Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Önceki gece bir kez daha Elazığ’da gerçekleşen 6,5’lik deprem Doğu’da birçok ilde hissedilirken tabi ki bizde de hissedildi. Hem de baya iyi öyle ki apartman komşularımız hemen aşağı indi, sokaklar bir anda doldu.
Ve bir kez daha gördük ki kimsede en ufak bir hazırlık yok ve telaş üst düzeyde. Ne anneler sakin, ne büyükler akıllıydı. Merkez üstü İskenderun olsaydı sanırım bizleri deprem değil ama telaşımız öldürebilirdi. Keşke sakin olmayı becerebilseydik birazcık. Evet, gerçekten dehşet bir şey! Ve insan aciz, insan korkak, insan zayıf!
Doğa güçlü ve ansızın gelen bu felaketler karşısında eli kolu bağlı dehşet bir şey! Belki insanı en çok korkutan acizliği… Bu durumlarda tabi şimdi söylemesi kolay oluyor ama gerçekten en büyük ve en doğru şey telaş yapmamak sakin olmaya çalışmak diye düşünüyorum. Özellikle dün gördüğüm manzaradan sonra. Düşünelim elimizden bir şey gelmiyor o zaman ne yapacağız sakin olmaya çalışacağız o kadar.
Elazığ ve Malatya’dan gelen haberler gerçekten çok üzücü yaşamını yitirenlerin sayısı şimdilik 21 yaralılar ise 30’u geçti bile her taraftan yardım yağıyor. Allah korusun. İnşallah ölü ve yaralı sayısı artmaz doğrusu bizde bir şey olmadığına sevinemiyoruz kalbimiz Elazığ’da Malatya’da.
Biz depreme mutfakta yakalandık, kitaplarımızı, gazetelerimizi büyük mutfak masasına yaymış kendimizden geçercesine okuyorduk. Birden dayandığım duvar üstüme gelmeye başladı önce “çok okudum herhâlde sanı yaşıyorum” dedim ama resmen beşikteymiş gibi sallanmaya başlayınca “sallanıyoruz herhâlde” dememle apartmanda kıyametin kopması bir oldu. Merdivenlerden koşturanlar, bağırılanlar, çarpılan kapılar.
Valla yerimden bile kıpırdamadım. Baktım biraz daha gittim geldim “merkez üstü biz değiliz ama neresi ise Allah onları korusun” dedim. Çünkü biz böyle hissetiysek onlar kim bilir nasıllar şimdi? Ve az sonra nasıl olduklarını gördük! Dehşet, korkunç ve son derece üzücü! Bütün gece dua ettim. Ve bu gibi felaketlere de ne kadar zayıf ve çaresiziz ve bir kez daha anladım doğanın dengesi çok önemli ve biz bu dengeyi bütün gaflet ve cehaletimizle tahrip etmeye devam ediyoruz!
Ve doğanın mesajlarını bir türlü okuyamıyoruz. Hala ayrım gayrımla uğraşıyoruz. Rehber öğretmenler için hazırlanan kitaplardaki resimleri herkes görmüştür sanırım. Valla şaşırmamak mümkün değil? Gerçi çoktan beri şaşırmaktan vazgeçmiştik ama bu kadarda olmaz yani biraz ayıp oluyor ama bizler başı açıklar agresif, başı örtülürler şefkatli? Hadi ya kim diyor bunu neye göre diyor? Bu başlı başına bir ayrım gayrım değil de ne? Hayır, yalnızca bir resim olsa geleneksel bir resim diyeceğim geçeceğim ama resmen kıyas yapılmış! “El insaf” diyesim var!
Faturalar çıldırmış, çarşı pazar cep yakıyor, sokaklar sessiz, mağazalar tek tek kapanıyor, işçi alımı yok, işçiler işten çıkarılıyor, acayip bir eğitim sistemi var, veliler kendilerinden geçmişçesine çocuklarını üniversite için hazırlamaya çalışıyor, olmayan parasını borç harç sokağa atıyor… Sonra ne oluyor, sokalar, hastaneler ve mezarlar işsiz gençlerle doluyor ya bunalıma düşüp hastanelik oluyorlar ya yaşamlarına son veriyorlar ya da sokaklarda bu sonlardan birine gidiyorlar. Ve enflasyon düşüyor. Valla yersen ve biz çok şişmanladık yeter ama obez olacağız bu gidişle.
Ve bütün bunların arasında atölye zamanı var en azından sağlam kafa için yararlı. Tezhip çalışması dünyada en zevk aldığım şeylerden biri ve elimdeki kocaman tabloyu bitirmek üzereyim tezhip gibi sıfır numaralı fırça çalışarak ve orda zaman duruyor bedenim deprem geçirene dek! Mesaj yine geç geliyor ama yıkıntılar altında kalmadan uyanıyorum, hemen kapıyı açıp kendimi dışarı atıyorum ve bu yüzden şimdi şifayı kapmış vaziyetteyim eh bedel ödemeden olmuyor kardeşim ne yapalım?
Ne mi yapalım? Sevgiyle, sağlıkla, birlik ve beraberlikle kalmaya çalışalım, ayrım gayrım yapanların inadına inadına ve şimdilik hoşça kalalım… Depremzedelere çok büyük geçmiş olsun diyerek yaralılara geçmiş olsun, hayatını yitirenlere Allah rahmet eylesin ve tez yaralar sarılır, eski günlere dönülür. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmasa da… Yase
Nazlı
“Evet ya kız yalnız geldi, Güneş ortalıkta yok nasıl kız kaçırmış olabilir ki belki kız kendisi kaçmış?” bunu söyleyen grubun akıl küpü Berindi. Berin de eczacılık okuyordu. Çocukluğundan beri sözünü esirgemeyen, zeki, zeki olduğu kadarda küçük bir hanımefendiydi.
Yüzünde ilgi çekici bir tek gözleri vardı. Kartal gözleri gibi keskin ama sevgi dolu birbirine yakın iki zeytin tanesi. Bazılarının güzel bulmadığı kıza bir bakan muhakkak ikinci defa bakmak için dönerdi. Bakanlarda gözlerini o ufak fakat sıcacık, sevgi dolu zeytin tanelerinden alamazdı sanki yüzü sade gözden ibaretti.
“Kız belli ki çok yorgun, telaşlı ve korkmuş görünüyor ne oldu acaba?” diye devam etti Berin genizden gelen hafif bir sesle. “En iyisi hiç yorum yapmayalım uyanınca ona sorarız ne olduğunu” dedi. Arkası Yarın
Günün Şiiri
Acıya Kurşun İşlemez
Sabrın çalkalanıp taştığı sulardadır
Çığlıklarla parçalanmış uykularda
Buruşturulup atılmış aşklarda
Ve çalınmış mutluluklardadır
Ses ile yürek
Büyük rüzgarların o yanık şarkısı
Hala yükselir içimizden dağılır
Coşkunun doruklarında sürer yankısı
İlk kurban adanırken bir nehire
Korkunun ilk nişanında başlamıştır
Gözyaşının ilk damlasından kalma
yaslı baharlarla gelmiştir bugüne
Kanla yazılan yasalarla
Açlığın otağ kurduğu sabahlara
Ve sonuçsuz kalan ahlarla gelmiştir
Acıya kurşun işlemez artık
ölüm bile bu acıyı cellat bilmiştir
Yok bundan böyle ter yarası
Zincir tusaklığı ve sabır
Kırbaç yalvartması sessizliğin
Can pazarı ve kahır yok
Her şey yaşanan şu gün gibi gerçek
Adımız halk olduğu günden beri
Bir direnç olmuştur bizde sevinçler
Şimdi acının her kuraklığında
Onlar
Yüreğimizin ovalarına çiselenirler
Boşuna değil bu ölürcesine sevmek
Ve ölürken bile yürümek
Boşuna değil
Hep yatağı olduk tarihin ırmağının
Yenilgilerle durulmanın
Zaferlerle köpürüp kabarmanın
Ama hiç bir zaman
Anası olamadık geçmişi doğurmanın
Yıdızlar ve sular tanıktır
aç ve kavruk bir memeden
Direnmeyi yudum yudum emen
Bir çocuk gibi öğrendik
Ve direndik
Ordular kurduk türkü renklerinden
Bütün ağıtları bir hücumda yendik
Acıya kurşun işlemez artık
Biz yaşamayı zulümsüz sevdik
Adnan YÜCEL
Günün Fıkrası
Dursun bir gün Amerika’ya çalışmaya gitmiş. Aylardan sonra köyündeki arkadaşı Temel’e mektup yazmış. “Sevgili Temel buranın taşı toprağı para, her yerden para fışkırıyor.” Temel bu mektup üzerine ilk uçağa biner ve Amerika’ya gider. Hava alanından iner inmez terminalin girişinde yerde bir 100$ görür. “İlk günden de işe başlayamam” der ve yoluna devam eder.
Günün Sözü
İnsanın kinden kurtulması en yüksek umuda götüren köprü ve uzun süren kötü havalardan sonra görülen gökkuşağıdır.
Friedrich Nietzsche
Sonunda, düşmanlarımızın sözlerini değil dostlarımızın sessizliğini hatırlayacağız.
Martin Luther King