Değerli Okurlarım, bu makalemde, geride bıraktığımız Dünya Kupasındaki enstantanelere, ilginç bulduğumuz olaylara fazlaca yer verecek değilim. Yazımın akışı içinde olanlar müstesna.
Dünyanın en büyük futbol organizasyonu olarak kabul edilen FIFA Dünya Kupası, 12 Haziran’da Brezilya-Hırvatistan maçıyla başladı ve Almanya-Arjantin müsabakasıyla sona erdi. Evet, 12 Haziran’da başlayan kupa rüzgârı dinmesine dindi ama ardından da unutulması zor olan anılarda bıraktı. Gerçekten hangi koşulda olursa olsun, dünya kupalarını bir çırpıda unutmak mümkün olmuyor.
İstisnaların dışında, dünyanın hangi ülkesinde FIFA Dünya Kupası oynanırsa oynansın hava müthiş sıcak. Bu mevsimsel hadise bütün kupaların ortak yönü… Tribünleri temizleyen Japonlar, turnuvayı ağlayarak bitiren Brezilyalılar, ateşli Arjantin taraftarları, futbol için “Güzel Oyun” denmesi, dünyanın konuştuğu tribündeki Belçikalı güzel, dört yılda bir düzenlenen ve futbolseverlerin merakla beklediği Dünya Kupasında bir macera daha sona erdi.
Dünyanın dört bir yanından gelen taraftarların doldurduğu tribünler, kupanın dikkat çeken diğer yüzü oldu. Güzel kadınlardan, kendini milli formalarının rengine boyamış erkeklere kadar pek çok futbol tutkunu takımlarına destek vermek için ta Brezilya’ya akın ettiler.
Bir ay süren bu futbol şöleninde takımlar yeşil zemin üzerinde kıyasıya mücadele verirken, onları destekleyen taraftarlarda ilginç görüntülerle müsabakalara renk kattılar. Brezilya sokaklarını, caddelerini adeta işgal eden dünyanın bu muhteşem insanları bulundukları karnaval alanına çevirdiler. Danslarıyla, kıyafetleriyle, eğlence anlayışlarıyla dikkat çektiler ve şampiyonayı gerçekten renklendirdiler.
Latin Amerika’nın toprak itibariyle en büyük ülkesi olan Brezilya’ya binlerce kilometre yol kat ederek gelen öyküleri kadar tribünlerde farklı ülkelerin insanları olmasına rağmen birlikte maç izleyen insanlar futbolun “Güzel Oyun” olduğunu bir kez daha ortaya koydular.
Brezilya statlarının tribünlerini dolduran sporseverlerin hepsi yerli, yani Latin Amerikalı değildi. Bir müsabakayı önemine göre beş altı ayrı ulustan sporseverler izliyordu. Bu insanlar birbirlerinin dilinden kültüründen habersizdiler ama futbol maçı izlemeye gelmişlerdi ve bunun bir raconu vardı.
Taraftar ve sporsever olmanın raconu şuydu; Adam gibi müsabakaları izlemek, kimseyi rahatsız etmemek. Bizde olmayan bir özellik olduğundan bunun altını çizerek yazmak istedim. Tarlada oynanan maçlarda bile tahammül sınırları zorlanırda zorlanır.
Olaysız geçen maçlar fazla ciddiye alınmaz. Hak edilmemiş bir maçmış gibi eksik puan verilecekmiş gibi. Bu sakat düşüncelere bir de yöneticilerin koltuk hırsı eklenince ortaya ne çıkıyor biliyor musunuz? “Türk İşi Oyunlar” ve “Dünyanın 3’cü Büyük Derbisi” şımartmaları…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA