Büyük oğlum Sercan şu an 26 yaşında. Yazacağım anımda ise daha bir yaşını bile doldurmamıştı. Demek ki yaşadığım hadisenin üzerinden tam 25 yıl geçmiş. Neyse hemen anımı yazmaya başlayayım. Sene 1991 olmalı. Eşim, 8 aylık oğlum Sercan ile birlikte otomobille İskenderun’dan Ankara’ya doğru yola çıktık. Çok acelemiz yok. Mola vere-vere gidiyoruz. Mevsim yaz, dolayısıyla hava sıcak. Ankara yolu belli bir noktadan sonra dümdüz, git-git bitmiyor.
*Al Şu Cezveyi Biraz Soğut
Konya makasını geçtikten sonra tam mevkii hatırlayamıyorum eşim bana “Çocuğun karnı aç, huysuzlanmaya başladı. Bir yerde duralım çocuğa mama pişirelim” dedi. Eşimin uyarısıyla ilk gördüğüm sol taraftaki bir alana yöneldim ve otomobilimi park ettim. Park ettiğimiz yerde bir tarımsal sulama kanaleti vardı. Kanalet bulunduğumuz yerden görünmeyen bir köye doğru 3- 4 km. kadar uzanıyordu. Kanaletin eni 50 cm kadar, derinliği de 80 cm., bilmediniz 1 metre kadardı. Bagajdan piknik tüpünü çıkarıp yaktım. Eşim bir yandan mamayı pişiriyor, diğer yandan da kucağındaki oğlumuzu avutuyordu. Mama pişti. Eşim mamanın sıcaklığını kontrol etti ve “Mama çok sıcak oldu. Sercan bunu yemez. Al şu cezveyi biraz soğut” diye konuştu.
*Ayağımın Kaymasını Çok Umursamadım
Ben de iş bilen bir edayla mama dolu cezveyi aldım. Yavaşça kanalete doğru girdim. Ayağımda altı kösele bir ayakkabı vardı. Kanalet içinde su akıyor, ancak akışkanlığı, suyun debisi ve şiddeti pek korkutucu görünmüyordu. Kanalet içinde çömelerek yani iniş aşağı cezveyi suya uzattım. Cezve biraz suya değdi. Bu arada ayaklarım halen kanalet duvarında yani henüz ayakkabılarım ve çorabım ıslanmamış. Cezveyi bir iki defa daha suya daldırırken, ayakkabım altı kösele olduğu için kaymaya başladı. Suyun derinliği ve akışkanlığı bana göre ciddi bir tehlike oluşturmuyordu. Bu nedenle ayakkabılarımın kaymasını çok umursamadım.‘Çok çok ayakkabım, çoraplarım ve paçalarım ıslanır’ diye düşündüm.
*Dışardan Bakınca Belli Olmuyor
O sırada Sercan iyice huysuzlanmaya başladı. Eşim Sercan’ı kucağına alıp avutmak gayesiyle sallaya-sallaya sulama kanalından aksi bir istikamete doğru yürümeye başladı. Ben bir kez daha kaydım ve kendimi sulama kanalının içinde buldum. Düştüm ama halen tehlikelinin farkında değilim. Meğer su akışkanlığı ciddi manada kuvvetliymiş. Kanaletin tabanı da yosun tutmuş ve müthiş bir kayganlık oluşturmuş.
Dışardan bakınca belli olmuyor. Düşünce anlıyorsun. Suyla temasım sonrası cezve elimden kayıp gitti. Bir su gideri ya da suyla dolu lavabonun hızla boşalırken su yüzündeki bir kibrit çöpü ya da üzüm salkımının minik bir parçası gibi nasıl döne-döne dibe giderse, ben de tıpkı tam o vaziyette kafamı, dirseklerimi, kalçamı, belimi ve dizimi sağa sola çarparak hızla sürüklenmeye başladım. Ben kendim vazgeçtim ‘şimdi eşim beni bu halde görür de panikle çocuğu yere bırakır. Allah göstermesin çocukta kanala düşer’ korkusu yaşamaya başladım…
*Kanalın O Bölümünde Boynum Kırılabilirdi
Birkaç kez ayağa kalkıp kanaletin yükselen duvarlarına tutunmaya çalıştıysam da, o süratle duvar elimi zımpara gibi kesmeye başladı. Belli bir mesafe sürüklendikten sonra az ilerde kanalın daraldığını, daha doğrusu kanal kapatma yani suyu kesme bölümünün olduğunu gördüm. O hızla oraya gidersem mutlaka ya boynum kırılacak ya da orada sıkışıp, çarpmanın şiddetiyle kendimden geçerek boğulacaktım. Bu yüzden can havliyle son bir hamle yapmaya karar verdim. Kanalın yükselen duvarların kenarında, üzerinde dikenli yeşil bitkiler vardı. Dikenli bir bitkinin köküne tek elimle sıkıca sarıldım ve hafifçe doğruldum. Aynı anda elime onlarca diken battı. Dikenli bitkinin kökü sağlamdı. Bir süre öylece ayakta durup soluklandım. Sonra diğer elimle de duvarı tutup, kanalet içinden güçlükle çıktım…
*Cezve Nerede?
O arada eşim kanalet istikametine dönmüştü. Benim ne büyük bir tehlike atlattığımdan haberdar değildi. Beni öyle sırılsıklam görünce ilk sorusu “Cezve nerede?” oldu. Ben ölümden dönmüşüm o bana cezveyi soruyor. Ben o an saymaya başladım “Cezvenin de, kanalın da, kanaletin de…” Bu arada köy içinde, su kanalı ganimeti toplayan köylüler de, belki de cezve ellerine ulaşınca “Aha yine bir ahmak kanalete düşmüş. Bak adamın cezvesi de varmış” diye gülmüşlerdir. O hangi köydü bilmiyorum ama o köye istemeden bir cezve hediye etmiş oldum…
Unutmadan yazmak isterim. Artık hiçbir tarımsal sulama kanalına çok yaklaşmıyorum. Sizler de öyle yapın. Kanaletlere uzaktan bakın!…
*Ses Sanatçısı…
Bir diğer anıma geçiyorum. Yıllar önce bir arkadaşımın düğününe gitmiştim. Düğün İskenderun’daki bir mekânda yemekli olarak yapıldı. Düğün merasimi sürerken sahneden bir anons yapıldı. Sunucu “değerli konuklar sizler için bir sürprizimiz var. Sizlere değerli bir sanatçımızı dinleteceğiz” diyerek konuşmasını tamamladı.
Ses sanatçısı Devran Çağlar’a benzeyen bir ses, sahnenin arkasından duyulmaya başladı. Şarkı başladı devam ediyor ama halen sahnede görünen biri yoktu. Ünlü sanatçıların yıllar önce sıklıkla yaptığı bir yöntemdi bu. Örneğin Zeki Müren seneler evvel şarkısına sahne arkasından başlar ve şarkının ilerleyen bölümünde sahneye çıkarak, seyircinin merakını ve coşkusunu arttırırdı. Kısaca pek çok ünlü ses sanatçısı bu yolu izliyordu.
*Bizim Sanatçı da Coştukça Coşuyordu
Neyse, bir süre sonra bizim sanatçı göründü sahnede. Siyah bir pantolon ve beyaz bir gömlekle sahne almıştı. Gömleğinde ne papyon ne de kravat vardı. Birinci şarkı bitti, konuklardan alkış alınca ikincisine başladı. Derken, üç, beş şarkı peş peşe geldi. Konuklar coştukça bizim sanatçı daha çok coşuyor sahnede biraz garip sayılabilecek figürler icra ediyordu. Sahne uzayınca birden sahneye bir bey geldi ve “Bu kadar yeter. Hadi oğlum bak işine. Topla şu masaları. Bak yığınla tabak ve bardak var” dedi. Meğer ses sanatçısı sandığımız arkadaş o işletmenin garsonlarından biriymiş…
Bizim sanatçı hemen mikrofonu bırakıp masalara yönelip tabakları ve bardakları toplamaya başladı. Aslında her iki iş de emek işi ama sanırım bizim garson arkadaş sanatçılığı daha çok seviyordu. Ses sanatçısı Devran Çağlar’ı taklit etse de belli bir yeteneği vardı ve sesi de güzeldi.
Unutamadığım ilginç bir anımdı. Sizlerle paylaşmak istedim. Umarım hoşunuza gitmiştir…