Değerli okurlarım, bu makalemin son bölümünü tamamlamaya çalışırken bir telefon geldi. Bir arkadaşım arıyordu ve şu sözler ağzından döküldü; “Turgay Şeren Hakk’ın rahmetine kavuştu. Başın sağ olsun.” Şok edici bu telefondan sonra başladığım makaleye devam edemezdim. Çünkü aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Duygularım karma karışıktı.
Dünya futbolunun “Berlin Panteri” olarak kabul ettiği Turgay Şeren’le özel bir anım da yoktu. Yakından çok görmüştüm, dakikalarca baktığım çok olmuştur. Zaten şimdi yazacaklarım genel olarak yazılardan ibaret olacaktır. Galatasaray ve Milli Takımın efsane kalecisi, Berlin Panteri Turgay Şeren 84 yaşında hayata gözlerini yumdu. Turgay Şeren 15 Mayıs 1832’de Ankara Keçiören’de Ulu Önder Atatürk’ün Özel Kalem Müdür Muavinlerinden Sabit Şevki Şeren ile öğretmenlik yapan Münevver Şeren’in ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi.
Galatasaray Lisesi mezunudur ve bu takımdaki futbol macerasında 30 Ekim 1949’da Vefa ile oynadıkları ve 1-0 kazandıkları maçta “A” takımının formasını giydi. Rahmetli Galatasaray’da oynarken, 369 lig, 18’er kupa ve Avrupa Kupası maçı olmak üzere 405 karşılaşmada görev yaptı. 3 İstanbul profesyonel lig, 2 Süper Lig ve 3’te Türkiye Kupası kazandı. 2 Temmuz 1967’deki jubile maçıyla futbolu bıraktı.
Rahmetliyi kitlelerin tanıması çok erken başladı. Deplasmanda Almanlarla yaptığımız futbol maçını 2-1 kazanmıştık. O maçta öylesine güzel kurtarışlar yapmış ki, Rus Kalecisi Lev Yaşin bile hayran kalmış. O maçtan sonra Berlin Panter’ini tüm dünya tanımıştı.
Rahmetli dünyaya geldiğinde Atatürk adı “Türkay Olsun” der. Galatasaray Lisesi’ne kadar bu ismi taşır. Fransız öğretmenler telaffuz ederken Türkay’ı Turgay’a dönüştürürler. İsmi Turgay olarak kaldığı gibi, o dönemde doğan çocukların çoğuna bu isim verilmiştir.
O zamanın kalecileri boğazlı yün kazak giyerlerdi, dirseklik ve tozluk da ihmal edilmezdi. Çim saha var mıydı ki? Plonjon yapan kaleciler, sert zemin üzerine dizleri ve dirsekleri üzerine düşüyorlardı.
Turgay Şeren çizgi kalecisi değildi. Boğazlı yün kazak da giymedi. İlklere imza attı. Altı pasa hâkimdi. “V” yakalı ince kazak giyerdi. O günden sonra boğazlı yün kazak mazi oldu. Turgay Şeren, sadece adını Atatürk’ten almadı. Duruşunu da, centilmenliğini de, beyefendiliğini de O’nun yolundan aldı.
Mardin’in küçücük bir köyünde doğup Nobel Ödülü’ne ulaşan Sayın Aziz Sancar, verdiği röportajda, en büyük arzusunun imzalı bir Turgay Şeren forması olduğunu söylemişti. Bu kolay kimseye nasip olmayacak bir büyüklüktür dedi. Demek oluyor ki; sadece iyi futbolcu olmak bazı şeyler yetmiyor ve de yetersiz kalıyor. Centilmenlik, beyefendilik yapılan icraata aksesuar oluyor.
Metin Oktay toprağa verilirken “Nereye gidiyorsun deli oğlan, beni nasıl yalnız bırakırsın” diye haykırmıştı. O hasret bitti artık ve rüya takımının kalesine Berlin Panter’i geçti. Türk Milli Takımı öyle bir on bir kuramamıştı. En azından öbür tarafta iyi bir milli takımımız var, evire çevire herkesi yensinler bizler de mutlu olalım. Cenab-ı Allah Turgay Şeren’den de diğerlerinden de rahmetini esirgemesin.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA