Bu yazı dizime başlarken, siz okurlara bazı bilgiler aktarmak isterim. 10 Haziran 2022 sabahı Antalya’da vefat eden büyük oğlum Sercan’ın (32), 6 Ocak 20022 akşamı başlayıp, 10 Haziran 2022 tarihinde biten tedavi sürecini, bir gazeteci olarak değil de bir baba olarak kaleme aldığımı bilmenizi isterim. Beş koca ayı biraz aşan zaman dilimi içinde yaşadıklarımı, aile olarak yaşadıklarımızı kısmen, bir başka anlatımla dörtte birini sizlere aktaracağım. Beş aylık gergin ve yıpratıcı süreç de tek satır not almadım. Yaşadıklarımız, yaşadıklarım o kadar derine işledi ki neredeyse hepsi gün-gün aklımda…
*Uzun Süre İkilem Yaşadım
Bu yazı dizisini kaleme alıp almamak arasında uzun süre ikilem yaşadım. Bazı meslektaşlardan, kimi dostlardan ‘yaşadıklarımızı yazmalı mıyım yoksa ben de ve bizde mi kalmalı?’ diye görüş aldım. Ortak görüş yazmam yönünde oldu. Esasen ben de yazmaktan yanaydım.
Elbette bu dizinin amacı siz anne ve babaları, aile büyüklerini, aile bireylerini ve yakınları endişeye sevk etmek, sizleri tedirgin etmek, gözlerinizden yaş akıtmak, kısaca üzmek ve germek değildir. Sadece bir anda tersine dönen yaşantıyı, mekân değişikliğini, yaşamdan kopuşu, hiçbir şeyden zevk almadan, hayatta bir nevi askıda kalma sürecini anlatma gayretidir.
Yaşanan süreç içinde çevrenizdeki insanların diyaloğu, gelişmelere bakış açıları, moral faktörünüze etkileri de kayda değer unsurlar olarak öne çıkıyorlar. Beraberinde, Yoğun Bakım Ünitelerinde, hasta yakınlarının yaşadıkları duyguları, bir de kendi penceremden anlatmaya çalışacağım.
Sanırım yaşadığımız ve yaşadığım zor ve hüzünlü günlerin bazı bölümlerindeki gelişmeler, siz okurlara kayda değer mesajlar verecek, böylece kıssadan hisse bazı derslerle, acımasız hayat mücadelesinde, hep ayakta kalma çabanıza katkı sunacaktır. Yazı dizimin ana amacı budur…
*Her Şey Bir Telefonla Başladı
6 Ocak 2022 Perşembe akşamı eşimle birlikte evdeydik. Saat 21 gibi yurtdışında olan küçük oğlum Sergen, annesini cep telefonundan aradı. Anne oğul biraz sohbet ettikten sonra eşim telefonunu bana verdi. Tam Sergen’le sohbet ediyordum ki benim cep telefonum 21.25 gibi çaldı. Sergen’den izin isteyip, eşimin telefonu açık bırakarak telefonuma baktım. Ekran da Antalya alan koduyla sabit bir telefon numarası gördüm. Büyük oğlum Sercan Antalya’da olduğu için bir anda endişeye kapıldım.
Arayan kişi “Sercan Süslü’nün yakını mısınız?” diye sordu. Ben hemen “Evet, babasıyım buyurun” dedim. Karşıdaki ses “beyefendi hemen Antalya, Akdeniz Üniversitesi Hastanesi G Blok danışmasına gelmeniz gerekiyor” dedi.
Arayan kişi bizim de Antalya’da ikamet ettiğimizi sanıyordu. Ben İskenderun’da olduğumu, Sercan’a ne olduğunu sordum. Arayan kişi “telefonda bilgi veremiyoruz. Bir yakınınız buraya gelirse, burada bire bir bilgilendirme yaparız” diye konuştu. Ben hemen Antalya’ya gelmek üzere yola çıkacağımı, bu arada bir aile dostumu hastaneye yönlendireceğimi bildirdim…
*Gürsel Öztürk Paşayı Aradım…
Hemen İskenderun Garnizon eski Komutanı, Emekli Tümgeneral, Avukat, Gürsel Öztürk beyi aradım. Durumu izah ettim. Sercan’ın sağlık durumunu öğrenmesi için Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’ne gitmesini rica ettim. Öztürk paşa, geçmiş olsun dedikten sonra ‘hemen yola çıkıyorum’ dedi. Saat 22.30 gibi Gürsel Bey aradı “Doğan Bey, Sercan, solunum güçlüğüne girmiş. Ağır Zatürree tanısı var. Entübe olmuş. Yoğun Bakıma almışlar. Sercan’ı göremedim. Bilgi şimdilik bu kadar… Yarın siz geldiğinizde sanırım size daha ayrıntılı bilgi verirler” diye konuştu. Öztürk paşaya teşekkür ederek telefonu kapattım.
*Sabaha Kadar Adana Havalimanında Bekledim…
Aynı gece 23 gibi Adana’ya yola çıktım. Gece yarısından sabaha kadar Adana Havalimanın da bekledim. Gece bitmiyor, kafamdaki bin bir soru beni oldukça huzursuz ediyordu. Ara-ara ağlıyor sonra yine sakinleşiyordum. Sabah 08.20 uçağıyla Antalya’ya uçtum. Aynı gün yani 7 Ocak Cuma günü öğlene yakın, Akdeniz Üniversitesi Hastanesi içinde Sercan’ın arkadaşlarıyla buluştum.
Oğlumun arkadaşlarından biri boş bulundu ve benim her şeyi bildiğimi sanarak “Sercan, solunum güçlüğü içindeyken ambulansla acil servise getirilmiş. İki kez kısa süreli kalbi durmuş. Sonra çalıştırmışlar” deyince, ben birden fenalaştım. Diğer gençler arkadaşlarını susturup, beni bir banka oturttular ve su getirdiler. Hüngür-hüngür ağlıyordum. İlk ciddi üzüntüyü o an yaşadım…
*Enfeksiyon Yüzde 95’e Ulaşmış
Sercan’ın çalışma arkadaşları beni biraz sakinleştirdikten sonra beni ‘Yoğun Bakım’ önüne götürdüler. İlgili doktora haber verildi. Genç doktor beni aldı ve bilgisayarın hemen yanındaki boş bir koltuğa oturttu. Sakin olmamı telkin etti ve yavaş-yavaş bilgi aktaracağını söyledi.
Ve genç doktor başladı anlatmaya… “Buradaki kayıtlardan gördük. Sercan daha önce bir sağlık kuruluşuna gitmiş. Kendisine, ciğerlerinde bir enfeksiyon bulgusu olduğu ve mutlaka uzman bir Göğüs Hastalıkları hekimince tedavi görmesi gerektiği ifade edilmiş. Ancak oğlunuz anladığım kadarıyla durumu ciddiye almamış ve biraz da işim aksar korkusuyla bu tedavi sürecini savsaklamış. Enfeksiyon için-için ilerlemiş. Şu anda, ciğerdeki enfeksiyon yüzde 95. Daha vahimi belli bir süre, iki kez duran kalp yüzünden, kalbin yanında beyninde de hasar var” deyince, o an ‘Beyin Hasarı’ olduğunu ve bu yüzden bilincinin kapandığını öğrenip bir kez daha fenalaştım…
“Allah’tan Ümit Kesilmez
Doktor beni yeniden teskin edip, sağlığımı ve ruh halimi biraz gözlemledikten sonra yeniden tane-tane anlatmaya başladı. “Doğan bey. Sizinle açık konuşacağım. Oğlunuzun yaşama şansı zayıf. Bilinci yeniden açılsa bile beyin hasarından dolayı eski sağlıklı Sercan olması biraz zor görünüyor. Şayet uyanırsa, sonra ki halini bugünden kestirmek güç! Şu an, pek çok konu soru işareti. Ancak Her şeye rağmen Allah’tan ümit kesilmez. Sercan için elimizden ne gelirse yapacağız” dedi.
Yıkılmıştım. İçimden katıla-katıla ağlamak geliyordu. Yoğun Bakım içinde olduğumuzu bildiğimden, tüm acımı içime gömdüm…
Sıra Sercan’ı görmeye gelmişti. Yine sakin olmam telkin edildi. Yoğun Bakım Ünitesi’nde Sercan’ın yattığı kabine girdik. İri cüsseli, yağız delikanlı, ağzında, burnunda hortumlar, kolunda serum, gözleri kapalı yatıyor ve vücudu zaman-zaman istem dışı titreme belirtileri gösteriyordu. Dünyam başıma yıkılmıştı. Yoğun Bakımdan nasıl çıktım. Hatırlamıyorum…
Devamı Yarın
Keşke yazmasaydın.Seni tanıyanları neler çektiğini, bir babanın çaresiz kalmasını, birşeyler yapamama duygusunu bizlere yaşatarak tekrar üzdün.