Cesaret de Aşk Gibi Ümitle Beslenir…

0
76

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? “Yeni bir yıl yeni bir umut” diye dilek tuttuk belki olur! Nasıl olacaksa? Libya’ya asker göndereceğiz meclisten onay çıktı. Hayırlısı olsun ama orada işimiz ne?  Milletin iç savaşı kendisini ilgilendirmez mi yanlış mı biliyorum yoksa? Zahir yanlış! Zaten biz halk ne biliriz ki? Büyükler her şeyin en iyisini bilir.

Cübbeli Ahmet denilen sözde hocanın ABD tarafından öldürülen İran Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin ardından söylediği sözleri kabul edilebilir gibi değil? Ki bizim belediye başkanı ve ileri gelenleri onun vaazını dinlemişlerdi geçenlerde valla çok merak ediyorum hala, bir ölünün ardından ki o ölü dediğimiz suikastta uğramış bir mezhep lideri aynı zamanda; onun hakkında bu şekilde konuşan en azı –zındık- diyen birisinden nasıl bir feyiz almışlardır? Bir ölüye ağza alınmayacak sözlerle saldırmanın nedeni olsa olsa mezhep yoksa Cübbeli denilen sözde hocanın insan haklarından, demokrasiden, ilim ve bilimden haberi bile yoktur. Ve biz cehaletimizle boğuluyoruz!

İstanbul’u bölmeye çalışanlarda her şeyi en iyi biliyorlar hadi bakalım kanal İstanbul halka rağmen yapılacak mı? Valla bekle ve gör!

Ve geleceği çalınan öğrenciler yeminle insanın çıldırası geliyor! Artık akıl sağlığı dileniyoruz yalnızca duyduklarımıza olanlara katlanabilmek için. Bir bilim insanı sözde ama ne yapıyor soruları üniversite giriş sınavları sorularını resmen çalıyor. Bu ne demek ya?  Gençlerin hayatı ile oynamak, kaderlerini değiştirmek, umutlarını yok etmek, bunun cezası birkaç ay, birkaç yıl ya da sonsuza dek hapis olsa ne yazar artık? Ve uyarıları yalanlayanlar araştırmayanlar onlar bu vebali nasıl taşıyacaklar? Bu insanlar acaba kendi kendilerini affedebilirler mi? Nasıl yaşanır bu veballe?

Ve yeni yılda yeni umutlar ha? Teşekkürler ben almayım eski yılı aratmasında başka bir şey istemez! Ve yüz milyon birinci yazım. Yağmur sevdiğim, yağar ve etraf iğrenç olur birçok sokak ve bizim sokakta. Özellikle bizim sokak bir damla yağsa su birikir. Çünkü doğru düzgün iş yapılmamış…

Geçenlerde geldiler balkondan onları inceliyorum yine bir şeyler yaptılar “bak şimdi Nasrettin hocanın hikâyesindeki gibi yapacaklar” dedim. Kendi kendime; fıkrayı bilirsiniz hep kafam sıkışınca yazarım; hoca bir eşyasını kaybetmiş arıyor. Komşuları soruyor ne arıyorsun? diye oda söylüyor mendilimi tespihimi neyse kaybolan, nerede kaybettin diye yeniden soruyorlar “içerde kaybettim” diyor “peki neden dışarıda arıyorsun?” “Dışarısı aydınlık ondan” diyor.

Ve biz işte sorunu kaybettiğimiz yerde değil hep uzakta bulmaya çalışırız ya işte o işçilerde öyle yaptı ya hiç ilgisi olmayan bir yer üzerinde oyalandılar asıl sorunlu iş ortada kadı. Ve bendeniz milyon birinci kez yazıyorum bakalım daha ne kadar yazacağım? Ve şimdi orası çamur deryası?

Ah ah ve borçlarımız ve yandık ki ne yandık, artık muayene olmayacağız, hatta hastaneye bile giremeyiz, çünkü GSS borcumuzu ödeyemiyoruz. Sanki ödeyince ne oluyor ki? Doğru düzgün bakılmıyoruz, reçeteye ayrı, hastaneye ayrı ödenek yine elimiz cebimizden çıkmıyordu. Üstelik almadığımız ilaçlar bile alınmış gibi yapılıp bir sürü yolsuzluğa neden oluyordu, artık kardeşim ya hastalanmayız ya da kendi kendimizi  tedavi ederiz şunun sapı bunun köküyle.

Valla uyduruk değil zaten bütün ilaçların yan etkisi bizi öldürüyor. Bari şunun sapı bunun kökünün faydası yoksa da zararı yok yani! İyi tarafından bakın işte canım her şeyi de biz söylemeyelim yani! Aaa ama dikkat edin tv’den öğrendiklerinizi uygulamayın kendi bildiğiniz kökler ve sapları kullanın yoksa onlarda o kadar masum değil yani nihayetinde ilaçların ham maddesi oluyorlar biraz.

Ve sevgili okuyucularım şimdilerde yoğun bir çalışma içindeyim deyim yerindeyse gece gündüz çalışıyorum. Tezhip çalışmıştım geçen yıllarda sıfır numara fırça ile şimdi devasa bir tahtaya yine tezhip gibi sıfır numara ile iğne oyası işler gibi çalışıyorum. Gün ışığını kaçırmamaya çalışarak, yani zaman mekan bendeniz için çok önemli akşam daha büyük motifleri çalışıyorum ve kitap okuyorum elimde yılbaşı armağanı bir kitap var. Rus yazar İvan Aleksandroviç Gonçarov’un “OBLOMOV” adlı Hasan Ali Yücel klasikler dizisinden İş bankası yayınlarından eşsiz bir kitap var. 619 sayfa…

Daha şimdiden yarıladım ve bir saniye olsun sıkılmadım, nasıl bir güzel yazılmış, nasıl akıcı bir dil kullanılmış anlatamam valla sevgili okuyucularım… Lütfen klasikleri yeniden gözden geçirin okuduysanız bir zamanlar, yok hiç okumadıysanız hemen başlayın hani yukarda sabır dileniyoruz dedim ya yaşamak için işte size sabır, işte size mutluluk, evet mutlu oluyorum okurken mest oluyorum. Ve şimdi hoşça kalalım demek istiyorum gün ışığı sönük puslu ama bendenizi yine de atölyede bekliyor. Sağlık ve sevgiyle kalalım dilerim bir Mucize olsun…. Ayrımsız gayrımsız… Yase

sabır ile ilgili görsel sonucu

Ve sevgili okuyucularım yalnız okumuyoruz aynı zamanda yazıyoruz şimdi size yeniden özlemli bir yaklaşımda bulanacağım ve yeni dizi romanımızın ilk bölümünü sizlerle paylaşacağım.

& & & & & &

Nazlı ve Güneş

Korku

Nazlı, kendini son dakikada Mersin limanından Kıbrıs’a giden gemiye attığında heyecandan, korkudan nasıl ölmediğine sonradan şaşacaktı. Şimdi yalnızca güven içinde olabileceği bir yer arıyordu. Hızla etrafı kolaçan etti, bir sürü araba gemiye yükleniyordu ona garip garip bakan işçilerin ve kalın halatların üzerinden atlayarak,  güverteye çıktı. Serin bir rüzgâr yüzüne çarptı. Aynı anda gemi hareket etti. Olduğu yerde salandı az daha düşecekti. Taksiden İskelede indiğinde hava kararmıştı, etrafta koşturan işçiler ve yüklerini indiren konteynerlerin gürültüsünden başka ses yoktu. Yolcu diyebileceği kimsecikler görünmüyordu ortalıkta üstelik limandaki gemiler gece karanlığında dev hayaletler gibi salınarak üzerine geliyor gibiydi. İçi korku ile doldu; bir an geri dönmek geldi içinden hemen geri dönmek ama artık iş işten geçmişti!

Buna rağmen geminin demir alması ile birlikte kendini rahatlamış hissetti. Artık gidiyordu belki meçhule belki geleceğine! Birden kendini Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sessiz Gemi” adlı şiirinin tam ortasında hissetti.

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan

Gemiye ilk kez biniyordu. “Meçhule gitme zamanı gelmiş miydi?” düşünmedi. “Ne yapıyorum böyle” demedi. Yalnızca şiirin dizeleri diline yapıştı. Güvertede işçiler gidip geliyordu ancak kamaraya girmekten de korkuyordu. Hava serindi, üşüyordu zaten hava sıcak bile olsaydı üşüyecekti. Çevresine bakındı, bir aile ya da kendisi gibi yalnız bir kadın aradı gözleri, belki o zaman kendini daha iyi hissedebilecekti ancak etrafta yalnızca sigara içen erkekler vardı. Kendine kenarda bucakta bir yer bulup çabucak oturdu. Her an fırlayıp kaçmaya hazır yavru bir ceylan gibi ürkekti ama bedeni tonlarca ağırdı sanki? Çekik bal rengi gözleri kocaman açılmış bomboş bakıyordu. Omzuna astığı çantasına sımsıkı tutunmuştu tek koruyucusu oymuş gibi. Arkası Yarın

Günün Şiiri

SUSKUN

Sus, kimseler duymasın,

Duymasın, ölürüm ha.

Aymışam yarı gece,

Seni bulmuşam sonra.

Seni, kaburgamın altın parçası.

Seni, dişlerinde elma kokusu

Bir daha hangi ana doğurur bizi?

Ruhum… Mısra çekiyorum haberin olsun.

Çarşıların en küçük meyhanesi bu,

Saçları yüzümde kardeş, çocuksu.

Derimizin altında o ölüm namussuzu…

Ve Ahmedin işi ilk rasgidiyor.

İlktir dost elinin hançersizliği…

Ağlıyor yeşil.

 

Rüya, bütün çektiğimiz.

Rüya kahrım, rüya zindan.

Nasıl da yılları buldu,

Bir mısra boyu maceram…

Bilmezler nasıl aradık birbirimizi,

Bilmezler nasıl sevdik,

İki yitik hasret,

İki parça can.

Çatladı yüreği çakmaktaşının,

Ağıyor gökkuşaklarının serinliğinde

Çağlardır boğulmuş bir su…

Ağıyor yeşil.

Ahmed ARİF

İçerde
Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mi?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…

Ahmed ARİF

Günün Fıkrası

Sorular Kolay mı?

Temel sınavdan çıkan oğluna sordu: “-Uşağum nasi geçti, sorular zor miydi?”

Oğlu omzunu silkti ve şahane cevabı verdi: “-Yok babacuğum, sorular kolaydi ama cevaplari çok zor idi.”

Günün Sözü

Ben ışık olmaya, gecelerin susuzluğunu çekmeye ve yalnız olmaya mecburum.
Friedrich Nietzsche

Cesaret de aşk gibi ümitle beslenir.
Napoleon Bonaparte

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here