Değerli okurlarım, cehaletle kültür arasında çok fark vardır da en belirgini şudur. Kültürün sınırlardır da, cehaletin sınırı yoktur. Yani sınırsız, sonsuza kadar giden bir hadisedir ama hiç de öyle algılamayız. Ancak, cehaletin dezavantajlarını şöyle sıralayabiliriz.
Cahil insan öncelikle eğitimsizdir, okumaz, araştırmaz, bilimden habersizdir, bu konuda bir çaba da göstermez. Genel olarak cahil insan dar bir çevrede büyümüştür ve hala orada yaşar, toplumsal kuralları bilmez, giyinme, nezaket ve görgü kurallarının dışındadır.
Cahil insan, özünde korkaktır, ama cesur gibi davranır, kendisine hayrandır ve her şeyi bildiğini zanneder. İçinde yaşadığı topluma değer ve katkı sağlayamaz. Zaman-zaman kötülük yapabilir, tehlikeli olabilir. Sonuç olarak kendisi farkında değildir ama ülkenin en büyük derdi kendisidir.
Cehalete hiç şans vermedik, bir ölçüde yerden yere vurduk ama içlerinde kendisini yetiştirmiş ender kişiler vardır ama çok az, yok sayılacak kadar az. Cehaletten şimdiye kadar deha sahibi birisi çıkmamıştır.
Cehaletle dehayı aynı kefeye koymamız mümkün değildir. Cahil kişim sorun çıkarıp, toplum huzurunu olumsuz yönde etkilemektedir. Bu şekilde temayül etmeye çalışırlar. Oysa olağanüstü yeteneğe, yaratıcı gücü olan kişiler kültürlü kişilerdir. Dâhilerde bu kesimden çıkar doğal olarak.
Dahiler eğitimlidir, zekidir, realisttir, ilericidir, geleceği fark edebilirler, üst düzey ve bilimsel düşünürler. Özellikle tutucu değillerdir. Onlar ülkenin sorunu değil, yüz akıdır. Dahiler çok önemli ve büyük eserler yaratabilirler. Atamız olmasından onur duyduğumuz ATATÜRK, tarihimizin en büyük dâhisidir.
Toplum içinde ve topluma zarar veren yanlışlar her iki kesimde de yapılıyor ama çok gereksiz ve olmaması arzu edilen yanlışlar cahil kesimde rahatlıkla yapılmaktadır. Çağdaş toplum olmanın önündeki en büyük engel cehalettir ve cehaleti ortadan kaldırmak, en azından en aza çekebilmek için de eğitim şarttır. Eğitim tüm özellikleri vermese bile, insanların cehaletini alır.
Eğitim her şeyden önce düşünülmesi gereken bir hadisedir. Eğitimi de, realist, ilerici kişilerin yönlendirmelerinde büyük faydalar vardır.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Gönül Dostları Gidince
Değerli okurlarım, dünyanın hem yalancı ve de fani olduğunu bilmeyen, inanmayan yoktur. Buna rağmen, ölümsüzmüş gibi yalan yanlışla uğraşanlar çoktur. O türden düşünenlere söyleyecek sözümüz olmadığı gibi “ALLAH ISLAH ETSİN”den başka bir şey de söyleyemeyiz.
Oysa şu fani ve yalancı dünyayı güzel gösteren, bir anda da zifiri karanlığa çeviren öylesine hüzün verici o olaylar yaşarız ki, bazıları bunun farkında bile olmaz. Onlar maddiyatla iç içe olan, paragöz kişilerdir.
Siz hiç gönül dostunuzu yitirdiniz mi? İnsanın gönül dostunu yitirmesi, özellikle erkek çocukların babalarını yitirmesi gibidir. Yani daima erkendir. Gerçek gönül dostları da öyledir, ne zaman o tarafa göç ederse etsin daima erkendir. Yaşı kemale ermiş olmasına rağmen, üstünden geçen yıllar tavan yapmasına karşılık, onun aramızdan ayrılması sevenlerini derinden üzer, yaralar.
Kaldı ki, yaşamımızda, ortak yönlerimizin fazla olduğu, iyi ve kötü günler de beraber olduğumuz, beraber ağlayıp güldüğümüz, en zor günlerimizde onların desteğini gördüğümüz o gönül dostumuzu, çok erken yaşta toprağa verdiğimizde, yaşam allak bullak, dünya da zifiri karanlık oluyor.
Gönül dostumu toprağa verdiğinde; yüreğinin üzerine şiddetli bir yumruk yemiş gibi olursun, dizlerinin bağı çözülür, karanlıklar içinde olursun. Yaşamın bir anlamı kalmaz senin için, insanlarla olan diyalogun irtifa kaybettiği gibi, onlarla olan beraberliğinin bir anlamı da kalmaz. Çünkü dostluk denilen hadise, sevgi, dürüstlük ve ilgi isteyen duygusal bir emeğin ürünüdür. Verilen o emek öylesine kutsaldır ki…
Gönül dostu; ortak frekanslarda buluşup, ilişkilerin alt yapısını oluşturduğumuz, hissi paylaşımlarda bulunduğumuz, yanında kendimizi iyi hissedip, hissettirdiğimiz, değer verdiğimiz, daha da önemlisi güvendiğimiz kişilerdir.
Bir daha bulunması mümkün olmayan, adam gibi adamdır, sıradan ya da gelip geçici değil, kalıcı konuklardır hayatımızda, baş tacı ettiğimiz, sevmek zorunda olduğumuz, bize adam gibi adam olmayı, sevgiyi, zarafeti ve insanlığı öğretenlerdir.
Ecel dediğimiz o mutsuz son, nedense hep habersiz gelir ve de insanı can evinden vurur. Çok acımasızdır. Senin gönül dostun olduğunu anlamaz, onsuz yaşam olmayacağına aldırma, senin gönül dostun olduğunu anlamaz, sonsuz yaşam olmayacağına aldırmaz, çok gaddar bir alacaklıdır.
Bir telefon sesiyle irkilip olay yerine acilen gittiğinizde, renkli bir çift gözün sana baktığını ama cansız olduğunu görürsünüz. Ellerinizi açıp yukarıya bakarak: “YAPTIĞINI BEĞENDİN Mİ? ŞİMDİ BEN NE YAPACAĞIM” demenizin hiçbir esbabı harbiyesi yoktur artık. O alacağını almış ve seni acılara gark etmiştir. Sesin soluğun kesilmiş, sudan çıkmış balık gibi olmuşsundur.
Yalancı dünya dilediğiniz kadar güzel olsun, istediğinizden fazla yaşanır olsun, gönül dostunuzu toprağa verdikten sonra, hayallerinizi de beraber toprağa vermiş oluyorsunuz. Yaşamın da tadı-tuzu kalmıyor. Demek ki, insanlar durup dururken şair olmuyorlarmış.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Selam Vermek
Dünyaya ne için gelmişsek gelmiş olalım, ister yaşamak, ister mutlu olmak, isterse imtihan için. N’olursa olsun bir kere gelmiş bulunduk. Onun için, dostlar arasında selamı sabahı keserek bu süreci zorlaştırmayalım. Çözüm var, biter mi hiç!
Tanıdıklarımızla, arkadaşlarımızla karşılaştığımızda, selam vermeyi ihmal etmeyelim. Selam çok anlamlı bir yaklaşımdır. Onunla dost olduğumuzu, bir sorun bulunmadığını falan beyan ediyorsunuz. Selam beklemek hiç gerekmez. Selam veren kayıp da değildir. Dostluğun devamı ve pekişmesi için selamlaşmak şarttır.
Bazıları hacıyım, hocayım diye selam vermez, selam beklerler. Zararı yok siz onlara da selam verin. Selam bedavadır, satın alınmaz. Selam vermek, nohuttan ve kömürden daha faydalı ve kalıcıdır. Benden söylemesi…
Günün Sözü
Delilik Ne İse Aşk da Odur!
Öcal’dan İnciler
Âşık Olmanın da Ceremesi Vardır