Cumhuriyet Bilim Teknoloji Yayın Yönetmeni Orhan Bursalı; “Bilimin temel sorusu, nasıl çalışıyor; temel meselesi de çalışma mekanizmasını ortaya çıkartmaktır” diyor ve ekliyor: “Bu alanda elde edilen en önemli sonuçlar Nobel düzeyinde kabul edilir.”
2015 Nobel Kimya Ödülü, “DNA onarım mekanizmasını” açığa çıkartan buluşuyla Prof. Dr. Aziz Sancar’a verildi.. “Cumhuriyet, benim başarılarımda en temel unsurdur. Birincisi özgüven verdi, çalışırsam yedi düvelle yarışırım güvenini aşıladı. İkincisi, Cumhuriyet ilköğretimden tutunda üniversite eğitimime kadar parasız ve üstün kaliteli eğitim sağladı. Cumhuriyet eğitimi sayesinde, o günün şartlarında yüksek seviyede araştırma imkânları olmamasına rağmen bu imkânların olduğu bir ülkede araştırma yapmak için gerekli teorik ve zihinsel altyapıya sahip oldum.” Bu cümleler Aziz Hoca’ya ait.. Ben, bu cümlelerde Aziz Hoca’nın Cumhuriyet’in eğitim kurumlarına olan bir vefa duygusuyla birlikte, “bizden bilim adamı, mucit çıkmaz!” türünden ileri geri konuşanlara karşı bir “haddini bildirme” düşüncesi de olduğunu düşünüyorum..
“Yetkili olmadığı işlere karışanlara karşı, yetki sınırını aşmaması gerektiğini öğretmek, ders vermek” anlamında tanımlanır sözlüklerde “haddini bildirmek” deyimi.. Ve fakat ben bu yazıda, söz konusu deyimi, deyim anlamıyla değil, bireyin ‘yetilerini yeteneğe dönüştürebilme’ sürecinde “yeterlik ve yetkinlik” sınırı, sınırsızlığı bağlamında irdelemek istiyorum.. Zira bu anlamla “haddini bilen” çocuklarımızın, “zihinsel başarım hudutlarının sınırlarını zorlayacaklarını” ve dolayısıyla “bilim ve teknoloji” üretmenin temelinde yer alan “yaratıcılık yönlerini de” keşfedilebileceklerini düşünüyorum..
Anne babaların hatıralarında kayıtlıdır, öğrenme merakıyla kendisini ve çevresini tanımaya yönelen çocuklarımızın yaşına uygun bilgi, beceri, yetenek ve tutum kazanımlarına göre değişerek gelişmelerinin kanıtları.. Mesela; bebemizin doğumdan kısa bir süre sonra çevresinde gördüğü, dokunduğu şeylere karşı ilgi ve hayretle bakmaya başladığı, birkaç ay içinde yeni şeyler görmeye, onlara dokunmaya, ağzına götürerek tanımaya yönelik davranışlar gösterdiği.. Devamında emeklediği, ayağa kalktığı, yürüdüğü, eş zamanda konuşma, çevresinde olup bitenleri anlama, neden sonuç bağlarını görme gibi bilişsel yetilerinin hızla geliştiği.. Kendi öğrenmesinin bilinciyle, yere, göğe, denize, toprağa, ağaca, kuşa dek sürekli ve haddi hududu sınırsız sorular sorduğu, sorularına yanıtlar buldukça öğrenme ilgi, merak, heves, istek, beceri, algılama ve kavrama kapsamının giderek arttığı gibi..
Çocuklarımızın bütünü algıladıklarını ve bütünü parçalara ayırmaktan müthiş bir haz duyduklarını biliyoruz.. Örneğin, yeni aldığı bir oyuncağın üzerinden henüz birkaç saat bile geçmeden, çocukları tarafından parçalanma ve yeniden birleştirilme olayına her anne baba mutlaka tanık olmuştur.. Çocuklarının; “acaba içinde ne var” sorgulu öğrenme merakıyla bilmeye yönelişlerinde, algıladıkları bütünü parçalayıp yeniden birleştirme çabalarına; “dur, yapma, etme, oynama, kırarsın, bozarsın, cıs!” değil, “analiz-sentez” diyen ailelerin içinde yer aldığı toplumlar, bilim ve teknoloji üretiyor..
Ailede başlıyor önce öğrenme merakını frenleyip yaratıcı yönlerini körelterek “haddini bildirmek” durumu.. “Ya okulda?” Mesela, biz öğretmenler, “yaratıcı yönlerini açığa çıkartabilmeleri” anlamıyla mı, yoksa “yaratıcı yönlerinin kapılarını sıkı sıkıya kapamaları” anlamıyla mı “bildiriyoruz haddini” öğrencilerimizin?
Birinci sorunun yanıtındaki öğretmenlerin öğrencileri, herkesin gördüğünü görür fakat daha önce hiç kimsenin düşünmediğini düşünme ortamı bulur ve daha önce hiç kimsenin yapmaya kalkışmadığını yapabilir.. Sıradan bir şeyin sıradan olmayan, sıra dışı biçimde farkına varır.. Ya ikinci sorunun yanıtındaki öğrencilerin öğretmeni? Mesela sıradan bir öğretmen! Elinde sıradan görsel bir araç.. Öğrencilerin sırada zapturapt altında oturduğu sınıfa giriyor! Sıradan aracı, öğrencilere sıradan gösteriyor ya da sıradan baktırıyor! Herkesin sıradan gördüğüne sıradan çıkıp bakan ya da herkesin sıradan baktığına sıra dışından görmek isteyen öğrencileri; “Geç sırana! Sıranı bozma!” emirleriyle haddini bildiriyor! Sonra da haddini aşarak, “Sıradan öğrenci bunlar, içlerinde sıra dışı birini göremiyorum, bizden mucit çıkmaz!” diyor..
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com