Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Uzun bir aradan sonra nihayet bugün bilgisayarımın kapağını açabildim çok şükür; “hayırdır neden mi” diye soruyorsunuz? Hemen yanıt vereceğim; açmadım açamadım, çünkü gerçekten zorlu misafirlerim vardı. Ve hala bu zorlu ve sevgili misafirlerim tamamen gitmiş değiller geldikleri yere. “Kim mi bunlar?” Bunlar “sen kendini çok boş verdin iyice dağıttın daha çok kendini dağıtmadan seni bir güzel toparlayalım” diyerek gelen işgüzarlar. Sanki bendeniz Venezüella devletiyim? Önce sevgili midemin koruyucu perisi bir gece sabaha yakın geldi yerleşti mideme ve tabi bağırsaklara dek uzandı kanatları. Gelir gelmez yaptığı ilk şey midemi temizlemek oldu böğürte böğürte. “Ölüyorum” diye inledikçe de. “Şikâyet etme sen hazırladın bu sonu” diye bağırmadı, fısıldadı sadece. Birde bağırsaydı yani gelmiş davetsiz gecenin bir yarısı, la havle? Neyse haklı tabi çok…
O midemle uğraşırken bağışıklık meleğini de korkuttu o da arkasına bakmadan kaçtı gitti. Hainliğe bak ya! Dost bildiklerin ilk terk ediyorlar! Ve tabi bağışıklık gidince kim koruyacak bedeni? “Aa ben ne güne duruyorum” diyerek sevgili ateş bey koştu geldi cehennemden izinsiz. Yanında bir demet 40 derece. E başımızın üzerinde yeri var. Ne de olsa o en masumu başkalarının bozduğunu o antikorlarını salarak korumak istiyor! Biz ne olduğunu anlayamadan uykuyla uyanıklık arası adı sanı konmamış karabasanların en karası ile debelenirken kapı yine çalındı “Aaa bizim meşhur klasik müzik orkestrası kapıda… Aa kusura bakmayın bugün olmaz” dememize kalmadan “hop” geldi ciğerlerimizin ucuna yerleşti, hemen başladı üst perdeden döktürmeye. Ne de olsa yolgeçen hanıyız! Klasik müzik olurda arabesk olmaz mı? Kazana dönen başımızdaki meleklerde arabesk söylemeye başladı. Ölüyorum diye inlerken caz sesi geliyor en üst perdeden Ateş Bey geçmişi, geleceği, şimdiyi, dünü, yarını katmış önüne hallaç pamuğu gibi kapıştırıp duruyor. Beyin sanki erimiş maden oda zamanı mekânı karıştırmış akıp gidiyor sımsıcak! Bir o özgür valla takmıyor kimseyi gönlünce karıştırıp duruyor ortalığı beğensen de olur beğenmesen de?
Ve bu sevgili dostları seviyorum onlar bendenizin davetsiz diyetçileri! Sağlıklı olmayı onlar sevdiriyor ve sağlıklı olmanın ne kadar önemli olduğunu ve tabi onlar bendenize halk müziği söyletiyorlar örneğin “gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün” diye. Ve şaşkın olmuşum aslında işimi başımdan aştırdığım için. Bağışıklık sistemim ağlıyordu onu duymadım bile. “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana bilmem söylesem mi söylemsem mi?” diye. Dolaşırken soğanı hatur hutur yiyemediğim için.
Ve zaman çabuk geçmedi. Yatak döşek bir titreyerek bir ateşten kendimizden geçerek iki arada bir dere de. Çok uzun gelen bir haftanın sonunda önce mide perisi çıktı gitti ama kanatları bağırsaklarda kaldı hala kıvır – kıvır durumları var. Ateş beyde cehennemine döndü. O dönmeden yerimden bile kalkamıyordum. Zaten bay iştah kaçmış su bile içmek işkence. Klasik müzik devam ediyor ne de olsa eski dostuz ve tabi bağışıklık hanım efendisi lütfedip dönerse ki şartları varmış doğru beslenmek istiyormuş, öyle düzensizlikten, kararsızlıktan hiç hoşlanmıyormuş, iç işlerine kimsenin karışmamasını da özellikle istiyormuş. Eh verirlerse biz de verebiliriz zahir?
Ve sevgili okuyucularım bu misafirler bizdeyken dışardan yardım almadım yalnızca ateş düşürücü oda sınırlı çünkü dış müdahillerden hoşlanmıyor bedenim. Ve dünyalara değişmeyeceğim sevgili arkadaşım vardı yanımda. Şimdi günlerden sona ilk kez açlığımın ayrımına vardım. Ve dilerim sevgili okuyucularım sizler iyisinizdir. Biliyorum bu günlerde hemen herkes bir şekilde bu durumda. Yani davetsiz misafirleri var. Şunu yapın bunu yapın demeyeceğim. Çünkü herkes kendini herkesten iyi bilir.
Ve kendini bilince nasıl iyi olacağını da bilir. Ya doktora başvurur ya da kendi kendine geçmesini bekler ama sonunda bu kendisinin iç işidir ve onu nasıl çözeceğine kendisi karar vermesi gerekir diye düşünüyorum. Ve bu durumda olan bütün okuyucularıma geçmiş olsun diyorum. Acil şifalar diliyorum. Bendeniz kendimi idare edebilirim edemediğimde de yardım isterim. Sizde istemekten çekinmeyin. Ve sağlıkla, sevgiyle hep birlikte kalalım, sevgili okuyucularım, ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & &
Evin Emektarı Menekşe
Ben mosmor yaprakları olan küçük porselen saksıda yaşayan bir menekşeydim. Tıpkı insanlar gibi benimde umutlarım vardı. Bende aileden biri sayılırdım. Herkes beni sever aksatmadan beni sulardı.
Geceleri herkes kendi odalarına çekildiğinde ben onlarla birlikte uyumaz gökyüzünü izler, yaprakların şırıltısını dinlerdim. Bazen de ailemi, yaşadığım çevreyi, onlar olmazsa ne yapacağımı düşünürdüm.
Bir gece onlar yataklarındayken ben yine çevreyi izliyordum. Bir saatten fazla olmamıştı ki deniz adeta şahlandı. Ev büyük bir sarsıntıyla ayağa kalktı. Deniz durmuştu ama insanların deprem dediği şey hala devam ediyordu. Gözlerimi kapadım ve depremin durmasını bekledim.
Gözlerimi açtığımda yıllardır yaşadığım evin yerle bir olduğunu gördüm. O güzel çiçeklerin olduğu yerdeydik yani evin bahçesinde. Ailemi aradım. Fakat ortalarda yoklardı. Çevredekiler “Bu evden hiç kimse sağ çıkmadı” dediler. Ağlamaya başladım. Canım yanıyordu. İçimde hiç kimsenin dolduramayacağı bir boşluk vardı. Hala inanamıyordum. Onlar beni burada bırakıp gitmezlerdi. Beni bu kadar üzmezlerdi. Neyse ki bu acım fazla sürmedi. Çünkü üstümdeki beton dalımı kırdı. Ve umutlarımla beraber hayata gözlerimi yumdum.
Günün Şiiri
Yeni Bir Sayfada Sana Bakmak
her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konulabilir
bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine.
bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan
ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin
içinde benzetmeler olan
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok
uzun bir yoldan gelen
tedariksiz katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
her şeyi anlattım
olan olmayan acıtan sancıtan
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine
sana bakmak
suya bakmaktır
sana bakmak
bir mucizeyi anlamaktır
sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
aşk sorgusunda şahanem
yalnız kelepçeler sanıktır
ne yazsam olmuyor
çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
bahçıvanlar değil tüccarlardır
sen öyle göz
sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır
bir tek söz kalır
dişlerimin arasından
ben sana gülüm derim
gülün ömrü uzamaya başlar
verdiğim bütün sözler
sende kalsın isterim
ben sana gülüm derim
gül sana benzediği için ölümsüz
yazdığım bütün şiirler
sana başlayan bir kitap için önsöz
sana bakmak
bir beyaz kağıda bakmaktır
her şey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
Allah’a inanmaktır
Yılmaz ERDOĞAN
Günün Sözü
Umutsuzluk; insanoğlunun kendine karşı hazırlayabileceği suikastların en korkuncudur, umutsuzluk manevi bir intihardır.
Jean Paul Sartre
Hayatın kuralı bu… Ya yanlış zamanlarda doğru insanları karşına çıkarır ya da yanlış insanla; zamanını harcatır.
Lucius Annaeus Seneca
Bazı kişilerin düşüncelerinden daha saçma bir şey var mı acaba? Geleceği önceden görmekle böbürlenenleri kastediyorum Gelecek olan her şey belirsizlik içinde yatar. Hiç durup beklemeden yaşa!
Genç Seneca