İyi geceler sevgili okuyucularım. Saat gecenin 01’i balkondayım ve şu anı sizlerle nasıl paylaşabilirim diye düşünüyorum.
Ve kendimi masalar aleminde algılıyorum. Kocaman uçsuz bucaksız karanlık bir gökyüzü, ay çoktan terk etmiş gökyüzünü, yıldızlar her zamankinden parlak onların gözü ile bakıyorum karanlığa. Sağımda solumda devasa seralar, hepsinin yüzlerce lambası ve o lambalar sihirli bir el deymiş gibi aniden yanmaya başladı. Nasıl bir ortam oldu görseniz inanamazsınız tam tamına periler ülkesi gibi bir şey, her taraf ışıl, ışıl gerçek üstü düş gibi, o kadar güzel, o kadar gerçek dışı görünüyor ki her şey ağlayasım geliyor ve biliyorum bu devasa, uzayıp giden seralarda dolaşan hayaletler var. Görür gibiyim bin bir tanesi eğilmiş büyülü iksir döküyorlar toprağa “Ne işim var” diyorum bu büyülü düşler ülkesinde, gündüz çöl gece büyülü. Ne işim var bu seralar ülkesinde?
Ve bütün bu sitelerin ne işi var? Burası seraların ülkesi, yozluğu taşıyan insanların burada işi ne aslında? Kompleksleri, gürültüleri ve çokbilmiş önyargılı insanların burada işi ne?
Bu düşüncelerle seraların hayaletlerini korkuttuğumu sanıyorum ki aniden hepsi birden yok oldu ve kesif bir karanlığa büründü etraf. “İnsan işte” dedim “aynen böyle bürünür karanlığa fişini çekersin hayatın saniyelik iş ve karışırsın karanlığa! Düşler aleminden aniden karanlıklar alemine dönmenin bir nedeni vardır kuşkusuz. Ama onu içimde saklıyorum karanlığa dökülüyor yaşlarım gözlerimden. Ve aniden bir serinlik algılıyorum ardından bir ürperti dolaşıyor sırtımda…
Yine yalnızım ve yalnızlık hiç bu kadar kalabalık gelmemişti bana. Ve insan hiç bu kadar uzak değildi bana. Kafamda bir ışık yanıyor ve insan diyorum neden hep insan? Oysa burada danalar doğum yaptı yavru danalar ve civcivler sardı etrafı minik serçelerde yumurtadan çıktı topluca uçuş denemeleri yapıyorlar o kadar masumlar ki. Ama insan! Ah insan bazen en vahşi hayvandan daha vahşi olabilen insan…
İnsan
Merhaba sana güzel insan
Hiç kimse sana söyledi mi?
Ne kadar özel bir insan olduğunu
Etrafına yaydığın ışığı
Bir yıldızın ışığı kadar
Hiç kimse sana söyledi mi?
Diğerlerinin hisleri için
ne kadar önemli olduğunu
dışarıda biri gülümsüyor.
aşk için o kadar gerçek olan
Hiç kimse sana söyledi mi?
çoğu zaman onlar üzgünken,
senin e-mailin onları biraz olsun güldürürdü
ve onları memnun ederdi.
bir şeyler göndermek için harcadığın zaman için
Ve bulduğun şeyleri paylaşmak…
teşekkür etmeye kelime yoktur
ama birisi senin iyi olduğunu bilir
Hiç kimse sana söyledi mi?
Seni ne kadar sevdiklerini?
neyse benim en sevgili arkadaşım
bugün sana şunu söylüyorum ki
umarım bu e-maili geri alırım
inanıyorum ki arkadaşsız geçen zamanlarda kaçırdığın şeyler çok fazladır…
Arkadaşı ve tanıdığı birbirine karıştırmayın. Aralarında bir fark vardır. Çünkü ben seni önemserim, bu ulusal önemseme haftası… Ve bütün arkadaşlarınıza onları önemsediğinize dair mesajlar gönderin ve onların kendilerini iyi hissetmelerini sağlayın eğer size cevap yazarlarsa bu onların da sizi önemsediği anlamına gelir.
Ve şimdilik sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım diyorum. Yase
& & & & &
Bu Arkadaşlığın Elidir!!
Bir lise öğretmeni günün birinde derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: “Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?”
Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. “O zaman” der öğretmen. “Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin.” Öğrenciler bunu da yaparlar. “Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!”
Öğrenciler, bu işten pek birşey anlamamışlardır. Ama, ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: “Şimdi, bugüne dek affetmeyi istemediğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.”
Bazı öğrenciler torbalarına üçer–beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine “Peki şimdi ne olacak?” der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: “Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde.. hep yanınızda olacaklar.”
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: “Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.” “Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf gözlerle bakıyorlar bana artık.” “Hem sıkıldık, hem yorulduk…”
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: “Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkûm ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir…
Günün Şiiri
Unutulmuş Bir Yaz İçin
anımsa bizim unutulmuş bir yazımız vardı
kıyısından çocukların dokunarak geçtiği
yaz kirli denizlerin körfezine çekildi
biten o yaz mıydı düşün istersen
bir taşra melankolisine kaptır kendini
-şimdi anımsanması gereken birşeyler vardır
bir çığlık kadar sessizlik de anımsanır
hoyrat sevinçlerle sularında yüzülen
olağan duygularla yüreği örten
bir aştan geriye suskunluk kalır-
yazdan ne kaldı sana yazdan ne kaldı
birkaç dize ölü ozanların gezindiği
kimsesiz romanlara sığınan yürek ağrısı
denizle aranızda ortak dil gibi
usulca çoğalan yaz kederleri
-her zaman paylaşılan duygular vardır
yeri gelince ölümler de paylaşılır
bölüşmek bir ölümü dostluğu ve şiiri
benzemez beyaz evlerden mavi sulara
aynı pencereden iki yabancı gibi bakmaya-
yaz bitti mi diye sorma yaz çoktan bitti
yedeğinde karartılmış sevgiler taşıyarak
nasıl özlendiğine tutkunlar gibi şaşarak
korkarak geldiği yollardan geri dönmeye
sıradan geçen bir yazın yanına gitti
-bir aşkta sıradan yazlara da yer vardır
sıradan bir aşkın sözlüğü gittikçe daralır
artık ne fısıltı gibi ilk ürpertiler
ne geceyarısının büyülü güzelliği
ayrılıklar gelir kapımıza dayanır-
incelik gibi bu şiiri bıraktı yaz giderayak
bir ozan olsam bana sorulmaz derdim
sorulsa da o yazdan inceliğin hesabı
yazık ödenmemiş bir borç gibi karşımda
uçucu bir yazdan kalanların toplamı
-de ki o umutsuz duruşunun ardında
kendinden bile sakladığı yaraları
gün gelir onulmaz özlemler gibi
ıslıkla söylenen bir aşk türküsü olur
unutulmuş yazın kırgın yolcusu
sevdalı yüreğini kıyıya vurur.
Haydar ERGÜLEN
SİS
İki şehri var gecenin, biri gözümde
tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur
gibi çöken siste, bana bu uykusuz
şehri niye bıraktın, göze alamadığım
bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin,
gece değil istediğin hayli karanlık
bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak
hevesindesin! Gözlerini anlıyorum henüz
bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;
gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır,
ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,
öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak,
sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak
şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim :
Biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz,
biri sis içinde kirpiklerine kadar açık,
bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum
konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,
gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde
Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa, şiir niye?
Haydar ERGÜLEN
Günün Sözü
İnsanlar tecrübeleri oranında değil tecrübelerinden aldıkları dersler oranında olgundurlar.
Bernard SHAW
İnsan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye erişemez.
Albert EINSTEIN
Olgun insan yapabileceğini söyleyen ve söylediğini yapan insandır.
Konfüçyüs
İnsanların yapabileceği en büyük fenalık kendisine olan güvenini kaybetmesidir.
Richard BERNEDİCİ