Cumhuriyet Coşkusu Yitmesin İçimizden

0
76

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Cumhuriyet coşkusu ile uyandım yine bu sabah? Ve diledim ki tanrıdan Cumhuriyet coşkusu hiç yitmesin içimizden.

Ve sevgili okuyucularım yine yazdan kalma güzel güneşli bir gün. Ve yine bundan habersiz yaşayan dünyanın derdini omuzlanmış insanlar. Bu sabah dalgınım, yorgunum çünkü çoktan… Coşkuma karışıyor yorgunluğum, dalacakken uzaklara yakınlaşıyorum sayesinde. Ve kendimi bırakmıyorum dalgınlığın ağır hımbıl ellerine. Zor yaptığım şey aslında. Gözlerim kapanmamak için direniyor kendine.

Bu güzel havalar hasta etti beni diyor şair. Ben denizi de bu güzel havalar hasta ediyor. Ve bu sabah coşkuma rağmen kırık dökük her tarafım. Aklıma geliyor kırık dökük iken yapılabilecek şeyler. Ah ne çokmuş meğer? Ve Cumhuriyet’in kuruluş  öyküsü kırık döküklüğü yok ediyor kökünden. Ve bir şiir geliyor aklıma Cahit Külebi’den. Ve şu anda halim yokken yazmaya harf devrimine takılıyor gözlerim.

Yeni Türk Alfabesinin Kabulü

Atatürk 1928 yılı Haziran’ında, yeni Türk Alfabesi’nin tespiti ile ilgili bir komisyon kurulmasını istedi. Çalışmaların sonucu olan alfabeyi Ata’ya Falih Rıfkı Atay getirdi. Atatürk bunları uzun uzun inceledi ve sordu: “Yeni yazıyı uygulamak için ne düşündünüz?”

Falih Rıfkı: “Bir on beş yıllık uzun, bir de beş yıllık kısa süreli iki öneri var” dedi. Öneri sahiplerine göre ilk zamanlar iki yazı bir arada öğrenilecekti. Gazeteler yarım sütundan başlayarak yavaş yavaş yeni yazılı kısmı artıracaklardı. Daireler ve yüksek okullar içinde bazı yöntemler düşünülmüştü. Atatürk Falih Rıfkı’ya baktı: “Bu, ya üç ayda olur ya da hiç olmaz” dedi.

Hayli radikal bir devrimci iken Falih Rıfkı dahi şaşırmış ve bakakalmıştı. Atatürk devam etti ve: “Çocuğum, dedi, gazetelerde yarım sütun eski yazı kaldığı zaman dahi herkes bu eski yazılı parçayı okuyacaktır. İşte bu yüzden olmaz” dedi.

Genelgeyle Devrim Olmaz

1924 yılının ilkbaharıydı. Erzurum ve Pasinler’de depremde birçok köyün evleri yıkılmıştı. Zarar gören halkla görüşmek için Pasinler’e gelen Atatürk, halkın içinden ihtiyar bir köylüyü çağırdı:  “Depremden çok zarar gördün mü, baba?” diye sordu. Atatürk ihtiyarın şüphesini görünce, tekrar sordu: “Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin?”

İhtiyar, Kürt şivesiyle: “Valla Padişah bilir!” dedi.

Atatürk gülümsedi. Yumuşak bir sesle: “Baba, Padişah yok; onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakalım zararın ne?”

İhtiyar tekrar etti: “Padişah bilir!…”

Bu cevap karşısında kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam’a döndü: “Siz daha devrimi yaymamışsınız!” dedi. Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahrirat kâtibi: “Köylere genelge yolladık Paşam” dedi. Atatürk’ün fırtınalı yüzü, daha çok karıştı: “Oğlum, dedi, genelgeyle devrim olamaz!”

İzmir Suikastı

İzmir’de hazırlanan o alçakça suikastın sonuçsuz kalmasından sonra bir gün bize şu olayı anlatmıştı: “Ziya Hurşit’in beni öldürmeye memur ettiği iki zavallı vardı. Sorguları yapıldıktan sonra bunların birisini yanıma çağırdım. Odada kimse yoktu. Kendisine sordum: “Sen Mustafa Kemal’i öldürecekmişsin, öyle mi?”

“Evet” dedi. Ben yine sordum: “Mustafa Kemal ne yapmıştı ki onu öldürecektin?”

“Fena bir adammış o. Memlekete çok fenalık yapmış. Sonra bize onu öldürmek için para da vereceklerdi.”

“Sen Mustafa Kemal’i tanıyor musun?”

“Hayır.”

“O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldürecektin?”

“Geçerken işaret edecekler, Mustafa Kemal işte budur, diyeceklerdi. Biz de öldürecektik.”

O zaman cebimdeki tabancayı çıkararak kendisine uzattım: “Mustafa Kemal benim, haydi al eline tabancayı, öldür” dedim.

Herif benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu. Bir süre şaşkın şaşkın yüzüme baktıktan sonra diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Çanakkale Geçilmez

10 Ağustos 1915. Conkbayırı’nı almak ve bütün boğaza hâkim olmak için İngilizler 20.000 kişilik bir kuvvetle günlerce kazdıkları siperlere yerleşmişler, hücum anını bekliyorlardı. Gecenin karanlığı tamamen kalkmış, tan ağarmak üzereydi. 8. tümen komutanı ve diğer subaylarını çağırdım: “Mutlaka düşmanı yeneceğinize inanıyorum ancak siz acele etmeyin, evvela ben ileri gideyim, size ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birlikte atılırsınız. Bu durumdan askerlerini de haberdar etmelerini istedim. Hücum baskın şeklinde olacaktı. Sakin adımlarla ve süzülerek düşmana 20-30 metre yaklaştım. Binlerce askerin bulunduğu Conkbayırı’ndan ses çıkmıyordu. Dudaklar sessizce bu sıcak gecede dua ediyordu. Kontrol ettim. Kırbacımı başımın üstüne kaldırıp çevirdim ve birden aşağı indirdim. Saat 4.30 da kıyametler kopmuştu. İngilizler neye uğradıklarını şaşırmıştı. ‘Allah Allah’ sesleri bütün cephelerde, karanlıkta gökleri yıkıyordu.

Her taraf duman içinde ve heyecan her yere hakim olmuştu. Düşmanın topçu ateşi büyük çukurlar açıyor, her tarafa şarapnel ve kurşun yağıyordu. Büyük bir şarapnel parçası tam kalbimin üzerine çarptı, sarsıldım, elimi göğsüme sürdüm, kan akmıyordu. Olayı Yarbay Servet Bey’den başka kimse görmemişti. Ona parmağımla susmasını emrettim.

Çünkü vurulduğumun duyulması bütün cephelerde panik yaratabilirdi. Kalbimin üzerinde bulunan saat param parça olmuştu. O gün akşama kadar birliklerin başında daha hırslı olarak çarpmıştım. Yalnız bu şarapnel vücudumla kalbimin üzerinde aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı.

Aynı günün gecesi, yani 10 Ağustos günü, beni mutlak ölümden kurtaran ve parçalanan saatimi Ordu Komutanı Liman von Sanders Paşa’ ya hatıra olarak verdim. Çok şaşırmış, heyecanlanmıştı. Kendisi de alıp cep saatini bana hediye etti. Bu hücumlarda İngilizler binlerce ölü bırakarak tamamen geri çekildi ve Çanakkale’ nin geçilmeyeceğini iyice anlamış oldular.

Ve sevgili okuyucularım hep yeniden hep yeniden cumhuriyet bayramımız kutlu olsun. Birlik ve beraberlik içinde sevgiyle sağlıkla hep birlikte kalalım. Yase

Günün Şiiri

Atatürk Kurtuluş Savaşında

Bir gemi yanaştı Samsun’a sabaha karşı
Selam durdu kayığı, çaparası, takası
Selam durdu tayfası

Bir duman tüterdi bu geminin bacasından
Bir duman
Duman değildi bu
Memleketin uçup giden kaygılarıydı.

Samsun limanına bu gemiden atılan
Demir değil
Sarılan anayurda
Kemal Paşanın kollarıydı.

Selam vererek Anadolu çocuklarına
Çıkarken yüce komutan
Karadeniz’in halini görmeliydi.

Kalkıp ayağa ardı sıra baktı dalgalar
Kalktı takalar,
İzin verseydi Kemal Paşa
Ardından gürleyip giderlerdi
Erzurum’a kadar

Cahit KÜLEBİ

Çanakkale Destanım

Çanakkale şanımsın,
En büyük destanımsın.
Binlerce Mehmetçiğe,
Bağrında kabristanımsın.

Çanakkale şerefim,
Binlerce neferlerim.
Dalgalanır rüzgarıyla,
Bayrağım nefeslerinin.

Gökyüzünden hilal düştü,
Al olmuş ten üzerine.
Yıldız kopardı melekler,
Sundular şehitlerime.

Ay yıldız kucaklaştı,
Kanlarımızla bayraklaştı.
Çanakkale geçilemedi,
Şehitlerimle destanlaştı.

Erdinç SERT

Atatürk ve Cumhuriyet

Baş eğmişken önünde altı asır her zorluk,
Göçtü bir çınar gibi koca imparatorluk!..
Çatırdattı bu göçüş göklerini vatanın,
Duyunca silkindi Türk narasını “Ata”nın!…

Haykırdı kadın, erkek: “İhtilâl var, ihtilâl”!
Çiğnenemez yerlerde mübarek, şanlı hilâl…
Alev alev bayrağım kızıllıklarda yandı,
Bütün millet “Kemal”in etrafında toplandı!..

Dönünce yurt ananın gözleri bir pınara
Can verdi ulu tanrım bu devrilen çınara!..
Saldı o yeniden kök, filiz, gövde, dal budak:
Irkının şahlanışı ısırttı “Garb”a dudak!..

Çekince Mehmetçik’ler kılıçları kınından,
Göl göl oldu her taraf korkak düşman kanından!
Birleşti siperlerde gazilerle, şehitler,
Yeni bir düzen verdi dünyaya koç yiğitler!..

Dile gelince otuz asırlık şanlı mazi,
Türk’ün kara bahtını ağarttı “Büyük Gazi”!..
Son verip bu cenkte biz binbir kötü niyete,
Kavuştuk sevgilimiz: İstiklâl, hürriyetle!..

Değildir zindan artık bize Anadolu’muz,
Cumhuriyet nuruyla aydınlandı yolumuz!..
Onun kutsal sevgisi taşıyor içimizden,
Gökler dolusu selâm, ölmez “Ata”ya bizden!..

Cemal Oğuz ÖCAL

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here