Eskiden eğitim denilince ilk anda aklımıza, “beşikten mezara kadar” (ki güncelleştirilmiş şekli ‘yaşam boyu öğrenmedir’) hayat mücadelemizdeki, toplumsal “cehaletle restleşme” gelirdi.. Ya şimdi? “Rekabetin olduğu dünyada..” (ki bu, ‘altta kalanın canı..’ diye başlayan cümlenin güncelleştirilmiş şeklidir) çocuklarımızın hayatla mücadelesindeki, bireysel “testlerle restleşme!”
Rekabetin olduğu dünya “yuvarlağının köşeleri”ni Özdemir Asaf’ın, kelimelerle çizdiği “Düşünen Adam” yontusunda görebilir miyiz? Belki.. Ne diyor şair? “Bütün bildiklerini yapanla, / Bütün yaptıklarını bilen / Yarışa giriştiler / Birincisi kazandı / Savaştılar, ikincisi yendi.” Özdemir Asaf, bir etapta yarışmayı kazandığını sananlara, hayatın bir maraton olduğunu hatırlatıyor aslında.. Ve fakat ah, maratondaki çocuklarımızın çoğu kez bildiklerini dahi yapamama durumunda kaldıklarını görüyoruz ne yazık ki.. Peki neden? Bilge şair, Asaf’ın “Doğdu, sevinçten ağladılar. Öldü acıdan ağladılar.. O, bu arada yaşadı, hiç düşünmediler..” dizeleri, “sınavlara bağlı” yarışmalarla, adeta bir ölüm kalım psikolojine bürünen eğitim anlayışımıza nedensel bir yergi olabilir mi? Örneğin; çocuğum sınavı kazandı, okulu kazandı yaşasın! Ya kazanamadı ise?
Anne, babaların, çocukların eğitimiyle ilgili kaygıları olabilir.. Hatta yoksa da olmalıdır.. Fakat eğitsel kaygılarımız, çocuklarımızın ilgi, merak, heves, heyecanlarına göre kazanacakları bilgi beceri ve yetenek gelişimine yönelik olmalıdır.. Yarışma tünelinin korku duvarlarına çocuklarımızın gölgelerini düşüren türden değil..
Karne tatilinde çocuklarımızın eğitimi konusunda “neleri biliyoruz ve neleri yapıyoruz?” şeklinde kendimizi sorgulayabilir miyiz? Mesela; neleri biliyoruz ve fakat yapamıyoruz? Neleri bilmediğimiz halde yapıyoruz? Neleri bilmiyoruz ve yapamıyoruz? Bildiklerimizi neden yapamıyoruz? Yapamadıklarımızı neden bilmiyoruz? Bilmek için neler yapmalıyız, yapmak için neler bilmeliyiz?
Soruları çoğaltabiliriz fakat ben; önce “biz ne yapıyoruz?” devamında “bunu niçin yapıyoruz?” sonrasında “nasıl yapıyoruz? Nerde yapıyoruz? Nelerle yapıyoruz”” sorularını yanıtlamamız gerektiğini, yoksa “çocuğum sınavı kazandı yaşasın! Ya kazanamadı ise?” sorusuna yanıt bulmakta zorlanacağımızı düşünüyorum..
Mini mini birlerin öğretmeni olduğumu yazmıştım “Kalemle Oyun” ve “Eğitimin Karakteri” başlıklı Ekim 2015 tarihli tuzlu sularda.. Okumayı öğrendi sınıfımdaki Canlar.. Biraz abartarak, biraz da mizansen katarak yazmak istiyorum.. Kucağında bir yığın “test” kitapçığıyla gördüm sınıfımdaki Canlardan birisinin babasını.. “Can için aldım.. On beş tatilde çözecek” dedi.. “İnsaf!” sözcüğünün hacmiyle baktım.. “Rekabetin olduğu bir sistemde, insafın yeri nerede?” sorusuyla karşıladı bakışlarımı..
Nazım, “Hoş geldin bebek, Yaşamak sırası sende” dizeleriyle selamlar “mutluluğumuzun resmi” çocuklarımızı bir şiirinde.. Ve fakat hemen ardından “Senin yolunu gözlüyor..” diyerek sıralar onları bekleyen mutsuz sorunları.. Sorunları sıraladığı dizelerinin sonunu da falan, filan diye bitirir.. Nazım’ın bu şiirine nazire: “Hoş geldin Can.. Yarışmak sırası sende! Senin yolunu gözlüyor TEOG(SS)’ler falan.. YGS’ler, LYS’ler filan..”
Tatil denilince, zihinlerinde resimlenen neşeli günler sevincini düşleyerek bayram yapar çocuklarımız.. Paylaşalım çocuklarımızın tatil mutluluğunu tatilde.. Nazım gibi, “Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne / Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar / Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızlar arasında.”
Paylaşalım, Aziz Nesin’in bir şiirinde paylaştığı gibi çocuklarımızla tatilin mutluluğunu: “Örneğin kıyıya çarpan dalgaları sayacak çocuklarımız. / Bırakalım saysınlar. / Ondan önce kimse saymamış olabilir. / Varsın olsun / Varsayalım ki başkası da saymış olsun önceden. / Onun saydığı gibi doğru ve güzel sayamaz ki! / Sayamaz ki hiç kimse hem dalgaları ve hem saymasını severek” kendi çocuğumuzunki gibi..
Canların tatil sevinciyle ışıyan gözlerinin, “yarışma güdümlü” eğitim algısı yüzünden test kitapçıklarıyla karartılmaması için, çok resimli az yazılı masal kitapları veya benzer işlevli “tatil kitabı” yahut “eğitici oyun setlerinden birini” mesela bir satranç takımı almalarını ve öğrenirken eğlenme, eğlenirken öğrenme türü oyunlarla birlikte “dinlenerek” birlikte zaman geçirmelerini öneriyorum , neşeli günler sevinciyle tatile çıkacak birinci sınıf öğrencilerinin anne, babalarına.. Ve ekliyorum: İyi tatiller ay yüzlü, gülen gözlü, şiir sözlü çocuğum.. Oyun sırası sende.. Senin elinde piyonlar, atlar, filler falan.. Senin yolunda kaleler, vezirler, şahlar filan..
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com