Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün arkadaşım denize bakarak derin bir soluk aldı ve “mutluluk bu olsa gerek” dedi. “Mutluluk, işte şimdi hissettiğimiz şeyse, onu sessizce yaşamaya bakalım o halde” dedim.
Ve hemen daldık dudaklarımızda gizemli bir gülümseme kendi düşüncelerimize. Deniz önümüzde uzanıyordu sessiz, sakin ve okşanmak ister gibi davetkar. Akşam iniyordu bütün hüznü ile üzerimize ve top patlamak üzereydi. Sahil yavaş, yavaş boşalıyordu. Havanın hüznüne karışan mistiklikle ellerimiz çenemizde, gözlerimiz yavaş, yavaş denize gömülmeye başlayan güneşin denizin üzerinde bıraktığı kızıl ışık demetinde. Sıcak kumların üzerine oturmuşuz. Orucuz ama hiç telaşımız yok kalkıp gitmek için, sabaha kadar orada öylece kalabilirdik. Ve evdekiler gelip bizi çağırana dek olduğumuz yerde kaldık. Güneş battı ve mehtap çıktı hemen kocaman bir gece lambası gibi. Etraf büyülü bir güzelliğe büründü anında, seraların naylon tavanlarına ve daracık köy yollarına gümüş tozu dökülmüş gibi oldu. Açlığın ayrımında olmadan kalktık hep birlikte eve dönerken başımızda dumanlar, açlık bizden çok uzaktı.
Ve bütün gece dolunayda balkonda oturup uluyan köpekleri ve daha önce sesini tanımadığımız birçok hayvanın sesini dinledik. Deniz uzanıyordu önümüzde gümüşten devasa bir kağıt gibi. Dilimizde rahmetli Daryo Moreno’nun “Deniz ve Mehtap gördüler seni” adlı ölümsüz şarkısı. Ve başımızda yoğun bir dumanla sabahı bulduk. Ve şimdilik sağlık ve sevgi ile birlik ve beraberlikle kalalım diyorum sevgili okuyucularım her zaman hep el ele. Yase
& & & & &
Böceğin Rızkı
Hazret-i Süleymân (a.s.) bir gün, deniz kenarında oturmuşlar idi. Bir karıncanın geldiğini gördü. Ağzında bir yeşil yaprak tutardı. Deniz kenarına ulaştı. Sudan bir kurbağa çıktı. O yaprağı karıncadan alıp, denize döndü. Karınca geri döndü. Karıncadan sordular ki, “Bunun hikmeti nedir.”
Karınca cevap verdi ki, “Bu deryanın ortasında, Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri bir taş halk etmiştir. O taşın içinde bir böcek halk etmiştir. Beni onun rızkına sebep etmiştir. Ben her gün o nesneyi, ona yetecek kadar rızkı getiririm. Deniz kenarına ulaştırırım. Allahü teâlâ hazretlerinin, kurbağa suretinde yarattığı bir meleği o rızkı benden alır, o böceğe verir. O böcek, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin kudreti ile, fasîh dil ile söyler ki; -Sübhânallah ki, beni halk etti, deniz ortasında ve taş arasında bana mekân verdi. Benim rızkımı unutmadı. İlâhî, ümmet-i Muhammedi ümitsiz etme!”
& & & & &
Biz de Vaktiyle Güzel Yiyeceklerdik!
Halîfe Hârûn Reşîd bir gün Behlül-i Dânâ ile sohbet ederken; “-Ey Behlül! Sana sarayımda bir oda ve hizmetçiler vereyim. Yeter ki bu eski elbiselerden kurtul. Yenilerini giy. İnsanlar arasına karış” dedi.
Bunun üzerine hazret-i Behlül; “-Müsâde ederseniz bir danışayım” dedi.
Halîfe; “-Kime danışacaksın, kimsen yok ki?” diye cevap verdi.
Behlül de; “-Ben danışacağım yeri biliyorum” dedi ve oradan ayrıldı.
Hârûn Reşîd arkasından adamlar salıp danışacağı yeri öğrenmek istedi. Behlül gide gide şehir dışında bir mezbeleliğe gitti. Başını eğip bir şeyler dinlermiş gibi yaptı. Bir şeyler söylendi. Daha sonra oradan ayrıldı. Saraya yöneldi. Sultanın adamları ondan önce saraya dönüp hâdiseyi halîfeye bildirmişlerdi. Behlül huzûra girince, halîfe Hârûn Reşîd ona; “-Ey Behlül! Söyle bakalım vereceğin cevabı” dedi.
Behlül; “-Danıştım efendim. Lâkin insanlar arasına karışmam mümkün değil” dedi.
Halîfe heybetle; “-Ey Behlül! Sen gidip çöplere danışmışsın, haberim oldu” dedi.
Behlül de; “-Doğru söylüyorsun ben de onlara danıştım. Onlar bana cevap verdiler ve; -Ey Behlül! Biz de vaktiyle en güzel ve nefis yiyecekler idik. Bütün güzellikler bizde idi. Sevgi ve itibarımız çoktu. Ne zaman ki insanlar arasına karıştık. İşte bu hâle geldik. Çöpe atıldık. Sen de sakın insanların arasına karışma” dediler.
Bu sözlerdeki ince mânâları anlayan Hârûn Reşîd: “Haklısın.” deyip düşüncelere daldı.
Günün Şiiri
Kır Türküsü
Yayılır karanlık sisler engine,
Korkarım, bakamam sana ben yine.
Yıllarca dalardım solgun rengine
Güneşten nur uman gözler yanmasa!
Vadide bir hazin nağme ürperdi;
Bu ıssız dağların sen misin derdi?
Üstünde yabani güller biterdi
Dereler, tepeler seni anmasa…
Çoşarak ruhunun bütün hevesi
Yükseldi uzaktan bir çoban sesi.
Bence bir, kırların ye’si,neşesi,
Kolların boynuma halkalanmasa!
Faruk Nafiz Çamlıbel
KIŞ BAHÇELERİ
Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta,
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,
Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı.
Can verdi kışın sunduğu taslarla zehirden
Her gonca kızıl bir gül açarken yolumuzda,
Üstündeki son dallar ağarmış diye birden
Pas tuttu nihayet suların rengi havuzda.
Yerlerde gezen hatıralar var korulukta;
Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir.
Mehtaba çalan sapsarı benziyle ufukta,
Binlerce dalın verdiği tek meyva güneştir.
İçlenme tabiattaki yekpare kederden,
Yas tutma dağılmış diye kuşlarla çiçekler.
Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmeyecektir.
Faruk Nafiz Çamlıbel
Günün Fıkrası
Temel yeni aldığı ayakkabısını, bir hafta giymemiş neden? Satıcı bir hafta kadar ayağınızı sıkabilir dediği için
Temel Çöpçü
Temel İstanbul’a taşınmış. Bir akşam oturduğu apartmanın kapıcısı gelip, “Çööp” diye bağırınca, Temel cevap vermiş “İhtiyacccımız yok”
Mevlana’dan Seçmeler
-Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.
-Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol.
-Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.
-Başkalarının bahtiyarlığına imrenme. Çok kimseler var ki, senin hayatına gıbta ediyorlar.
-İçteki kiri su değil, ancak gözyaşı temizler.
-Kimde bir güzellik varsa, bilsin ki ödünçtür.
Günün Sözü
Komşunu sev ama aradaki bahçe duvarını asla kaldırma.
Benjamin Franklin
Rüyaları gerçekleştirmenin en kısa yolu uyanmaktır.
W. Emerson
İnsanlara her gün balık vereceğinize, onlara balık tutmağı öğretin, sonunda siz rahat edersiniz.
Confuctus
Bir şeyi istediğimiz zaman hep onun çekici yanlarını görürüz, onu elde ettikten sonra da hep kötü yanlarını buluruz.
Jonathan Swift