı… Sen baba, şu an… Oğlunun hayatını kurtardın!”

Sizin de sevginizi duymak, hissetmek isteyen insanların var olduğunu sakın unutmayın…

Günün Şiiri

Çılgın Nar Ağacı

Kıbleden esen yelin kemerler arasında ıslık çaldığı

Bu beyaz avlularda, söyleyin, o çılgın nar ağacı mı

Nar dolu kahkahalar atarak aydınlıkta sıçrayan

Rüzgârın inadıyla, fısıltıyla; söyleyin, o çılgın nar ağacı mı,

Şafakta yeşeren yapraklarının ışıltısıyla

Bir zafer sevincinin renklerini coşturan?

Çayırda çıplak kızlar sarışın kollarıyla

Yeşil yoncaları biçmek için uyandıklarında –

Uykunun sınırlarında dolaşarak – söyleyin, o çılgın nar ağacı mı,

İçinin saflığıyla kızların yeşil sepetlerini ışığa

Ve adlarını kuş cıvıltılarına boğan, söyleyin,

O çılgın nar ağacı mı dünyanın bulutlu gökleriyle savaşan?

Kendini kıskançlıkla yedi tür tüyle süsleyip

Ölümsüz güneşin bin bir rengine büründüğü gün,

Söyleyin, o çılgın nar ağacı mı,

Kaçmaya kalkan atın yüz kamçılı yelesine sarılan,

Hiç acınma, hiç yakınma bilmeden, söyleyin, o çılgın nar ağacı mı,

Ufuktan şimdi doğan bir umudu haykıran?

Söyleyin, o çılgın nar ağacı mı, bize uzaktan

Serin alevli yaprakların mendilini sallayan,

Doğum sancısı içinde bin bir geminin,

Bin bir kere yükselip alçalan dalgaları

Bilinmedik kıyılara uzanan bir denizdeymiş gibi,

Söyleyin, o çılgın nar ağacı mı, havanın saydamlığında donanıp gıcırdayan?

Başı taa havalarda, ışıyan ve övünen mor salkımlarla,

Tehlikelere açık, söyleyin, o çılgın nar ağacı mı,

Dünyanın orta yerinde şeytanın fırtınasını ışıkla parçalayan,

Ve günün, üzeri türkülerle işli sırmalı örtüsünü

Boydan boya yayan, söyleyin, o çılgın nar ağacı mı,

Günün ipek giysilerinden bir anda soyunup kurtulan?

Söyleyin, ilkin büzgülü etekleriyle Nisan’ın,

Sonra yaz şenliğinin ağustosböcekleriyle gülüp oynayan,

Öfkelenen, her türlü gözdağını kara kötülükten arıtıp

Güneşin kucağına esrik kuşlarını serpen,

Söyleyin, o çılgın nar ağacı mı bu, her şeyin,

En gizli düşlerimizin bile üstüne kanat geren?

Odisseus ELİTİS/ Çeviren: Cevat ÇAPAN

Günün Sözü

Yaşamın ilginç yanlarından birisi de, en iyinin dışında bir şey kabul etmeyenlere genellikle en iyisini vermesidir.

W. Somerst Maugham

İyi ağaç kolay yetişmez; rüzgar ne kadar kuvvetli eserse, ağaçlar da o kadar sağlam olur.

J. Willard Marriot

Çocuğuna küçük şeylerden zevk almasını öğreten, ona büyük bir servet bırakmış olur.

Atienne Gilson

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here