Değişim Rüzgârları Esmeye Başladı…

0
89

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Değişim rüzgârları 20 yıllık Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım’ın  yerini Ali Koç’a  kaptırması ile hızla esmeye başladı. “Hadi hayırlısı” diyelim. Ve darısı daha büyük değişikliklere… 20 yıl çok büyük bir zaman bu zaman içinde Aziz Yıldırım Fenerbahçe ile bütünleşti adeta. Ve takımı bazı art niyetlilere karşı iyi korudu. Ona geçmiş hizmetleri ve Fenerbahçe’ye yaptıkları bütün güzel  şeyler için çok teşekkür ederek Ali Koç a “hayırlı olsun hoş geldiniz” diyoruz. Bendeniz oldum olası Fenerliyim ve düşünüyorum ki insanlar herhâlde tuttukları takımla doğuyorlar. Yani hiç duymadım küçükken Fenerbahçeli olan birinin büyüyünce takım değiştirdiğini! Garip bir şey bu takım tutmalar valla. Bendeniz kendimi bildim bileli   Fenerbahçeliyim ama asla ve katha fanatik değilim hatta hiçbir konuda fanatikliğim yok… Ne çocukken ne ilk gençlikte ne de şimdilerde… Sevinci, coşkuyu anlarım ama öyle araba pencerelerinden sarkmayı, silah sıkmayı, takımım için kavga gürültü etmeyi falan hiç anlamam. Ve tabi yapanları da anlamıyorum. Sevinmek çok güzel ama duygudaşlık yapmak daha güzel diye düşünüyorum. Bendenizi neşelendiren şey karşımdakini üzüyor ve bende üzülen tarafta olabilirim ki çok olduk ve oluyoruz. O zaman hoşumuza gidiyor mu karşı tarafın taşkınlıkları? Neyse bunlar çok ağırbaşlı birinin tezleri fanatikler hiç anlamaz anlamaları da gerekmiyor zaten.

Ve seçim hazırlıkları hızla devam ediyor. Ve tabi bütün bu koşturma içinde bir haftada 8 şehit verdik durup düşünecek zamanımız oldu mu acaba?

Siyasiler birbirlerine laf yetiştirirken askerlerimiz şehit düşüyor daha 20’sinde gencecik çocuklar sessiz sedasız şahadet şerbetini içiyor, oruçlarını bozmadan; iftar masalarında derin sohbetler sürerken evlere ateş topları düşüyor.

Çocuklar babasız, analar oğulsuz, sevgililer yalnız kalıyor. O evlerde çorbaya keder sinmiş, Ramazan pidesi acıyla yoğrulmuş, bazılarımızın haberi var, bazılarımızın acısı. Ama çoğumuzun haberi yok. Herkes kendi derdine düşmüş, kimse kimseyi düşünmüyor, varsa yoksa “benim” diyor. Bizler sanırım hiçbir zaman bu kadar “ben” olmamıştık.

Bizler şehitlerimizi yüreğimize gömdük, mekânları cennet olsun, ruhları şad. Herkes unutsa da biz unutmayacağız. Allah sabır versin ailelerine, sevdiklerine, vatan sağ olsun.

Ve sevgili okuyucularım Ramazan ayını yaşarken nasıl bir adaletsiz dünyanın içindeyiz diye düşünüyoruz sürekli, daha doğrusu gördüklerimiz, yaşadıklarımız bize bunu düşündürüyor…

Yani seçim için eşit şartlar yok, birileri zengin birileri yoksul, birileri demir parmaklıkların ardında. TV kanallarının bazıları  bazı partilerin seçim konuşmalarını vermiyor ya da iki dakikada geçiştiriyor, birileri  yolları çöp kamyonları ile kesiyor. Afiş yapıştırma nedeni ile taraflar birbirlerine giriyor, insanlar yaralanıyor. Kardeşim nasıl bu kadar tahammülsüz olduk birbirimize. Bari bu mağfiret ve Rahmet ayında şiddetten kaçınalım! Birbirinizi sevmeyin kimse sizden bunu istemiyor ama herkes herkesin varlığına saygı göstermek zorunda… Bu ülke birilerin değil, börtü böceği ile hepimizin. Kimse kimsenin yolunu kesmek, kavga çıkarmak hakkına sahip değildir. Hatta sesini bile yükseltemez. Gece yatıyorsunuz millet son ses müzik dinliyor, çocuklar var  erken, oruçlular var sahura kalkacak kim veriyor bu insanlara bu hakkı? Soransanız hakta hukukta onlardan sorulur din imanda?

Ve biz bu yüzden bütün kutsal saydığımız değerlerimiz alt üst olmuş vaziyette korkunç bir yalan dolanın içinde yuvarlanıp gidiyoruz.   

Ve sevgili okuyucularım kardeşin kardeşe uzak olduğu bu zamanda sağlıkla, sevgiyle kalmaya çalışalım… Ve her zaman hep birlikte ayrımsız gayrım sız. Yase

& & & & &

Gıybet Dinledim Orucum Bozuldu

Allah dostlarının orucu akşama kadar sadece aç kalmak de­ğildir. Onlar orucu kendini değil haram ve mekruhlara onlar kendini şüpheli olan şeylere karşı bile kendini kapatmaktır. Onla­rın derdi sadece akşama kadar aç kalmak değil, tuttukları oruçla Rıza-i ilahiye kavuşmaktır. Onlar için yılın her ayı ramazan ayı gibi yaşıyorlardı. Sürekli oruç tutardı.

Bir gün oruçlu iken yanın­da Hindistan sultanı çekiştirilip, gıybeti yapılınca; Dıhlevi hazretleri; “Eyvah orucum bozuldu” dedi.

Yanındakiler; “ama efendim gıybet yapan siz değildiniz” de­yince; “Gıybeti yapan da dinleyende ortaktır.” hadisi şerifi ile karşı­lık verdi.

& & & & &

Borcun var mı?

Bir ramazan günü III. Mustafa’nın veziri Koca Ragıp Paşa’nın konağında yapılan sohbet esnasında Ragıp Paşa Şair Haşmet’e hitaben: “Senin de borcun var mı Haşmet?” diye sorar ve ondan sonra şu cevabı alır: “Evet efendim, mahalle bakkalına bin kuruş, kasaba beş yüz kuruş…”

Ragıp Paşa sorusunun anlaşılmadığını düşünerek şu açıklamayla birlikte tekrarladı sorusunu: “Ben onu sormuyorum, oruç borcun var mı?”

Şair Haşmet bu soruyu şöyle cevaplamış: “Paşam, oruç borcunu Allah sorar; sizin soracağınız kul borcudur.”

& & & & &

Herkese Sevgi

Vietnam’da savaştıktan sonra sonunda evine dönmekte olan bir asker hakkında bir hikaye anlatılır. San Francisco’dan ailesini aradı; “Anne baba, eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum.”

“-Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz” diye cevapladılar.. Oğulları, “Bilmeniz gereken bir şey var” diye devam etti. “Arkadaşım savaşta ağır yaralandı. Bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum.”

“-Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz.”

“-Hayır. Anne, baba, onun bizimle yaşamasını istiyorum.”

“-Oğlum dedi babası, “Bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur. Bizim kendi hayatımız var ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır.”

Oğlu o anda telefonu kapattı. Ailesi ondan bir süre haber alamadı. Ama birkaç gün sonra, San Francisco polisinden bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu. Üzüntü dolu anne-baba hemen San Francisco’ysa uçtular ve Oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler. Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler: Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı.

Bu hikayedeki aile de bir çoğumuz gibi. Güzel olan ya da birlikte olmaktan zevk aldığımız insanları sevmek bizim için çok kolay, ama bize rahatsızlık veren ya da yanlarında kendimizi rahatsız hissettiğimiz insanları sevmiyoruz. Bizim kadar sağlıklı, Güzel ya da akıllı olmayan insanların yanından uzak durmayı tercih ediyoruz. Neyse ki, bize bu şekilde davranmayan biri var. Biz ne kadar bozulmuş olursak olalım, bizi sonsuz ailesinin yanına çağıran şartsız sevgiyle seven biri. Bu gece, uyumadan önce, insanları olduğu gibi kabul edebilmemiz ve bizden farklı olanlara karşı daha anlayışlı olabilmemiz için gereken gücü vermesi için Allah’a kısa bir dua edelim.

Günün Şiiri

Sevi Şiiri 

Ben senin en çok sesini sevdim

Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi

Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren

Bana her zaman dost, her zaman sevgili

 

Ben senin en çok ellerini sevdim

Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak

Nice güzellikler gördüm yeryüzünde

En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

 

Ben senin en çok gözlerini sevdim

Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil

Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar

Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

 

Ben senin en çok gülüşünü sevdim

Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran

Unutturur bana birden acıları, güçlükleri

Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

 

Ben senin en çok davranışlarını sevdim

Güçsüze merhametini, zalime direnişini

Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında

Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

 

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim

Tüm çocuklara kanat geren anneliğini

Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada

Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

 

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim

Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni

Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim

Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni…

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Günün Fıkrası

Bir gün, adamın biri sahilde tek başına yürürken bir deniz kabuğuna tekme sallamış. Deniz kabuğu biraz yuvarlandıktan sonra bir kayaya çarparak kırılmış ve içinden kocaman bir cin çıkmış. Cin sevinçle “Yüzyıllardır bu deniz kabuğunun içindeydim. Beni buradan nasıl çıkardığını bilmiyorum ama bi istekte bulunmayı hak ettin!” demiş. Adam da “Ben kanarya adalarını çok merak ediyorum. Şimdiye kadar orayı hep dergilerde ve tv’de gördüm ama hiç gitmedim. Buradan, denizin üstünden bana bir yol yap; ben de canım sıkıldıkça arabama atlayıp oraya gidip geleyim” demiş. Cin, kendi kendine “yahu bunun asfaltı var, direkleri var.

Dünyanın da yolu, hem denizin üstünden yol yapmak da mesele, bir kere zemin sulu,…” diye düşünmüş; ve adama: “ya bu biraz teferruatlı bir şey, başka bir şey isteyebilir misin? para veya ışınlanma gibi…?” demiş.”Pekala!” demiş adam.”Şimdiye kadar 7 kere evlendim, bunun haricinde de hayatıma bir sürü kadın girdi, ama şu kadınları bir türlü anlayamadım. Bana öyle bir yetenek ver ki şu kadınları anlayabileyim” demiş. Bunun üzerine cin adama bakmış ve: “Yolu kaç şeritli istersin?” demiş…

Günün Sözü

Dünyanın her yerinden herkesin yenileceği bir yer vardır. Kimilerini yenilgi yıkar, kimileri ise zaferle küçülür, bayağılaşır. Büyüklük, hem yenilgiyi hem de zaferi kabullenebilen kişilerde  yaşar.

John Steinbeck

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here