Türkiye genelinde, esnaf ve zanaatkârlık bitmek ve tükenmek üzere… Emekliliği gelen esnaflar hızla işyerlerini bir daha açmamak üzere kapatıyor. 12 yaşında ustaların eli altında yetişen çocuklar, silsile yoluyla ustasından öğrendiği mesleğini gelecek kuşaklara doğru taşıyordu. Şimdilerde, işyerlerinde çalışacak çocukların, kanunen 18 yaşını doldurması gerekiyor.
Sadece okullarda, yani çıraklık ve mesleki eğitim merkezlerinde, teorik olarak çocuklara verilen eğitimler yetersiz kalırken, bu eğitimi alan gençler birden bire boşluğa düşmekte ve ustalarından öğreneceği mesleğinin ince detaylarını öğrenemeden hayata atılmakta. Gençlerimizin, sanatkârlık gerektiren mesleğini esas ustasından öğrenemediğinden dolayı, yurdumuz da gözle görülen bir işsizler ordusu ile karşı karşıya.
Günümüzde; çıraklık çağında olan bir çocuğun, okuduğu dalda faaliyet gösteren esnafın iş yerinde çalışması yasak! Ancak ve ancak 18 yaşından sonra çıraklık ve mesleği eğitim merkezinin belirlediği stajla çalışabiliyor. Sadece torik eğitimle bu çocukların gelecekte başarılı olmaları mümkün değil.
Eğitim gördüğü okulun yanı sıra çocuk pratikte ustasının yanında yetişmeli ve kalifiye bir eleman olarak iş yerini açtığında, eski örf ve adetlerimizi yerine getirmeli. Yani ‘Ahilik’ ilkelerine tarihimizin geçmişinde var olan esnaf desturunu devam ettirmelidir.
Özellikle yaz aylarında bir esnafın yanında çalışmayan çocuk, ruhen ve bedenen boşta kalıyor. Esnafın yanında yeterli şekilde yetişmeyen çocuklarımız yaz tatilini internet kafe denilen yerlerde oyalanarak geçiriyor. Ve bu durum, çocukların devletin men ettiği suçlara kaymasına sebebiyet veriyor.
Eskiyi şöyle bir düşünelim. Bir çocuk ustasına teslim edildiğinde ebeveyni ustasına şöyle derdi; “Eti senin kemiği benim!” Böyle kesin bir sözle çocuk ustasının eline teslim edilirdi. Şimdilerde gerekli eğitimi alamayan milyonlarca gencimiz kalifiye eleman olmaktan çıkmıştır. İşi bilmeyen nesillerle bir olmuşuz. Fabrika ve sanayi tesislerinde kaynağı bile yapabilecek elemanlar artık mumla aranılıyor.
Bu gibi ters bir olayın karşısında hem sosyal hem de ekonomik olarak Türkiye’mizin geleceği tehdit altında. Türkiye’nin nabzını kontrol altında tutan küçük sanayi sitelerinde, Marangoz, demirci, kaynakçı, oto elektrikçisi, matbaacı, torna tesviye, ayakkabıcı, berber gibi sanatkârları bundan böyle ne yazık göremeyeceğiz.
Her işin bir püf noktası olduğu unutulmamalı. Bu püf noktaları ‘ahi devran’ kültürüne sahip ustaların, melekelerinde gizlidir. İki kabloyu bir araya getiremeyen, işinin ehli olmayan kişilerin sayıları hızla artıyor. Bir tornavida, bir pense alan sanayi kesiminde kendini usta ilan ettikçe, bu esnafımızın zanaatkârlarımızın hızla tükendiğinin resmidir.
Şu an yurdumuzun her ilinde ve ilçesinde onlarca esnaf odaları var. Bazen bu esnaf odalarının bir kaçı dışında kalanların ne görev yaptıklarını merak ediyorum. Genel yapı itibariyle tüm başkanları her etkinlik olaylarında onları el birliği ile görüyoruz ama ne görev yapıyorlar diye sağlıklı açıklamalarına şahit olmuyoruz. Gerçi devletimizin esnaf ve sanatkârlar politikasında izlediği tutum bu şekildedir diye de herhangi bir yazı ile dostlarımızı yormak istemiyorum. Benim şahsi fikirlerimi açığa çıkarmak için bir makale ile çıraklık devrinin nasıl ve ne şekilde canlanması gayesi ile bir şeyler karalıyorum o kadar.
Eskiyi şöyle düşünüyorum, kafamdaki düşüncelerim içinde… İşyerimde yüzlerce klimacı çırak yetişti ve şimdi onlar açtıkları iş yerinde cihazları kolaylıkla tamir etme gücünde ama onlarında sayıları zaman içinde düşüşte. Şimdi piyasada nadir okullarda yetişen klimacılar var ama onlar da arıza teşhisinde bayağı geride.
Berberler vardı, yanlarında çıraklar yetişir ve çıraklar ustasının tıraş ediş şekline aşina olur ve mesleğinin en üst mertebesine ulaşırdı. Diğer mesleklerde de durum aynıydı. Şimdi çırak yok, çıraklık yok. ‘Bu esnaf ve zanaatkârlar nasıl bir daha yetişir?’ diyen de yok.