Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? CHP adaylarını açıklamaya başladı yine sesler yükselmeye başladı. CHP’nin değişmez tutumu bu, parti içi anlayış sıfır. Tabi ki özgürlüklerden yanayız ancak bazen bazı durumlarda kendi egomuzu öldürmek, romantikliğe, rehavete düşmemek zorundayız da… Hoş bendeniz söylüyorum bunları ama yalan yok bazen çok sinirleniyorum. Tamam, biz romantik olmayalım, rehavete düşmeyelim ama kardeşim sizde sinirlerimizi sonuna dek test etmeyin; sanki sabır sınavındayız. Hala İskenderun adayı belli değil işte. Bu da sinirlerimizi geriyor ufaktan ufaktan. Tamam, bütün aday adayları gerçekten “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” diyerek canla başla çalışıyor ama onlarında önlerini görmeye ihtiyaçları var diye düşünüyorum seçime iki ay kala. Değil mi ya!
Ve ne olursa olsun ne kadar kızarsak kızalım şimdi gerçekten kenetlenme zamanı çünkü biz normal koşullarda seçime gidemiyoruz bir müddetten beri. Yani bendeniz başparmağımın değil bütün elimin boyanması taraftarıyım valla oy kullandıktan sonra. Çok çağdışı mı diyorsunuz? Demek çağdaşlık daha yakınıma uğramamış ne yapayım? Yani yaşadığımız dünya da çağdaş değil ki. Hala istilacı ortaçağdan kalma gibi! Adamlar pat diyor Afganistan’ı tarumar ediyor pat diyor Suriye batağı yaratıyor, pat diyor Venezüella’da yönetimi değiştirip halkı ikiye ayırıyor. Yetmiyor. Dünyayı da ikiye bölüyor… ABD istedi yönetim değişti. Oh ne güzel dünya! Seçilmiş bir lider tabi nasıl seçildiği herkesçe malum. Ancak sonunda seçilmiş! Seçilende seçende Venezüella halkı; kime ne kardeşim? Diyoruz ama kime ne olmuyor işte eğer petrol yatakların varsa ve senin sağlam bir politikan yoksa. ABD karışıyor işe hakkı varmış gibi? Eee şimdi bunlar çağdaş mı yani? Yoksa yeni eğilim çağdaşlık bu mu? O zaman bendenizde çağdaşım! Karışmayın elimin karasına!
Ve sevgili okuyucularım her zaman yazımı ayrımsız gayrımsız kalalım diye noktalıyorum. Çünkü buna inanıyorum. Çünkü böyle büyütüldüm, çünkü çocuklarıma da böyle öğrettim ve çünkü öyle yapıyorum. Ancak görüyoruz ki dünya elinden gelenden daha çok gayret ediyor bölmeye, parçalamaya. Ve bizler sağlam durursak kimsecikler bize dokunmaz diye düşünüyorum. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım her zamankinden çok ayrımsız gayrımsız… Yase
& & & & &
Daha önce yayınladığım bir hikayeyi yine paylaşmak istiyorum. Çünkü bana göre tekrar tekrar okunması gereken bir hikaye…
Kurdele
New York’ta yasayan bir öğretmen, Lise son sınıfındaki öğrencilerinin “diğer insanlardan farklı özelliklerini” vurgulayarak onurlandırmaya karar vermiştir. California Del Mar’dan Helice Bridges tarafından geliştirilmiş süreci kullanarak, her bir öğrencisini teker teker tahtaya kaldırdı. İlk önce öğrencilere sınıf ve kendisi için ne kadar özel ne kadar özel olduklarını belirtti. Sonra her birine üzerinde altın harflerle “Siz çok önemlisiniz” yazılı birer mavi kurdele verdi. Daha sonra kabul görmenin toplum üzerinde ne gibi etkileri olacağını anlayabilmek amacıyla sınıfına bir proje yaptırmaya karar verdi. Her bir öğrencisine üçer tane daha kurdele verip, onlardan bu töreni gerçek dünyada devam ettirmelerini istedi.
Öğrenciler, daha sonra sonuçları takip edecek, kimin kimi onurlandırdığını tespit edecek ve bir hafta boyunca sınıfa bilgi vereceklerdi. Çocuklardan biri, gelecekteki kariyer çalışmaları için kendisine yardımcı olan yakınlarındaki bir şirketin üst düzey görevlisini onurlandırmış, adamın yakasına mavi kurdeleyi iliştirmişti. Ardından, iki tane daha kurdele vermiş ve; “Sınıfça bu konuda bir projemiz var. Sizden onurlandırmanız için birini bulmanızı istiyoruz. Onurlandırdığınız insanlara ekstra kurdele de verin. Böylece onlarda bu projenin devam etmesi için başkalarını bulabilirler. Daha sonra, lütfen bana ne olduğu konusunda bilgi verin” diye rica etti.
O gün üst yönetici, süratsiz biri olarak bilinen patronunun yanına gitmeye karar verdi. Patronun odasına girdi ve onun “iş dünyasında bir deha olduğundan ötürü” onu takdir edip örnek aldığını söyledi. Bu mavi kurdeleyi yakasına takması için izin verip vermeyeceğini sordu? Şaşkına dönen patron ; ” Tabi ki ” şeklinde cevap verdi.Yönetici de mavi kurdeleyi, patronun tam kalbinin üstüne, ceketine iliştirdi.Ekstra kurdeleyi verirken de ; “Bana bir iyilik yapar mısınız?… Siz de bu kurdeleyi onurlandırmak istediğiniz birine verir misiniz?… Bunu bana veren çocuk, okulda bir proje yaptıklarını söyledi. Bu kabul görme töreninin devam etmesi gerekiyormuş. Böylece “bunun, insanları nasıl etkilediğini belirleyeceklermiş…” dedi…
O gece patron evine geldiğinde, on dört yaşındaki oğlunun yanına oturdu. “Bugün inanılmaz bir şey oldu” dedi.”Ofisteydim. Üst düzey yöneticilerimden biri içeri geldi, bana hayran olduğunu söyleyip, “iş dünyasında bu kadar başarılı olduğum için” göğsüme bu kurdeleyi iliştirdi… Bir hayal etmeğe çalış… Benim bir dahi olduğumu düşünüyor…”Siz çok önemlisiniz” yazılı bu kurdeleyi tam göğsümün üstüne taktı. Bana ekstra bir kurdele verdi ve onurlandıracak başka birini bulmamı istedi. Arabayla eve gelirken, bu mavi kurdeleyle kimi onurlandırabileceğimi düşündüm ve aklıma sen geldin… Ben “seni” onurlandırmak istiyorum. Günlerim aşırı yorucu geçiyor. Eve gelince sana pek ilgi gösteremiyorum. Bazen derslerden aldığın notları beğenmeyince veya odanı toparlamayınca sana bağırıp çağırıyorum… Oysa bu gece bir şekilde buraya oturup, sana benim için ne kadar farklı ve özel olduğunu söylemek istedim. Annen gibi sen de benim hayatımdaki en önemli insansın. Sen mükemmel bir çocuksun.”Seni seviyorum” diye devam etti… Şaşkına dönen çocuk simdi ağlamaya başlamıştı… Bütün vücudu titriyordu… Başını kaldırdı, gözleri yaş içinde olarak babasına baktı ve: “Yarın intihar edecektim” baba, dedi…”Baba, ben senin… Çünkü ben senin… Beni hiç sevmediğini… Beni hiç önemsemediğini düşünüyordum… Ama artık her şey çok farklı. Sen baba, şu an… oğlunun hayatını kurtardın!…”
Sizin de sevginizi duymak, hissetmek isteyen insanların var olduğunu sakın unutmayın…
Hepinize yetecek kadar kurdele var. Sizler bulunmaz arkadaşlarsınız.
Bu yazıda benim size vermiş olduğum ek mavi kurdeledir.
& & & & &
İnsan ve Dünya
Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra Pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim dedi sonra düşündü: -Ohh be kurtuldum en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez.
Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi ve “baba haritayı düzelttim, artık sinemaya gidebiliriz” dedi.
Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hala hayretler içindeydi ve bunu nasıl yaptığını sordu. Çocuk şu cevabı verdi: -Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı. İNSANI DÜZELTTİĞİM ZAMAN DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELMİŞTİ.
Günün Şiiri
Sevgilim, Sözcükler ve Bengilik
biraz abartma değil mi bir insanın ardından
dünyanın sonuna dek gideceğini söylemek?
diyelim ki dünya sonsuz ve o insan
birdenbire yoruldu!
diyelim ki ortalık kıyamet: yağmur, dolu!
biraz abartma değil mi söz etmek
bir insanın gözlerinden,
o gözler sanki
doğdukları bengiliği yansıtan
derin dağ gölleriymiş gibi?
ya çökerse o dağlara kara bulutlar!
ya çamur fışkırırsa derinliklerden!
abartmıyor musun sen de
benim güzelliğime benzer güzellikte
bir başkası, bir tarla, bir at,
bir gül bulunmadığını söylerken?
dağ göllerinde yüz, gülüm, tırman dağlara,
at sırtında yolculuk et karda yağmurda,
bırak düşüncelerin ulaşsın bana
saçlarımı okşayan bir meltem gibi,
ardıç kuşunun şarkısı gibi kulaklarımda,
ışığı gibi akşam güneşinin yüzüme vuran
ve bir yıldız gibi
kucağıma düşen, karanlıklardan.
hep abartırız sevdiğimiz zaman.
diyorsun ki gürmüş sesim sekiz kentin
tapınak çanlarının sesi kadar.
yedi kentin deseydin
hiç değilse eğlenirdim
söz sanatındaki ustalığınla.
ama keselim bu gevezeliği burada.
hep beni aramışsın, öyle diyorsun.
bana gelince,
kimi aradım dersin, yola çıkıp da
dünyanın bir ucundan, yağmurda karda
derin dağ göllerinde, yüce dağlarda?
madem ki kavuştuk, gülüm, beni bırakma!
bırakıp gitmek mi? hayır, asla…
Erik STINUS
Günün Fıkrası
Orasını Allah Bilir
Şarap yapmak yasaklanmış; sıkı bir kontrolle, şarap yapan yakalandığında kellesi vuruluyordu. Bağ bozumu vakti geldiğinde, Bektaşi üzümlerin suyunu küplere doldurdu. Durumdan haberdar olan hükümdar, Bektaşi’nin küpleri başına geldiğinde, hiddetle sordu: “-Üzüm suyu küplere ne için dolduruldu?” Bektaşi, yakalanmışlığının telaşı ile cevap verir: “-Dolduruyorum ki, orada sirke olsun.” Hükümdar, biraz yumuşayarak yeniden sordu: “-Sirke dersin ama ya şarap olursa!” Hükümdarın yumuşadığını gören Bektaşi: “-Orasını Allah bilir” dedi.
Günün Sözü
Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol.
Mevlana
İçteki kiri su değil, ancak gözyaşı temizler.
Mevlana