101 yıl önce bugün G.Mustafa Kemal Atatürk’ün “en büyük eserim” dediği Cumhuriyet kuruldu. 600 yılı aşkın bir süre mutlakıyetle idare edilen bir ülkenin cumhuriyete dönüşmesi çok büyük bir olay olmasının yanında, kurucularının azim kararlılığı takdire şayandır. Öyle bir cesareti Atatürk’ün dışında hiçbir babayiğit gösteremezdi. Padişahlık ve halifelikle idare edilen bir ülkeyi Cumhuriyete dönüştürmek gerçekten üstün bir cesaret ve meziyet isterdi. İşte bu üstün cesaret ve meziyetin dünyada bulunabileceği sayılı insanlardan belki de ön önde gelen ismi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Osmanlı döneminde ülkede bulunan doktor sayısı sadece 2800 idi, bunların çoğunluğu gayrimüslimdi. Eczane sayısı İstanbul’da 260, Anadolu’da ise 100 civarında idi.
Cumhuriyet ilan edildiğinde halk sıtma, frengi, çiçek, kızıl, trahom, difteri ve verem hastalıkları ile boğuşuyordu. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte halk sağlığı hizmetlerine yoğun önem verildi. Erken Cumhuriyet dönemi olarak adlandırılabilecek olan 1923-1930 yılları arasında sağlık alanındaki çalışmaların tamamı bulaşıcı hastalıklarla mücadele için sarf edilmiştir.
Osmanlı döneminde ülke sanayide daha çok dışa bağımlı idi. Belli başlı birkaç fabrika dışında fabrikamız yoktu.
Osmanlı idaresi döneminde Feshane-i Amire, İzmit Çuha Fabrikası, Veli Efendi Basma Fabrikası, Hereke Kumaş Fabrikası, Bursa İpek Fabrikası, Yeni Darphane, Zeytinburnu Demir Fabrikası ve Yıldız Çini Fabrikasını saymak mümkündür. Sanayi istatistiklerine göre 1923 yılına kadar açılan toplam fabrika sayısı sadece 386 iken, 1923- 1933 yılları arasında fabrika sayısı 1087 ye ulaştı.
Mustafa Kemal Atatürk dini konularda da büyük atılımlar yaptı. 1925 yılında Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi görevi Atatürk’ün talimatıyla Mehmet Akif Ersoy ve Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiştir. 3 Mart 1924’te Diyanet İşleri Başkanlığı yine Atatürk’ün emri ile kurulmuş ve ilk başkanlığa Rıfat Börekçi getirilmiştir.
Osmanlı döneminde Türk olmak veya Türk olduğunu söylemek yasaklanmıştı. Türk halkına “Eşek Türk” deniliyordu. Padişahlar halka “kullarım” diye hitap ediyordu. İşte Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük devrimlerinden biri de, Türk milletini kulluktan kurtarıp yurttaşlık bilincine ve hakkına terfi ettirmesidir.
“Cumhur” halk demektir. Cumhuriyet halk idaresidir. !2 Eylül darbesine kadar aşağı yukarı böyle devam etmiştir. Ne yazık ki Turgut Özal’la birlikte halk idaresi kavramı da değiştirilmiştir. Parti içi demokrasi dış mihrakların dayatmasıyla rafa kaldırılmış, 2002 yılından bu yana da tamamen yok edilmiştir.
Şu anda uygulanan sistem tüm siyasi partiler için aynıdır ve adı “tek adam sistemi”dir. Çünkü genel ve yerel adaylar halk tarafından değil, genel başkanlarca veya onların tayin ettiği birkaç kişi tarafından tespit edilmektedir. Seçilen yöneticiler veya vekiller ise halka hizmet yerine, kendilerini aday gösteren yöneticilere biat etme zorunda bırakılmaktadır.
Atatürk’ün partisi dediğimiz CHP’nin şu andaki Genel Başkanı Özgür Özel, parti içi demokrasiyi getireceği sözünü vermesine rağmen, bu sözünü tutmamış, parti tüzüğünde “adayların parti meclislerince belirlenecek bir kurulun yapacağı ön seçimle tespit edilmesi” şeklinde bir düzenlemeye yer vermiştir. Oysa demokratik olan sistem, adayların kayıtlı üyelerle hâkim huzurunda yapılması gereken ön seçimle tespit edilmesi şeklinde olmalı idi. Maalesef Özgür Özel de sistemin çarklarını kıramamıştır. Demokrasi ve halk idaresi bu değildir! Umarız bir gün düzelir.