Doğum Günümüz Kutlu Olsun

0
16

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bizi sorsanız tabi heyecanlıyız, tam 77 kocaman ve dolu-dolu yılı geride bıraktık 78. yaşımıza bastık. Bestesini Teoman Alpay, Güftesini Nihat Aşar’ın yaptığı “Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım” sarkışını söylemiyoruz bugün. Çünkü güzelim ve güzelim olmayan günler hep bizden haberli geçti. Zamanın hemen hemen her anına tanıklık yaparak yetmiş sekiz yaşına geldik. Hani büyükler yeni doğan bebeklere “yaşıyla büyüsün” diye dilekte bulunurlar ya. İşte o dileğin hayat bulmuş halindeyiz çok şükür.

Yaşımızla büyüdük, zamanın gerisinde durmadık, bazen ileri gittik ama hep yan yana yürüdük, bazen taşlar, yıkıntılar, döküntüler çıktı yolumuza düşmedik, eğilmedik, bükülmedik, aksine  biz o yıkıntıları, taşları temizleyerek ardımızdan gelenlere  yolu açık tuttuk. İlkelerimizden ödün vermedik, ayrım gayrım yapmadık, yalaka olmadık, doğruları araştırarak yazdık, kimseyi kayırmadık, karalamadık.  Her zaman haklının yanında olduk. Bazen engellendik, bazen yerildik, bazen övüldük, hepsini zamanında olması gerektiği gibi kabul ettik. Bizler mütevazı mekânımızda, gösterişten uzak, yalnızca işimizi yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Zaman saçlarımızı aklaştırdı, yüzümüzde çizgiler oluştu, çocuklar büyüdü, büyükler evlendi, onları zamanın tanıkları oldukları için kutsuyoruz

Gazetecilik gerçekten kolay meslek değil.  Özellikle de ipleri elinizden kaçırdığınızda. Bu yüzden zoru kolaylaştırmaya çalışıyoruz.

Ve sevgili okuyucularım. Bizim gazetemiz 23 Temmuz’da kurulmuş, yani Hatay’ın anavatana ilhak  ettiği gün. Bu yüzden İskenderun Gazetesi bir başka anlamlıdır. Ve ilk ve en önemli gazetelerdendir.

İlk kurucusu olan rahmetli Suphi Levent  ilk olarak matbaayı kurmuş  daha sonra  23 Temmuz’u doğum günü sayarak 1947’de resmen  gazeteciliğe başlamış. Gazete aynı binada olan kendi matbaaları ile basılırmış ki şimdiye dek durum böyle. Gazetemiz imtiyaz sahibi Sayın Rızkullah Terbiyeli  daha yedi yaşında iken  İskenderun Gazetesinde çalışmaya başlamış. Getir götür işleri ile ve zaman akıp gitmiş, bu güne gelmiş ve gazeteyi bu duruma getirmiş. Bizler çok daha sonraları katılmışız aileye örneğin ben deniz 2001’de ama sevgili Semir Bağırsakçı   arkadaşımız bizden çok  önceden, hatta İlyas’tan önce bile, Rızkullah baba ile kader arkadaşlığı yapmış. Şimdi gazete ailemizde hepsi birbirinden değerli arkadaşlarımız, (kayıplarımız olsa da) köşe yazarlarımızla yayım hayatımıza devam ediyoruz.

“Eski heyecan var mı?” diye sorsanız. Tabi ki içinde bulunduğumuz durumdan ötürü  heyecanımızı yitirme noktasına geliyoruz ancak gazetecilik tam yok artık diyecekken yeniden başlamaktır… Gerçi bendeniz  gülümsememi ve şarkımı unutur vaziyete geldim  artık kaygısız kaygusuz olamıyorum zaten hiç değildim ama şimdi…

Ve DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN SEVGİLİ İSKENDERUN GAZETESİ…

Ve sevgili okuyucularım başta gazetemiz imtiyaz sahibi tam 78 yıldan beri bu işi yapan, hepimizi bir şemsiyenin altında, kırmadan, üzmeden, baskı yapmadan toparlayan değerli insan Ruzkullah baba ve diğer bütün aile ferlerinin doğum gününü kutluyorum ve tabiî ki bu ailenin bir ferdi olarak kendi, doğum günümü de  kutluyorum…

Dilerim daha çok uzun zamanlar birlikte, sağlıkla, sevgiyle, eğilmeden, bükülmeden, ilkeli ve kamu yararına gazetecilik yapmaya devam ederiz. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle, ayrımsız, gayrımsız kalalım sevgili okuyucularım… Yase

& & & & & &

Hatay Meselesi ve Hatay’ın Anavatana Katılması
(30 Haziran 1939)

Halkının büyük çoğunluğu Türk olan ve Misakımillî sınırları içerisinde bulunan Hatay (İskenderun Sancağı), Fransa’yla 20 Ekim 1921’de imzaladığımız Ankara Antlaşması ile Türkiye sınırları dışında kaldı. Bölge, Suriye ile birlikte Fransız mandası altına girdi. O günün şartları gereği böyle bir karar almak zorunda kalan Türkiye, Hatay’daki Türklerin haklarının korunması ve bölgeye özerklik verilmesi için gerekli ortamı hazırlayacak hükümler eklemeyi de ihmal etmedi. Anlaşmanın ilgili maddesine göre İskenderun bölgesi için özel bir yönetim kurulacaktı. Bölgede Türk kültürünün gelişmesi için her türlü imkândan yararlanılarak Türk dili resmî bir niteliğe sahip olacaktı. Fransa manda yönetimi 1921’de İskenderun Özerk Sancağı’nı Halep’e bağladı. İskenderun Sancağı’nda kurulan bu statü, bölgede ve Türkiye’de olumsuz etkiye neden oldu.

Fransa, 1926’da İskenderun Sancağı sınırları içinde, yapılan seçimler ve hazırlanan anayasa sonucunda burada “Bağımsız İskenderun Hükümeti”ni kurdu. Bu durum, Suriye’de tepkilere yol açtı. Fransa, ikinci bir kararnameyle bu hükümetin adını değiştirerek “Kuzey Suriye Hükümeti” adını verdi ve bundan sonra İskenderun Sancağı Şam’a bağlandı. Bölgede yaşayan Türk halkının bu gelişmelere büyük tepki göstermesi üzerine 1930’da Milletler Cemiyeti Mandalar Komisyonu İskenderun Sancağı’nın özel bir statüye tabi olduğunu kabul etti. Böylece, İskenderun Sancağı’nın mali ve yönetim özerkliği uluslararası bir belgeye bağlanmış oldu.

Fransa, 1935’te Suriye ve Lübnan üzerindeki mandasını kaldırdı. 9 Kasım 1936’da Suriye ile bir anlaşma yaparak İskenderun dâhil bölgedeki, bütün yetki ve haklarını Suriye Hükümeti’ne devretti. (Fransa 1946’da tamamen Suriye ve Lübnan’dan çekildi.) Bu durum Türkiye tarafından tepkiyle karşılandı ve kabul edilmedi. Bu arada Türk Hükümeti, 9 Eylül 1936’da, Milletler Cemiyetinde İskenderun sorunu hakkında Fransa’ya ikili görüşme yapılmasını önerdi. Fakat öneri kabul edilmedi.

Almanya ve İtalya’daki totaliter rejimlerin yayılmacı politikaları başta Fransa olmak üzere, birçok Avrupa ülkesini endişeye sevk etti. Bu durum Fransa’yı Hatay konusunda anlaşmaya zorlamaktaydı. Türkiye ise sorunlarını diplomasi yoluyla çözen ve dostluğu aranan bir devlet olmuştu. Türkiye, 9 Ekim 1936’da, Fransa’ya bir nota vererek Suriye ve Lübnan’a olduğu gibi İskenderun Sancağı’na da bağımsızlık verilmesini istedi. Fransa, verdiği cevapta, İskenderun Sancağı’nın bağımsızlığının tanınması hâlinde Suriye’nin parçalanmış olacağını, buna da kendisinin yetkili olmadığını bildirdi. Türkiye’nin isteğinde ısrar etmesi üzerine Fransa, sorunu Milletler Cemiyetine götürmeyi önerdi. Türkiye de bunu kabul etti.

İskenderun sorunu, 14 Aralık 1936’da, Milletler Cemiyetinde ele alınarak Sancak için yeni bir statü kabul edildi. Buna göre İskenderun ve Antakya iç işlerinde tam bağımsız, dış işlerinde Suriye’ye bağlı, kendisine özgü bir anayasa ile yönetilen bir statüye kavuşturuldu. 1937’de Türkiye ile Fransa arasında imzalanan bir antlaşma ile Sancak’ın toprak bütünlüğü güvence altına alındı. Türkiye, Milletler Cemiyetinin kararıyla Hatay’da oluşturulacak yeni statüsünün hemen uygulanmasını istedi. Fransızların engellemeleri üzerine iki ülke arasındaki ilişkiler gerginleşti. Bu arada Türkiye, Milletler Cemiyeti nezdinde durumu protesto ederek Hatay sınırına asker yığmaya başladı. Siyasi gelişmelere paralel olarak Fransa, Hatay’la ilgili tavrını yumuşattı. 6 Haziran 1938’de Hatay’daki valisini geri çekerek yerine bir Türk vali atadı. Daha sonra iki ülke arasında anlaşma ile Hatay’ın toprak bütünlüğü ve siyasi statüsünün ortaklaşa korunması kararlaştırıldı ve 5 Temmuz 1938’de, Türk askeri Hatay’a girdi.

Türkiye ve Fransa’nın gözetimi altında Hatay Meclisi için seçimler yapıldı. Eylül 1938’de Sancak Millet Meclisi, ilk toplantısını yaparak Hatay Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etti. Cumhurbaşkanlığına Tayfur Sökmen seçilirken Başbakanlığına da Abdurrahman Melek atandı. Türkiye Cumhuriyeti kanunları ve parası kabul edildi. Hatay Devleti yöneticileri, Türkiye’ye katılmak isteğinde bulundular. Bu sırada Avrupa’da savaş ortamına girilmesi Fransa ve İngiltere’yi Türkiye’ye yaklaştırdı. Fransa ile yapılan anlaşma sonucu Fransa, askerlerini bölgeden çekerek Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını kabul etti.

Hatay Millet Meclisi, 23 Haziran 1939 günü yaptığı toplantıda oy birliği ile Anavatan’a katılmak kararını alarak Hatay Devleti’ne son verdi. Aynı gün Fransa imzalanan Ankara Anlaşması ile Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını kabul etti ve bir süre sonra Hatay’dan çekildi. TBMM 30 Haziran 1939’da, Ankara Antlaşması’nı onayladı. 23 Temmuz 1939 günü yapılan törenle de Hatay Türkiye’ye katıldı.

(Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi Hatay Meselesi ve Hatay’ın Anavatana Katılması-30 Haziran 1939)

Günün Şiiri

Serçe

Kim sevecek bu küçücük serçeyi?
Uzun yoldan gelmiş ve yorgun.
“Ben değil” dedi koca meşe.
“Ben dallarımı onun yuvasıyla paylaşmayacağım

ve yapraklarımın örtüsü onun üşümüş göğsünü ısıtmayacak.”
Kim sevecek bu küçücük serçeyi,
Kim söyleyecek tatlı bir söz?

“Ben değil” dedi kuğu.
“Saçma bir fikir bu
diğer kuğular duysa gülüp alay eder be!”
Kalbi acıma hissiyle dolu,
kim açlıktan ölen bu serçeyi besleyecek?

“Ben değil” dedi altın başak.
“Yapabilseydim keşke ama olmaz!
Büyümek ve gelişmek için güçlü olmalıyım.”
Kim sevecek şu küçük serçeyi,
kimse yazmayacak mı ona bir ağıt?

“Ben yazarım” dedi kara toprak.
“Tüm benden olanlar bana geri döner,
çamurdan yaratıldınız ve
gene çamur olacaksınız sonunda.”

Günün Sözü

Sevinçli anında kimseye vaatte bulunma öfkeli anında kimseye cevap verme…
Çin Atasözü

Cahillerle tartışmaya girmeyin, ben hiç yenemedim.
Gazali

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here