Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız sabah? Bir yıldız daha kaydı sanat dünyasından. Yeri doldurulabilir mi? Hayır kesinlikle hayır. Zaten hangi gidenin yeri doldurulmuş ki bu çınarın yeri dolsun. Tabi kimden söz ettiğimi anlamışsınızdır. Muhteşem Yüzyılın Suud efendisinden. Yani Tuncel Kurtis’ten. Ecel onu dinlerinken yakaladı. Daha okunacak, yazılacak çok kitap, oynanacak çok oyun var demişti. Sanırım milyon yaşına bile gelse yine okunacak kitap, yazılacak hikaye var derdi. Çünkü öyle bir derinlik içinde yaşıyordu içinde. Mekanı cennet olsun. Onu hiçbir zaman unutmazcağız… Güzel yaşadı, güzel öldü ama erken oldu. Bütün ölümlerin erken olduğu gibi, sevenlerinin başı sağ olsun diyorum. Üzgünüz ama yasta değiliz. Çünkü gerçek bir ayrılık değildir ölüm. Yüreklerde yaşamaya devam ettiği müddetçe sevilenler.
& & & & &
Ve dünya dağınık, sokaklar dağınık, kafamız dağınık. Acımakla kızmak arasında gidip geliyoruz. Her yerde yalın ayak en çok dört yaşında üstünde eski püskü tişört yırtık pırtık şortlu Suriyeli çocuklar ellerini açmış dileniyor. Sokakta, garajda, her yerde… Gece otogarda yolculuk var ailecek ordayız. Minnacık çocuklar doluştu Suri-Suri diyerek el açarak nerdeyse eteklerimize yapıştılar. Gecenin bu saatinde bu çocuklar dileniyorlar, hırçınlaşıyorlar elleri boş kalınca. Onlardan kurtulamıyorsunuz. Gitseler bile kafanızda yer ediyorlar bu saatte ne yapar bu çocuklar, yabancı bir ülkenin yabancı sokaklarında yabancı otogarlarında. Bu nasıl bir şey bu kader mi? Yoksa başka bir şey mi hiç bilemiyorum.! Ne para versek kurtuluyoruz düşünmekten ne de vermesek. Oysa sokağımızda Mersedesleri ile dolaşıyor yurttaşları. Süslü püslü dolanıyorlar geceleri. Bu çocuklardan haberleri olmayabilir mi? Birbirlerine, yabancı bir ülkede olsun sahip çıkamazlar mı? Bir tanıdık anlatıyor. Sokaklarında bir iki odalı bir eve yerleşmişler Suriye’den gelenler, bir çift ancak evi tutan iki kişi içinde yaşayan yirmiden çok kişi, giren çıkan belli değil. Üstelik mahalleyi taciz ediyorlar. Giysi, yiyecek gibi şeyler istiyorlar, verenler canı yürekten veriyor. Anlatan hanım ilk günden onları bağrına basmış yazıktır günahtır demiş ancak ne istekleri ne de kaprisleri bitmiyormuş. Oysa kollarında bileklerine dek altınları şıkırdıyor, kimsenin gözü yok ama hiç olmasa kapris yapmayın. Üstelik bu insanların çoğu çuvallar dolusu kaçak eşya satıyorlarmış.
Bazı yerlerde tehdit ediyorlarmış, duyduklarımın yalancısıyım. “Sizi yakında evlerinizden çıkaracağız” diyorlarmış ev sahiplerine. Kuşkusuz hepsi böyle değildir ancak bu olaylar birçok ara sokakta yaşanıyor. Herkeste bunu biliyor. Bütün Suriye’den gelenler böyledir demiyoruz tabi ki ancak bu olanlar hiç hoş olaylar değil. Ve bizler onlara acımakla acımamak arasında gidip gelirken eski rahatımızı özler olduk. Artık sabırsızlıkla ülkelerine dönmelerini bekliyoruz. Ülkemde ölmeyi dışarıda dilenerek aşağılanarak ya da refah içinde yaşamaya tercih ederdim doğrusu
Dünyanın pis bir oyunu ile darmadağınık olan bir ülkenin insanları için ancak vicdanı olanlar huzursuzluk duyabilir ve biz çok huzursuzuz. Ve komşumuzda pişer bize de düşer sözü böylece gerçekleştiği için bir kez daha büyük Türk Atatürk’ün ölümsüz sözüne sarılıyoruz, “Yurtta sulh cihanda sulh” komşularımız ne zaman huzura erer bizde o zaman huzura erceğiz.
& & & & &
Ve sevgili çamurlu, yırtık pırtık yaralı bereli yollarımız sizin de huzurunuz yok biliyorum. Acınız çok, her gün baltalar iniyor böğrünüze, delinip deşilmedik tarafınız kalmadı. Ama sizde sabredin bizim gibi. Biliyorum her yağmurda içiniz çamurla doluyor, bazı acımasız ya da düşüncesiz sürücüler tamda yaralı bölgelerinize basarak geçiyorlar hızla böğrünüzü deşmek ister gibi etrafı tozunuza dumanınıza katıyorlar. Kimle ne dertleri var anlaşılamıyor. Hadi sizi düşünmüyorlar, yaralarınızı deşip duruyorlar, peki yayaların suçu ne? Okula gidiyor öğretmenler, öğrenciler bir anda çamur içinde kalabiliyorlar. İnanın sevgili yollarımız siz çok masumsunuz ve sizin bir an önce eski güzel hayatınıza dönmenizi bekliyoruz üzerinizden kayarak geçmek için size zarar vermeden. Ancak şimdi bu maganda kılıklı bazı düşüncesiz sürücülere sizde bizim gibi katlanmak zorundasınız. Ne yapalım düşüncesizlere düşünce nakli yapamıyoruz.
Allah akıl versin demekle yetiniyoruz birde çamurlu eteklerimizi şimdi nasıl temizleriz diye düşünerek. Eh sabrın sonu selamet olmasına selamette acaba o selamet nasıl bir selamet olacak artık onu bekliyoruz.
Ve sevgili okuyucularım yazmayı ve sizi çok özledim; dilerim bir sorun olmadan kardeşimin bilgisayarı ile yazmaya devam ederim benimki gelene dek. Sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım bunu beceremeyenlere inat. Yase
Günün Şiiri
Remzi
Ne sorayım sana
Kulak dolgunluğu belediklerini mi söylersin
Uyku sersemliği göz gezdirdiğin kitaptan
Aklında kalanları mı
Çalışmadın istediğim gibi
Ya komşunun suyunu taşıdın
Bekar çamaşırı yıkarken annen
Ya da beşiğini salladın kardeşinin
Gaz yoktu belki bu gecelik
Şişesi çatlamıştı lambanın
Karşılıksız kalacak sorularım demek
Ama vakti gelince senden öğreneceğim
Makarna verildiğini karneyle
Bulgaryadan gelen kömür motorlarının
Yanaştığını Kumkapı’ya
Kulağına kar suyu kaçan toriklerin
Karaya vurduğunu Boğaz’da
Yaramasa da işimize, kahvenin
Kaça sürüldüğünü el altından
Yaz ortasında bulursun
Hasta için olduktan sonra
Limonun en sulusunu
Mahalle kırılırken uyuzdan
Sen taşırsın kükürtü
Mısır Çarşısı’ndan
Kursağına girmese de bulursun
Yumurtanın en tazesini
Her derdine koşarsın mahallenin
İnsaflısını verem doktorunun
Dişçinin en ucuzunu
Sen salık verirsin komşulara
Bildiklerin de vardı fazladan
Kalayla çivi üzerine
Biraz daha kurcalarsam
Dökersin içyüzünü nalburların
Benim bilgili becerikli çocuğum
Derse kalktığın zaman
Yüzünün kızarması neden
Üstte başta yok diye mi
Utanmak bize düşer çocuğum
Çalışmadığın içinse
Bildiklerin sana yeter
Notun önceden verilmiş
Bilmediğin şahıs zamirleri olsun
Rıfat ILGAZ
Bilmeyecekler
Geride kalanlara ne bırakacağım,
Çocuklarıma,
Onların da çocuklarına?
Olsa olsa
Karadeniz’den payıma düşeni…
Beş on evlek yer gökyüzünden.
Ne vermek istedimse sağlığımda,
Ne veremedimse,
Gizlenip kaçışlardan.
Biliyorum bu yüzden
Yokluğumu çekmeyecekler,
Hep yaşıyormuşum gibi gelecek onlara
Biraz ötelerde, uzaklarda.
Babamız diyecekler, dedemiz,
Dur durak bilmezdi,
Dert nedir, tasa nedir bilmezdi…
Neyi bildiğimi bilmeyecekler.
Rıfat ILGAZ
Günün Sözü
Hiç kimse bir alışkanlığa veda etmek cesaretini gösteremez.
Honore de BALZAC
Yanlışlık fare deliğinden geçer, doğruluk kapılardan sığmaz.
Bernard SHAW