“Çığlık!”

1
105

Edvard Munch’un ünlü bir tablosunun adıydı ‘Çığlık..’ Bir köprü üzerinde bize doğru dehşet içinde koşarken atıyordu çığlığını düşsel renklerle ressam.. Köprü modern zaman insanlığımızın vicdanına atfen bir simge olmalıydı.. Arka alanda çığlığa karşı ‘vurdumduymaz’ insan siluetleri görünüyordu zira söz konusu tabloda..

Munch’un “Çığlık” tablosuna benzer bir fotoğraf vardı 31 Temmuz tarihli Cumhuriyet gazetesinin ilk sayfasında.. Yüzü bize dönük, gözleri yumuk, elleri küçük düşmanı büyük, kanlar içinde bir çocuk! Ki okul bahçesinde dehşet içinde çığlık çığlığa koşarken görmüştüm cansız bedenleri canlı nakleden TV’lerde bir gün öncesinde.. Gazetedeki fotoğrafın altına “İsrail yine okul ve pazaryerini hedef aldı. Ölenlerin çoğu çocuk” haber cümlesi yazılmış ve manşet, “Katliamı durduran yok” çığlığıyla atılmıştı.. Haberin devamı gazetenin 12.sayfasındaydı.. Burada yine vahşetin dehşetini duyumsatan fotoğraflar vardı ve “İsrail, Birleşmiş Milletler 17 kez uyarmasına rağmen Gazze’de ikinci kez okul vurdu” haber cümlesinin altında çığlık örneği “BM: Kelimeler kifayetsiz” manşeti atılmıştı..

Kelimelerin kifayetsiz kaldığı mekanlarda taşkın akmaktaydı hayat nehrimizin suları yüreğimizden beynimize?  Aklımızla yüreğimize kafa tuttuğumuz zamanlarda damarlarımızın sel yatağına dönüşmekte olduğunu duyumsamaktaydık önce.. Ve sonra taşkın bir nehir gibi duyumsamaktaydık çağıltısını yüreğimizin.. Ve duyumsamaktaydık yüreğimizin aklımıza isyan ettiği mekanların uçurumuna doğru sürüklenmeye başladığını duygularımızın, düşüncelerimizin.. Sonra? Sonrası bir çağlayandı artık.. Ki bu, Münir Rahim’in “Çocuğun Ölümü” adlı şiirinin çağrışımlar sağanağında sırılsıklam ıslandığımız zamanlardayız demekti.. “Çığlığın gölgesinde bir çocuk uyur / ve uyanır düşleri çarmıhta / dualar sararır. // Koşar yalnızlığın işgaline uçurumlar / kırılır ayaklarda çöl fırtınası / duraklar kararır. // Çocuk ölür güneş ıslanır  / ve sesine susar yağmurlar / dudaklar kapanır.”

Munch’un “Çığlık” tablosuna benzer fotoğrafı paylaşmıştı, 31 Temmuz tarihli Zaman gazetesi de ilk sayfasında.. Ve fakat insanlık vicdanımızın hala kanayan bir yarası olan asıl dehşetin fotoğrafını “Hiroşima bombacılarının sonuncusu da öldü” başlığı altında  2.sayfasında vermişti.. Haberde ise şunlar yazılıydı: “Hiroşima’ya atom bombası atan ‘Enola Gay’ adlı uçakta “rotacı” olarak görev yapan 93 yaşındaki Theodere Van Kirk, hayatını kaybetti.. Hiroşima’ya atılan ve ‘Little Boy’ adı verilen atom bombası 140 bin insanın ölümüne neden olmuştu. Van Kirk, bombanın atıldığı tarihte 24 yaşındaydı. 2005 yılında uluslar arası haber ajansı AP’ye verdiği röportajda, “Silahların yasaklanmasını görmek istiyorum” demişti.”

Mehmet Akif, “Medeniyet denilen maskara mahluku görün, / Tükürün asrın maskeli vicdanına tükürün..” mısralarını Birinci Dünya Savaşı vahşetinin yaşandığı yıllarda dile getirmiş ve “acı, kan, göz yaşı” içinde boğulan insanlığımızın vicdanına, tercüman olmuştu.. Akif, 50 milyondan fazla insanın medeniyet maskeli cinayete öldürüldüğü İkinci Dünya Savaşı’ndaki dehşeti görseydi acaba ne derdi?

6 Ağustos 1945’te emperyalist yamyamların Little Boy, yani  ‘küçük oğlan’ adıyla maskelediği atom bombası, Hiroşima’da yüz binlerce insanı yemiş yutmuştu.. Üç gün sonra Nagazaki’ye atılanın adı ise Fat Man, yani ‘şişman’ adamdı..’ Hiroşima’ya dehşetin bombasını taşıyan uçağın adı “Enola Gay”dı ve bu ekibin komutanının annesinin adıydı.. Annenin adını uçağa, küçük çocuk adını bombaya vermek, vahşet tiyatrosunu oynayanlar açısından, “maskaralık” örneği bir komediydi belki.. Ve fakat annenin, küçük çocuğu kucağından atması sonrası oluşan dehşeti, insanlığın ortak vicdanı gerçek bir trajedi olarak yaşadı Hiroşima’da..  Peki, Nagazaki’de yakarak yediği insanlarla doydu mu şişman adam? Doymadığının resmiydi ‘Çığlık’ tablosu örneği 2014 yılı Ağustosunda Gazze’den fotoğraflar.. Ki sahillerden okul bahçelerine, hastane odalarından pazaryerlerine düşen ‘Fat Man’  örneği bombalar..

Silahların yasaklanmasını göremeden ölmüştü Hiroşima bombacılarının sonuncusu.. Ve fakat devam ediyordu bombalar altında çocuk ölümleri.. Öldürülen çocuklarla kirleniyordu insanlığın vicdanı.. Kirleniyordu vurdumduymaz insanlarla Dünya’nın yüzü.. Ne diyordu Münir Rahim “Çocuğun Ölümü” adlı şiirini bitirirken? “Çocuk ölür güneş ıslanır  / ve sesine susar yağmurlar / dudaklar kapanır.” Kapanmadan dudaklarımız seslenelim Cahit Külebi gibi yağmura.. “Yağ hay mübarek Şarıl şarıl, Yıka taşları toprakları. Artık geçti hüzün taşımanın modası, Getir bize yeşillik, neşe getir. Sendedir bütün nafakamız, Bil ki bütün ümidimiz sendedir. // Tarlalar buğday bekler senden çocuklar ekmek. Dünyanın da yüzü yıkanmak gerek, Yağ hay mübarek.”

Selam ve saygılar…                                         ozdemirgurcan23@gmail.com

1 YORUM

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here