Dünya üzerinde coğrafi yapısıyla dikkat çeken iki yer var. Biri İskenderun diğeri ise Belen. İskenderun koskoca, Dünya coğrafyasında ‘İskenderun Körfezi’ ismi ile Akdeniz’in doğusunda Büyük İskender ad vereniyle ihtişamlı haliyle, Dünya denizcilerinin yüzyıllardan beri uğrak yeri. Tarihi özelliğinden dolayı her dönem tacirlerin ve tüccarların mekânı olan ticari ve turistik kutsal bir şehrimizdir. İkinci dünya savaşından sonra, özellikle Akdeniz’in doğu deniz yollarının, Doğu Asya kara parçasıyla kesiştiği yer olması iştahları hep kabartmıştır. Savaş sonucu darmadağınık olan yurdumun bu güzel parçasına Fransa egemenliğini ilan etmiş ve bir müddet onların esaretinde kalmıştır.
Değişik ülke kültürleriyle yoğrulan şehrimizde çok değişik kültürlerin hala yaşaması asla tesadüf değil. İskenderun merkezinde böyle kültürlere sahip insanları hala görür ve onların sıcaklığıyla bir olursunuz. İskenderun, denize sıfır bir yerde konuşlandığından dolayı geçmiş tarihlerde yerleşim genelde dağ taraflarında yapılan konutlarda yaşam sürerdi. Zamanla yeni imarlar açıldı ve çoğu yeri bataklık olan alanlar çöp atıklarıyla doldurularak, tek katlı yerleşim alanları yapıldı. Bin evler, Barbaros, Cumhuriyet, Piri Reis, Belediye Evleri bu gibi dolgulara en iyi örnek. Hala bu mahallelerde yeni bir kazı yapıldığında geçmişte doldurulan çöp atıklarını görmeniz mümkün.
Şimdilerde ise İskenderun tamamıyla çok yüksek binalarla tam manasıyla beton yığınlarına döndürüldü. Kafam hep karışıyor bu zemini bataklık olan yerler, bunca ağırlığı kaldırır mı diye. Allah korusun tarihinde var olan bir depreme şu an hazırlıklı mıyız?
İskenderun merkez geneli balıkçılık işleriyle uğraşanların ikamet ettiği bir yer olmasının yanında, Belen’den devam eden ipek yolunun İskenderun’dan deniz aşırı ülkelere ürün pazarlandığı önemli bir liman kentiydi. Ne olursa olsun İskenderun çok güzel nadide bir şehir. Her ne kadar şimdilerde doyasıya balık yemesek dahi denizin kokusunu koklamamız yeter.!
Balık nesli son on yıldır körfezimizde kaybolmaya yüz tuttu. Ne oldu da balık nesli buralara gelmez oldu? Gelse de geldiği gibi gider oldu. İnşallah bu konulara bilimsel yaklaşılır da bizlerde aydınlanmış oluruz. Her kafadan çıkan cırtlak sesleri duymaktan ikrah getirdim. ‘Kimi termik santrallerin sıcak suyundan, kimi İsrail bir balık türü gönderdi ondandır’ diyor. Kimisi ‘körfezin derinliklerinde kilometrelerce atık ağ var, balıklar o ağlara sürtündükçe yakalanıyor ve ölüyorlar’ diyor. Söylentiler beni bitiriyor.
Gelelim Belen ilçemize… Boşuna İskenderun için Belen’in iskelesi dememişler. İskenderun denizi şimdiki deniz alayına kadar uzanırmış. Nardüzü sınırları içerisinde zamanında var olan denizin kalıntılarını bu günlerde görmek mümkün. Belen’den yürüyüş mesafesi kadar yakın olan deniz kıyısı şimdi Belen’den çok uzaklarda. Belen’in tarihi özelliğinden öte Amanos Dağının Toroslardan ayrılarak güneye kıvrılması neticesinde, meltem rüzgârlarını üzerinde barındırdığından devamlı serin bir havanın akışı Belen yaylaklarını, insanları ve doğayı mest edip durur. İskenderun’dan on beş dakika sonra yaklaşık kırk dereceden 26 derecede cenneti yaşarsınız. Belen Sarımazı Mahallesi Murat deresi mevkii ise üzerinde zerre kadar nem barındırmayan yalnızca taze oksijen üreten bir insan sağlığı üretme çiftliği şeklinde yapılan araştırmaların neticesi.
Belen için eskiler bir tekerleme kullanırdı ‘İki dağ arası Allah’ın belası’ diye bu neden söylenmiş, bence şunun için söylenmiş. Belen tarihinde var olan ilçe özelliğini kaybettikten sonra çok uzun yıllar bakımsız kalmış. Halk fakir ve perişan düşmüş. Bahçe ve meyvecilik olan halkın tek gelir kaynağı, katır ve eşeklerle yüklediği meyve ve sebzeleri gecenin bir vaktinde toplayıp, İskenderun’da şimdiki çok katlı oto parkın olduğu yerde bulunan sebze ve meyve haline getirir satarlardı. Şimdiki gibi araç olmadığından kimsede Belen’e gidip alış veriş yapmazdı.
Hâlbuki Belen’lilerin ürettikleri üzüm Fransız işgalinde Fransa’da ‘BEYLAN ŞARABI’ adı altında Dünya’ya pazarlıyorlardı. Pekmez, Lifani narı, Şekerpare kayısısı, ipek böcekçiliği geçmişinde var olan ama şimdi unutulanlar arasında. Yapraklı, Alıç, gibi yerleşim yerlerinde, yeni meyve suyu ve salça fabrikaları açılabilir. Şu günlerde biber ve domates tarlada toplanıyor ve başka şehirlerde bulunan meyve suyu ve salça fabrikalarına gönderiliyor. İskenderun’un on sekiz kat büyüklüğüne sahip Belen için şimdiden çok şeyler yapılarak, tarihinde var olan ipek yolu zenginliğini yeniden kazanabilir. Artık bekletilen yüzlerce dönüm hazine arazileri tarıma açılabilir veya oralara bölgeye özgü tarımın genişletilmesine paralel şekilde yeni fabrikalarla yörenin dışa açılması sağlanabilir.
İskenderun&Belen yüz yıllardan beri kardeş ve birbirine muhtaç şehir. İskenderun Belediye Başkanı Fatih Tosyalı ve Belen Belediye Başkanı İbrahim Gül içimizden biri. İkisi de genç ve dinamik. İki şehrin geleceğini tayin edebilecek güç ve enerjiye sahipler. Her şeyden evvel Cumhur İttifakının Hatay’ın en önemli ilçelerinde Belediye Başkanlığını kazanan adaylar. Asla birlik ve beraberlikten kopmamaları gerek. Her şey bir yana siyaset bir yana. Önemli olan tek şey önümüzde hızla akıp giden bir beş yılın sonunda, bölge halkına yaşatacakları huzur ve güven neticesi arananların yine onların olacağını bilmelidir. Samimi duygularımla her ikisine de başarılar diliyorum.