Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Suriye tarihin en acı günlerini yaşarken, dünya katliamdan çok kimyasal silahlarla ilgileniyorken, bombalar her tarafı taramaya, yerle bir etmeye devam ediyorken biz, ara yollarda çıkmaz sokaklardaki hazineleri yazmaya devam ediyoruz. Çünkü hayat damarlarımızdan en azından birinin sağlam olması gerekir diye düşünüyoruz. “Sanatsız bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur” der Atatürk. Ve biz her zamankinden daha çok soluklanmaya ihtiyaç duyuyoruz bu günlerde. Belki bu yüzden anahtarımı kaybettiğim bir günün sabahında ara yollarda çıkmaz sokaklara saptığında gördüğüm manzaradan bu kadar etkilendim!
Ve çıkmaz sokaktaki hazinenin anahtarları, karşılıksız bir aşkın kurbanı, gençlikten orta yaşa geçmiş bir beyefendi. Ömrü karşılıksız aşkının acısı ve ölen abisinin çocuklarına babalık yaparak geçmiş. Çocukluğu yokluk içinde geçmiş ama o hem aşka hem de sinemaya tutkunmuş. Sinemada çalışarak hayatını sürdürebilmesi için gereken maddiyatı sağlamış asgaride. Aşktan ise ona yalnız yalnızlık ve felsefe kalmış. “Azımsanacak şeyler değil kuşkusuz.” Ve bir gün çocuklar büyüyüp gidince yaşlı ve felçli annesi ile yalnız kalmış. Peki bu sanat tutkusu ne zaman nasıl başladı diye sorduk: Bahçede eskiden okuduğum Hindistan’ı anlatan bir kitabın sayfalarından fırlamış gibi duran bahçede, sırtımı resimli duvara yaslayarak. Ve birden anladım ki karşımda duran kendinden habersiz sanatçı da garip bir şekilde Hindulara benziyordu. Ki insanlar birbirine benzer aslında…
Bisiklete binerim dedi. Ve şehir dışına çıkıp dolaşırım, dağlarda taşlarlarda falan. Bir gün parlak bir fayans parçasının üzerinden geçtiğimi algıladım bisikletimle. O kadar parlak ve güzel görünüyordu ki onu hemen değerlendirmeliyim diye düşündüm. Ve ona şekil vermeye çalıştım. Ve çalışmalar böyle başladı eski kırık dökük ne varsa toplamaya başladım ve penseyle çekil verip boyayarak kullanılabilir şekle sokmaya çalıştım. Çalıştıkça açıldım açıldıkça oraya bunlar çıktı işte.
Sonunda çıkmaz sokakta, eski derme çatma olan bu evcik kısa zamanda bin bir gece masallarından çıkmış gibi rengarenk resimler, vazolar, çiçekler içinde sımsıcak pırıl pırıl yuvaya dönüşmüş. Öyle ki yere basmaktan korkarak resim çekmeye çalışıyordum.
Korkmayın, korkmayın basın demek zorunda kaldı sonunda ev sahibimiz.
Ve bu minnacık renk armonisi ile donamış evin minik bahçesinde 9 yaşında bir horoz yaşıyor en az yaşadığı mekan kadar temiz, ak, pak ve rengarenk. Evin başka konukları da var sırayla yemeğe gelen kumrular ve güvercinler. Önce kumrular geliyormuş, daha sonra güvercinler, kuşlar kendi aralarında zaman paylaşımı yapmışlar ne tuhaf inanılır gibi değil? Kuşlar beslenip gidiyor evde bir horoz var ve sanki onlarda birer biblo.
Ve sevgili okuyucularım hayattan bir soluk alabilmek için bazen karşınıza böyle fırsatlar çıkar ve onları değerlendirmek gerekir. Hayat dediğin bir nefes ve o nefesi aptalca savaşlarla heba etmek Doğaya aykırı diye düşünüyorum.
Ve şimdi sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum sevgili okuyucularım her anımız sanatla dolu, dolu olarak. Sanat dediğin, doğanın kendisi aslında… Ona bakmayı bilelim yalnızca onu temiz tutalım ve sevelim. Her zaman hep birlikte. Yase
Günün Şiiri
Zindanı Taştan Oyarlar
Bursa’nın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.
Bir şubat gecesi tutuldu dilin
Silâha bıçağa varmadı elin
Ne ana ne baba ne kız ne gelin
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.
Ne bir haram yedin ne cana kıydın
Ekmek gibi temiz su gibi aydın
Hiç kimse duymadan hükümler giydin
Döşek diken diken yastık batıyor
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.
Zindanı taştan oyarlar
İçine bir yiğit koyarlar
Sağa döner böğrü taşa gelir
Sola döner çırılçıplak demir
Çeliğin hası da yiğidim aman böyle bilenir
Döşek melul mahzun, yastık batıyor
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.
Bugün efkârlıyım açmasın güller
Yiğidimden kötü haber verirler
Demirden pencere taştan sedirler
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim şahinim aman burda yatıyor
Mezar arasında harman olur mu?
On üç yıl hapiste derman kalır mı?
Azrail aç susuz canın alır mı?
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim şahinim aman yerde yatıyor…
Dilinde dilimi bulduğum
Gücüne kurban olduğum
Anam babam gibi övdüğüm
Dayan hey Aslan Ustam
A benim
Yiğidim dayan.
Dayan hey gözünü sevdiğim
Bugün efkârlıyım açmasın güller
Yiğidimden kötü haber verirler.
Sana kökü dışarda diyenlerin kökleri kurusun
Kurusun murdar ilikleri dilleri çürüsün
Şiirin gökyüzü gibi herkesin.
Sen Kızılırmak kadar bizimsin
En büyük ustası dilimizin
Canımız ciğerimizsin.
Bugün burdaysa şiirin, yarın Çin’dedir
Bütün hışmıyla dilimiz
Kökünden sökülmüş bir çınar gibi
Yüreğimiz içindedir.
Bugün burdaysa şiirin, yarın Çin’dedir
Acısıyla sızısıyla alnının kara yazısıyla
Bir yanı nur içinde tertemiz.
Bir yanı sızım sızım sızlayan memleketimiz içindedir.
Bedri Rahmi EYUBOĞLU
Gel Vur
Bak şu güneş nasıl geliyor.
Sen de öyle gel be!!!!
Bak şu ışık nasıl vuruyor
Sen de öyle vur be!!!!
Bedri Rahmi EYUBOĞLU
Günün Fıkrası
Bir gün; Kamil Paşa, yapılan bir şikayet üzerine, Şair Eşrefi vilayet makamına davet etmişti. Davete icabet eden Eşref, vilayete geldiği zaman, kendisine valinin encümende olduğunu ve biraz beklemesi icap ettiğini söylediler.
Valiyi bekleyen şair, bir ara konuşulanları dinlemeye çalıştı. O esnada; valinin, münakaşa edilen bir mesele hakkında “O kadar incelemeyin, millet eşektir, anlamaz” dediğini duydu. Bu sözlerden fena halde üzülen şair, cebinden çıkardığı bir kağıda şu kıtayı yazdı ve oradaki odacıya valiye verilmek üzere bıraktı, sonra da çıkıp gitti…
“Reddolunmaz sözü ama eşşoğlu can sıkar
Millete eşek diyen eşek herif bilmez mi ki
Sadrazamlar da, valiler de milletten çıkar.”
Günün Sözü
Kim iyi yaşamış, bol bol gülmüş ve çok sevmişse, başarıyı yakalamış demektir.
Bessie Anderson Stanley
Ders alınmış başarısızlık başarı demektir.
Malcomb S. Forbes