Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dünya dönmeye devam ediyor! Vahşet, alçaklık, hainlik, hırsızlık, haksızlık, patlayan bombalar, yiten canlar, yakılıp yıkılan şehirler, yıkılan dağılan yuvalar, yurtlarından koparılıp, mülteci durumuna gelen, çoluk çocuk, genç yaşlı, kan revan, acı, gözyaşı hiç umurunda değil!
Her gün sabah oluyor, her sabah bir vahşet yaşanıyor, rutinleşti artık herkes sırasını bekliyor, hiç kimsenin güveni kalmadı ama dünya dönerken bunu bilmiyor? Her gün akşam oluyor; her akşam suçlular, mücrimler, vahşiler, katiller, caniler, uykuya dalıyor. Gece onları saklıyor koynunda, dünyanın hiç haberi olmuyor dönmeye devam ediyor! Kim onu suçlayabilir ki döndüğü için? Dönüyor çünkü onun görevi bu dönmek! Görevini yapıyor.
Bir lahza dursa, dönmese yerle gök yer değiştirirdi zahir? Bütün dengeler şaşardı! O görevini yapmaya devam ediyor dönüyor. Günler, aylar, mevsimler geçiyor, yıllar bitiyor o dönmeye devam ediyor. İçinde yaşananlar onu hiç ilgilendirmiyor!
Rusya büyükelçisi suikasta uğruyor, hain terör Kayseri’de güle eğelene çarşı iznine çıkan askerleri parçalıyor! Ondan önce Beşiktaş’ta polislere yapıyor, aynını her yer salkım saçak acı içinde kan ağlıyor. Çocuklar babasız, yavuklular yalnız, analar babalar evlatsız. Perişan…
Okula çocuklar ayakkabısız gidiyor, tecavüze uğruyor, çocuk anneler çocuklarını öldürmek zorunda kalıyor, onlara “vahşi” diyorlar ama neden niçin’lerini, ruh durumlarını kimse bilmiyor! Dünya ise bunu hiç ama hiç bilmiyor.
O görevini yapıyor dönmeye devam ediyor. Dönüyor günler geçiyor. Yeni bir yıl kapıda bazı insanlar hazırlık yapıyor! Sanki Dünya’nın kanunu buymuş gibi oysa o hiçbir şeyden habersiz dönmeye devam ediyor! Dünya dönerken terör, savaş, vahşet devam ediyor. Haksızlık, yokluk, yoksullukta ona eşlik ediyor. Dünya dönüyor biz üşüyoruz, içimiz kan ağlıyor ama o bunu bilmiyor! Dön bakalım sevgili dünya dön. Bakalım ne zaman bıkacaksın?
Ve sevgili okuyucularım biz parçalanmadan birlik ve beraberliğimizi, her zamanki gibi koruyalım, ayrım gayrım yapmadan, sağlıkla ve sevgiyle. Dünyanın güzel günlere dönmesi dileği ile. Yase
& & & & &
Mesnevi’den Hikayeler
Zünnun’u Mısri’nin Tımarhaneye Düşmesi
Zünnun’u Mısri’nin başına bir hal geldi. Bu hal onda yeni yeni coşkunluklar, yeni yeni cezbeler meydana getirmekteydi. Bunu anlamayan gafiller ondan rahatsız oldular. Nihayet Zünnun’u tımarhaneye attılar. Bunu duyan dostları onu ziyarete gittiler. Zünnun onlara bağırdı: “Siz kimsiniz, neden geldiniz?” dedi.
Onlar sükunetle cevap verdiler: “Biz senin dostlarınız, buraya halini, hatırını sormak için geldik” dediler.
Zünnun bunun üzerine, onlara saldırdı, üzerlerine taş, toprak atmaya onlara sopa sallamaya başladı. Her biri korkusundan bir yana kaçtı. Bunun üzerine Zünnun bir kenarda durup gülmeye başladı.
“Neden böyle kaçıp her biriniz bir köşeye sığındınız. Hani dostlarımdınız. Dostun eziyeti dosta ağır gelir mi, dostluğun alameti dosttan gelen zorluğa katlanmak değil midir?” dedi.
Kalpte her an başka başka şeyler baş gösterir, insan bazen şeytanlaşır, bazen melekleşir, bazen tuzak kesilir, bazen de yırtıcı hayvan.
İnci nedir ki? Bir katrede gizlenmiş bir deniz, bir zerreye sığınmış güneş. Madem bir hırsızlık ediyorsun bari latif bir inciyi çal, madem ki hamallık ediyorsun bari değerli bir yük taşı.
& & & & &
Nasuh Tövbesi
Yıllar önce Nasuh adında bir adam vardı. Nasuh hamamlarda tellallık eder böylece kadınları kolaylıkla avlayarak baştan çıkarırdı. Yüzü kadın yüzü gibi tüysüzdü. Erkekliğini bu yüzden rahatlıkla gizlerdi. Nasuh yıllarca tellaklık etti, kimse onun erkek olduğunun farkına varmadı. Çünkü yüzü kadın yüzü gibi, sesi kadın sesi gibiydi. Çarşaf giyer peçe takardı, fakat şehveti azgın bir gençti. Bu yüzden padişahın kızlarını bile hamamda keseler ovar, yıkardı.
Aradan zaman geçince Nasuh bu işten pişman oldu, tövbe etti fakat tövbesini tutamadı. Bu defalarca böyle oldu. Bir gün Nasuh bir Allah dostuna giderek: “Bana dua et” diye ricada bulundu.
O Allah’ın (c.c.) veli kulu ona dua etti. Nasuh bir gün yine hamamda tası doldururken padişahın kızının küpesindeki incilerden biri kayboldu. Bütün kadınlar onu aramaya koyuldular. Herkesin eşyasını aramak için önce hamamın kapısını kapadılar. Sonra başladılar aramaya. Fakat inci bir türlü bulunamadı. Bunun üzerine herkesin ağzını ve her yerini aramaya başladılar.
“İhtiyar, genç, herkes anadan doğma soyunsun” diye bağırdılar.
Nasuh korkusundan bir kenara çekildi, yüzü korkudan sararmış dudakları titriyordu. Ölüm korkusu her yanı sarmıştı. Kendi kendine: “Yarabbi, dedi. Birçok defalar tövbe ettim fakat tövbemi bir türlü tutamadım. Eğer beni bu beladan, rezil rüsva olmaktan kurtarırsan bütün yaptıklarımdan tövbe ettim” dedi.
Hamamdakiler herkesi aradıktan sonra: “Ey Nasuh herkesi aradık, şimdi sıra sende gel seni de arayalım” dediler. Nasuh için kurtuluş yoktu tam onu arayacaklardı ki ansızın: “İnci bulundu” diye bir ses geldi. Nasuh’u aramaktan vazgeçtiler, böylece Nasuh rezil olmaktan, ölümden kurtulmuştu. İnci bulunduğu için herkes bayram ediyor seviniyordu. Bu sevinç dalgası geçtikten sonra Nasuh’u çağırdılar: “Ey güzel tellak gel, padişahın kızı seni çağırıyor gel onu kesele, yıka” dediler.
Nasuh bunu reddederek hamamdan çıkıp gitti. Bir daha da tövbesini bozmadı…
& & & & &
Yol Kenarına Diken Eken Adam
Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekti. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başladı. Gelip geçenler: “Bu dikenleri sök, insanları rahatsız etmesinler.” demeye başladılar. Fakat adam bunları duyuyor fakat aldırmıyordu. Bir gün Allah’ın bir velisi ona: “Mutlaka bu dikenleri sök.” dedi.
Adam itiraz etmedi. “Evet mutlaka bir gün sökerim.” dedi. Adam ha bire yarın yarın dedikçe dikenler büyüyüp kuvvetleniyordu. Veli adama: “Ey vaadinde durmayan adam, sök şu dikenleri bu işi sürüncemede bırakma.” dedi. Adam: “Babacığım, bir hayli gün var, bugün olmazsa yarın, bir gün mutlaka bu işi yapacağım.” dedi.
Allah’ın (c.c.) velisi bunun üzerine şu sözleri söyledi: “Sen, hep yarın diyerek bu işi erteliyorsun, fakat şunu bil ki her geçen gün o dikenler büyüyüp güçleniyor, dikenleri sökecek olan sen ise güç kuvvet kaybediyorsun, dikenler gün geçtikçe gençleşiyor sense ihtiyarlıyorsun.”
-Cömertlik, şehvetleri lezzetleri terk etmektir.
-Dağ vardır sesi iki misli aksettirir, dağ vardır sesi yüz misli aksettirir.
Günün Şiiri
DOLAP
Dolap niçün inilersin
Derdim vardır inilerim
Ben Mevla’ya aşık oldum
Onın için inilerim
Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş Çalap
Derdim vardır inilerim
Beni bir dağda buldular
Kolum kanadım yoldular
Dolaba layık gördüler
Derdim vardır inilerim
Ben bir dağın ağacıyım
Ne tatlıyım ne acıyım
Ben Mevlaya duacıyım
Derdim vardır inilerim
Dağdan kestiler hezenim
Bozuldu türlü düzenim
Ben bir usanmaz ozanım
Derdim vardır inilerim
Dülgerler beni yondu
Her azam yerine kondu
Bu iniltim Haktan geldi
Derdim vardır inilerim
Suyum alçaktan çekerim
Dönüp yükseğe dökerim
Görün ben neler çekerim
Derdim vardır inilerim
Yunus bunda gelen gülmez
Kişi muradına ermez
Bu fanide kimse kalmaz
Derdim vardır inilerim
Yunus EMRE
Dost Elinden Ölürsem
Dost elinden ölürsem, hiç gümansız geru gelem
Ganimet görem bu demi, can şükrane veri gelem
Canın diri tutan kişi, Dost katından ırak düşer
Feda kılam yüz bin canı, ıraklıktan beru gelem
Cercis’leyin ol Dost beni, yetmiş gez öldürür ise
Bin gez dahi ölür isem, yüz bin gez ileru gelem
Yüz bin gez doğam uyagam, Dost burcunda cevlan kılam
Hem Bunda olam, hem Anda, Bunda Anda varı gelem
Yavu kılındım ne çare, yürürem dün gün avare
Sorulara cevap budur, ben esrügem deyu gelem
Bin yıl toprakta yatursam, ben komayam Enelhakkı
Ne vakit gerek olursa, aşk nefesin uru gelem
İnanmayan, gel sinime, Dost adını eyit, kıgır
Kefen donum pare kılup, toprağımdan duru gelem
Bundan böyle n’olasını, değme akil şerh etmeye
Yunus eydür aşıklara, Dost haberin veri gelem
Yunus EMRE
Günün Sözü
İyi sözün aslın bilen derdi bu söz nerden gelir. Söz aslını anlamayan sanır bu söz benden gelir. Zehirle pişmiş aşı, kim yemeye gelir.
Yunus EMRE